MEHMET AKİF ERSOY

ABONE OL
22:04 - 12/03/2022 22:04
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best
MEHMET AKİF ERSOY: (-“Zulmü Alkışlayamam / Zalimi Asla Sevemem!”
Söze dikkat:
“Zülmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem” diyor ünlü şair.
İstiklal Marşımızın yazarı…
O marş yazılıp, 12 Mart 1921’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edildiğinde, bütün milletvekilleri onu ayakta alkışlıyordu.
Tarihe dikkat edin:
12 Mart 1921…
Daha Sakarya Savaşı yapılmamış…
Ocak ayında Birinci İnönü Savaşı yapılmış…. Ve bu marş yazıldığında ise; düşman ikinci İnönü Muharebesi için hareketlenmiş vaziyette… İç savaş ise almış başını gitmiş… Çerkez Ethem, ulusal uyanışa karşı savaşmış…
İstanbul’dan kalkıp, Milli Mücadele’ye destek vermek için Ankara’ya geldiğinde milli şair; Taceddin Dergâhı’nda bulmuş kendini… Ve eski bir binada, Burdur Milletvekili olarak ulusal savaşa destek vermiş… Bir ulusal marş yazılması gündeme gelindiğinde, o yoksul halkın güç bela verdiği vergilerden, bir ödül konulmak istenmiş. Ancak O çıkıp; “Hayır, ben böyle bir marşı parayla yazamam!” demiş. Ve sonunda, yazılan hiçbir marş kabul edilemediği için, rica minnet marş metnini yazmayı kabul etmiş Mehmet Akif… Ve “Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak!” diye başlayan ve her satırı yurtseverlik; bayrak, zafer; zulme karşı direnme; ezen, yok eden bir yanı çürük medeniyete karşı direniş ruhunu dile getiren o muazzam metin… büyük şairin Ankara’nın kış soğuğunda, bir paltosu bile yokken ve yalnız bir çeketle ısınmaya çalıştığı o ortamda yazılmış… Ve sanki kaleminden mürekkep değil; Türk’ün ve Türklüğün kanı akmış…
Kendisi bir Arnavut babanın ve bir Özbek annenin çocuğu… Baytarlık eğitimi görmüş. Ancak yurdunun zalimin ayakları altında çiğnenmesi karşılığında yüreği paralanmış. Arnavutluk’ta ayaklanmalar çıktığı zaman; yurtseverliği ve ulus oluşu bir ırka mensubiyet olarak görmediği için; en büyük yanlış ve hata olarak görmüş… Kurtuluş Savaşı günlerinde; önce iç ayaklanmaların bastırılmasında halka yaptığı konuşmalarda işgale karşı direnişi savunmuş… Tevfik Fikret gibi bir yürekli şairle ters düşen düşünceleri olsa da; gençlik karakteri olarak gördüğü Asım’a hep medeniyeti, ilerlemeyi, çalışmayı, ahlaklı olmayı öğütlemiş… Ve bu marş karşılığında kendisine verilen ödülü yoksul çocuklar ve dul kalmış kadınlar için eğitim amaçlı bir derneğe vermiş… Yoksullar, kimsesizler için çarpmış yüreği. Bursa kanlı biçimde işgal edilince; garip düşmüş ülkesinde “Bülbül”e seslenerek içindekini dökmüş. “Çanakkale Şehitlerine” şiiri olmasa; başka kim anlatabilirdi bu denli coşkulu biçimde bu savaşı; kim?
Yarabbi!
Ne büyük, ne yüce, ne onurlu, ne namuslu adamlarmış bunlar; şimdi ülkemizin yazgısını elinde tutanların hal’i pür melaline bakılınca…
Şimdi bu aşamadan sonra şunları diyebiliriz. Yok Mısır’a gitti de; Kuran’ı tercüme edecekti de; bir miktar bunu yaptı da… Sonra yaptığı şeyden emin olamadı da… Bu metni bir arkadaşına teslim etti de… O’nun yapmaktan vazgeçtiği kuran tercümesini, Elmalılı Hamdi Yazır yaptı da…
Evet, aynen öyle oldu, aynen…
Ne var?
Bunlar bilinmeyen şeyler değil ki!
Bu anlatılanlar ne Mehmet Akif’i küçültür; ne değerinden bir şeyler kaybettirir; ne de tutup bu milli değeri bir ideolojik duruşa yapıştırır…
O çok net şu dizleri söylemiş:
“Zülmu alkışlayamam; zalimi asla sevemem!”
Ama bilin, Mısır’a kaçmadı. Orada yaşamayı tercih etti; sonra kalktı gene yurduna döndü.
Ve ülkesinde tam 77 yıl önce bugün, 27.12.1936 günü İstanbulda vefat etti; kendi bayrağının gölgesinde, mübarek yurdunun şehit kanıyla yoğrulmuş toprağında.
Düşüncesinden, düşüncesinin doğruluğundan ayrılmayan; inandığı yoldan yürüyen, gerçek bir Müslüman… Kendi düşünce yapısında kimi muhafazakarlıklar görülse de yine de tam bir aydınlanmacı ve onur abidesi…
Tevfik Fikret de bizim; Mehmet Akif Ersoy da…
Ey millet, duyduk duymadık demeyin…
Artık hiçbir büyük değerimizi, bir ideolojik kamplaşmaya malzeme yapmıyoruz. Artık o devrin kapandığını ilan ediyoruz:
Bundan sonra insanları iki guruba ayırıyoruz:
Namuslular ve namussuzlar…
Zalimler ve ezilenler…
Namuslu olanlar Türk Milleti’nin özüdür; namuslu olmayanlar, milletin sırtına kamburdur!
Şimdi O, İstanbul’da, Edirnekapı Şehitliği’nde sonsuz âlemin en erdemli ruhları arasında sonsuzluğa doğru yüzüyor.
Büyük şairin, olağanüstü görkemli yaşamı ve özverili kişiliği karşısında saygıyla eğiliyor ve ona inandığı dinin bütün değerleriyle gani gani rahmet diliyorum…

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.