ZEKAT’I SADECE ZENGİNLER VERMEZ

ABONE OL
19:01 - 01/10/2020 19:01
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Zekatı sadece zenginler vermez. Başka bir deyişle zekat sadece zenginlerin vermesi gereken bir mali ibadet değildir. Müslüman bir şahıs, başkalarına muhtaç olmadan yaşayabiliyorsa o zekat mükellefidir.

Açlığından ölmek üzere olan insanla, günlük ihtiyacını sağlayabilen insan arasında bile zenginliğin ölçüsünü belirlemek gerekir ki, o imkanı dahilinde ötekine yardım elini uzatsın ve diğerine göre zengin sayılan insan zekat versin ve ekonomik denge sağlansın. Yoksa yıllık ihtiyacı ve ihtiyaç fazlasını 90 gr. la sabitlersek müslümanlar verilen bu ölçüye ulaşıncaya kadar birbirlerine yardım ellerini uzatmayacaktır. Ve İslâm o zaman zengin dini olacaktır. ”Ben önce zengin olayım sonra sana yardım ederim…”

Zekatdan fakirin hakkı % 25 tir. Geriye kalan % 75 lik pay ise, direkt olarak fakire ait değildir.

Zekat

İhtiyaç fazlası bir malın belirli bir miktarını, üzerinden bir yıl geçtikten sonra Kur’ân’da belirtilen yerlere Allah emrettiği için vermeye zekat denir.

Hicret‘in ikinci yılında oruçtan evvel farz kılınmıştır. Kur’an-ı Kerîm’de değişik isimler altında otuz yedi yerde geçmektedir. Zekat malî bir ibâdettir. Zekat, ihtiyaç fazlası mala sahip olan müslümanlara farzdır. ”Ey Habibim! Servet sahiplerinin mallarından zekât al, bu onların mallarını temizler ve vicdanlarını arıtır.”404

Bir başka temel nokta da şudur: Kur’an, servet sahibinin malında, fakirin hakkı bulunduğunu, bu hakkın fakire mutlaka ulaştırılması geektiğini açıkça belirtir.405

Kur’an böylece, Marks’tan onüç asır önce artı değere ve bu değerin, emeği temsil eden kapitalden yoksun kesimin hakkı olduğuna dikkat çekmiştir. Bu artı değer, sermaye ile emek arasında en azından bölüşülmelidir. En azından diyoruz, çünkü Kur’ân, üretilen değeri, onu doğuran emeğin hakkı olarak tescil eder.

Ancak, Kur’ân, insan tabiatını zorlamamak için, bu noktada evrensel emek-karşılık prensibini yumuşatıyor ve artı değerin sermaye-emek arasında bölüşülmesini öneriyor. Bu demektir ki, servet sermaye kutbu, sürekli olarak emek kutbundan bir şeyler yemekte ve onun hakkı altında durmaktadır. Kur’ân bu gerçeği, Allah’ı, ezilen-sömürülen kitlenin yanında göstermekle, gözler önüne koymuştur. Peygamber s. ise ”içinizdeki zayıf ve ezilenler hürmetine rızıklanıyorsunuz” diyerek emeğin hayat ve oluştaki motör rolüne mu‘cize bir üslupla dikkat çekmiştir.

Zekat emri ve riba yasağı, emeğin tamamen boğdurulmasını ve servetin bir zulüm aracı haline gelmesini önlemede asgarî resmî tedbirlerdir. İnfak kurumunun diğer imkânları işletilerek, tedbirlerin çapı ve yoğunluğu, şartlara göre değiştirilebilir. Ve böyle olunca da İslâm yönetimi, gerekli görürse servetin tümüne elkoyabilir. Hz. Peygamber: ”Mallarınızda zekat dışında da yoksul hakları vardır” diyerek bu anlayışın esnek prensibini vermiştir. Kur’ân Rûm Sûresi‘nin 39. âyetinde riba ile zekat arasındaki ilişkiye ve bunların birinin yıkıcı, ötekinin yapıcı özelliğine bir kelam harikası ile dikkat çekiyor.

Bilindiği gibi hem riba, hem de zekat kelimelerinde artmak anlamı vardır. Ancak ribanın getirdiği artış iğreti, aldatıcı, yıkıcı, zülümden kaynaklanan bir artıştır. Zekatın getirdiği artışsa kalıcı, mutluluk getirici, emekten kaynaklanan bir artıştır. Bu espriyi Kur’ân, anılan âyette şöyle veriyor: ”İnsanların malları içinde (riba yoluyla) malın artması için verdiğiniz riba Allah katında artmaz. Allah’ın rızasını dileyerek verdiğiniz zekata gelince, işte onu verenler mallarını kat kat artırırlar.”

Bu ayetten önceki ayette, yoksullara verilmesi gerekenin, onların, servetteki hakları olduğunun belirtilmesi de zekat ve riba esprisiyle ilgili olarak yukarıda söylediklerimizin bir başka Kur’ânsal dayanağıdır. Kısaca, Kur’ân, nimetlerin adaletsiz dağıtımını zekat emriyle; sefaletlerin belli bir kesime yüklenmesini riba yasağıyla önlemek amacındadır. Ancak bunu yaparken müeyyideyi ölçülü uygular, şiddete gitmekten kaçınır. O, insanı bilinçlendirmeyi, gönlün den ve idrakından yakalayarak bireyi kendi kendine kontrol ettirmeyi esas almaktadır.

Bu haliyle Kur’an, komünist anlayışla, kapitalist yaklaşım arasında bir denge ve ortayol sistemi sunmaktadır. Zekattan söz eden âyetler, bu emrin önceki topluluklara da yöneltildiğini gösteriyor. Çünkü insan toplulukları, her zaman ve mekânda servetten bir şeylerin topluma aktarılmasını sağlamadan yaşayamazlar. Günümüz sistemlerinde bu, vergi adıyla sahneye konmuştur. Ve zekat, genel anlamda, bir vergidir. Bu yüzden Kur’ân zekatın miktarını ve zekat yükümlülüğüne esas olan zenginliğin tanımını zaman ve şartlara göre yapılacak içtihada bırakmıştır.406

– Kimler verir

Büluğ çağına ulaşan, yöreye göre, belirlenen nisap miktarı mala sahip, hür ve akıllı müslümanlar zekat verir. Peygamberimiz kimlerin zekât mükellefi olduğunu şu sözleriyle açıklarlar ”Zekât, müslümanların zenginlerinden alınıp yoksullara verilen bir sadakadır. ”407

-Kimlere ve nerelere verilir

-Zekat; Allah’ın isminin yüceltilmesi için kullanılır.

-Zekat verilmediği taktirde; vermeyenlerden kamu otoritesi tarafından zorla alınması gereken bir ibadettir. Malî-iktisadî bir ibadet biçiminde somutlaşan bu zekat, İslâm iktisadı ve sosyal felsefesini de kristalize eden net olgulardan biridir. İslâm iktisadının gayesi: Sosyal ve siyasal, büyük sisteminin toplam mantığı içerisinde, müslümanın, toplumun yararlarını korumak, yoksulluğu ortadan kaldırmak ve refahı gerçekleştirmek için kendi ruhuna uygun, tutarlı yöntemler oluşturmaktadır. Bu gayeye bağlı olarak zekat, basit bir cömertlik olarak görülmemelidir.

-Zekat; servetin zenginlerden fakirlere doğru akmasıdır, temizliktir, artırandır, çoğalandır, çoğaltandır, berekettir, övgüdür, maddecilikten kurtuluştur.

-Zekat; ruhları, İslâm’cı doğrultuda maddi tutkudan kurtararak yüceltmektir. Buyruk şöyledir: ”Müminlerin mallarından zekat al ki; onunla kendilerini arındırmış ve mallarını bereketlendirmiş olursun. ”408

”Onların mallarında hem dilenen hem de iffetinden dilenemeyen için belirli bir hak vardır. ”409 ”Allah’ın fazlı kereminden kendilerine verdiği mallardan cimrilik edenler, sanmasınlar ki, o mallar kendileri için hayırlıdır. Tersine bu onlar için çok fenadır. Cimrilik ettikleri şey de, Kıyamet Günü boyunlarına dolanacaktır. ”410

-Zekâtla ilgili bu bilgilerden sonra gelelim zekâtın kimlere ve nerelere verildiğine

– ”Zekat Allah’tan bir farz olarak sadece şunlar içindir:

a- Fakirler
b- Düşkünler
c- Zekatla ilgilenmeye memur edilenler.
d- Kalpleri Islâm’a ısındırılacak olanlar.
e- Özgürlüğünü yitirmiş olanlar.
f- Borçlular
g- Allah yolunda
h- Yolda kalmış kişiler. ”411

Müslüman toplum, tek vücud gibi olmalıdır. Toplumu oluşturan bir kısım fertler, refah içerisinde yüzerken, diğer bir kısım fertler :

– Yoksulluk içerisinde sürünmemeli,
– okulsuz kalmamalı,
– hastanesiz kalmamalı,
– yurtsuz kalmamalı,
– evsiz barksız kalmamalıdır.

Kur’an bu hükmü şu şekilde belirler: ”Zekat vermeyen ulusu, Allah kıtlıkla ve açlıkla imtihan eder.”412

Zekatın kimlere verileceği, Tevbe 60’da gayet açık ve net olarak belirlenmiştir. Bu sarf yerlerinden bir tanesi de, zekat toplama memurlarıdır. Zekat toplama memurlarının, zekat verilmesi gereken yer olarak belirlenmesi, zekatın memurlar tarafından toplanması gerektiğinin emridir. Asr-ı Saadette, bu böyle uygulanmıştır. Zamanla işin ciddiyeti kaybolmuş ve bugünkü duruma gelinmiştir.

Kur’an’ın belirlediğine göre; zekatın sarf yeri sekizdir: 100’ü, 8’e bölersek, fakirin hakkına düşen kısım % 12,5 tir. Miskini de fakir kısmında değerlendirirsek, % 12, 5 + % 12. 5 = % 25 eder. Yani zekatdan fakirin hakkı % 25 tir. Geriye kalan % 75 lik pay ise, direkt olarak fakire ait değildir:

-Borçlulara aiddir/

-Zekat memurlarına aiddir/

-Kalbi İslâm’a ısındırılmak istenene aiddir/

-Özgürlüğünü yitirmiş olanlara aiddir/

-Allah yolunda yapılması gereken her işe aiddir/

-Yolda kalmışlara aiddir. Son dört madde için temlik de şart değildir. Aslında mahcubiyet söz konusu olacaksa, diğer muhataplar için de temlik şart değildir : Çünkü, zekat vermede âdâp; sağ elin verdiğini sol elin hissetmemesi doğrultusundadır.413

-Müesseselere zekat

Öyleyse temlik(karşılıklı olarak verenin verdim, alanında aldım demesi) şartı olmayan bu harcamalarda, müesesselere gerekli yardım yapılabilir. Yani zekat parası bu gruplarla ilgili yatırımlara harcanabilir: Çünkü elde edilen kâr, yine aynı amaçla, aynı yerlere harcanacaktır. Elimizdeki kaynaklarda, zekat, zekat verilecek yerlerle ilgili yatırımlarda kullanılamaz diye, mani bir hüküm yoktur. Fakirin, yeme içme gibi tabii ihtiyaçları yanında:

– Oturmak için eve,
– çalışıp rızkını kazanabilmek için işyerine,
– tedavi edilebilmesi için hastaneye,
– okumak için okula ve kütüphaneye,
– yurda ihtiyacı vardır.

Bu ihtiyaçlar, zekat paralarının nemalandırılması yoluyla karşılanabilir. Zekat, devlet eliyle toplatıldığına göre, ortada bir müessese vardır. Bu müessesenin muhtaç olduğu bina yapımı ve sair giderler elbette ki zekatdan harcanacaktır. İlim öğrenenlerden, özellikle dar gelirlilere, zekat verildiğine göre, bunların okumaları için;

– özel okullar,
– faydalanmaları için kütüphaneler
– araştırma merkezleri
– üniversiteler
– iâşe ve ibâdetleri için yurtlar yaptırmak
da elbette ki gereklidir.

Bu tür yerlerde kullanılmak üzere zekat verilebileceği gibi, öğretmenlerin ücretleri de zekat fonundan ödenebilir. Ayrıca; yolcular için verilen zekattan misafirhaneler yaptırılabilir, yol yapımı için bir pay ayrılabilir.

– Hakimlerin maaşları zekat faslından verilebilir.

– Özgürlüğünü kaybetmişler için ayrılan zekat fonundan, hapishanedeki tutuklulara sarfedilebilir.”414

– Allah yolunda ne demektir?

Zekat verilecek yerlerden yedinci olarak ”Allah yolunda” zikredilir. Allah yolunda kavramı, Asrı Saadet de gereği gibi anlaşılmış, uygulama, bu anlayışa göre gerçekleştirilmiştir. Zaman içerisinde bu anlayış kaybolmuş, yerini fakir ve miskinlere bırakmıştır. Yalnız yedinci madde değil tabi ki yerini fakir ve miskinlere bırakan, âyetde zikredilen sekiz madde, uygulamada tek maddeye indirilmiştir; ”fakir-fukara”, hepsi bu kadar. Konu böyle anlatılmış, böyle anlaşılmıştır.

İslâm’ı yaşam biçimi olarak benimsemeyen insanlar için bu anlayış doğaldır, doğru olabilir. İslâm’ı yaşam biçimi olarak benimsemeyen müslümanlar, düzenle, düzenlerle, sistemle, sistemlerle, çıkarlarına dokunulmadığı sürece, her zaman barışkıntırlar: Çünkü, çıkar çevreleri İslam’ı ruhbanlık olarak kabul etmişlerdir. Uygulamaları da tabiatıyla inançları doğrultusundadır ve kendi açılarından doğru yapmaktadırlar. Onlar kendilerine karşı dürüsttürler, uygulamalarının kınanması yönünden bu müslümanlara tavır konulamaz, aksine tebrik edilmeleri gerekir. Çünkü bir şeylere inanıyorlar, bildiği bir şeylere veya kendilerine öğretilen bir şeylere inanıyor ve bu inançlarını da yaşıyorlar. Bu insanlara sözüm yoktur benim.

Benim sözüm; İslâm’ı yaşam biçimi olarak kabul ettim diyenleredir. Hatta biraz daha ileri giderek, ben inancımın mücadelesini veriyorum, insan haklarına saygı, benim mücadelemin amentüsüdür diyenleredir.

Sistem veya sistemler, bağımlılarını, bilinçli olarak fakirleştirirse, üstelik bu fakirleştirme, bir kısım mutlu azınlığın çıkarına olacak şekilde, bilinçli olarak yapılırsa, bu oranda, yani fakirleştirme oranı da % 80 lere veya daha yukarılara çekilirse, bu sistem içerisinde tek tek fakirlere ulaşıp ta;

– Onları zenginleştirmek,
– onların problemlerini çözmek,
– onların akan gözyaşlarını dindirmek,
– fakirlik problemine çare bulmakta mümkün değildir.

– Zekat adı altında yapılan maddi yardımlarla, çıkar çevrelerinin oluşturduğu düzene veya düzenlere payanda olmaktan öteye geçilemez. Zekat verenler, zekat vermenin gururuyla kendilerini avuturken, çıkar çevreleri, geride kıskıs gülmekte ‘zekat alanlar’ ise bayramlarda sevinir gibi olupta, gerçek sevgiye devamlı olarak uluşamamanın burukluğunu yaşamaktadır.

Zekatla koruma altına alınan insanlar, ya zenginleştirilerek iler ki senelerde zekat verecek duruma getirilmeli, ya da bir daha yaşam endişesiyle karşı karşıya kalmaması için güvence altına alınmalıdır.

Bir taraftan sistem, sistemli bir şekilde insanları fakirleştirirken, siz öbür taraftan insanları zekatınızla fakirlikten kurtaramazsınız. Bu güne kadar kurtarılamamıştır da.

Müesseseye zekat verilemez diyerek, zekatı sadece fakirlere verilen dilenci parası haline getiren din adamları; sistemli bir şekilde insanları fakirleştirmek için gayret sarf edenlerdir, geleneksel din anlayışına sahip müslümanlardır ve onları bilinçsizce destekleyen diğerleridir. Müslümanlar, çıkar çevrelerinin böyle çirkin oyunlarına gelmemelidirler.

İslâm insanlığın kurtuluşu için indirilmiş bir Din’dir. Ancak bugün yeryüzünde iki milyar insana ismini veren Din’i İslâm! Mensuplarını bile kurtaramamaktadır. Böyle bir dînin gezegeni ve insanlığı kurtarması mümkün değildir. Bugünün müslümanları, İslâm kültürünün değil, kültür İslâmının müslümanlarıdır. Allah’ın dinin müslümanları değildirler. Müslümanlar, geleneksel din anlayışlarını, kültür İslâm’ını bırakarak Allah’ın Dîni’ne dönmedikleri sürece bekledikleri, arzuladıkları mutluluğu yakalayamıyacaklardır.

– Zekâtı, memurları toplar

”Zekat memurlarına zekat veriniz?” Bu; şu demektir. Müslümanlar fert fert zekat vermemelidir, zekatı, zekat memurları toplamalıdır. ”Onların mallarından zekât al !”

Müslümanlar müesseselerini kurarlar ve memurlarını tayin ederler. Tayin edilen görevli memurlar, görevliler, zekatları toplarlar, toplanan bu zekatlar ”Zekat Müessesesi” tarafından değerlendirilir, yatırılması gereken yerlere yatırılır, harcanması gereken yerlere harcanır, gerekli görülen kurumlar kurulur, yeni kurumlar için yatırımlar yapılır.

Zekatın şahıslar tarafından şahıslara dağıtılması resmi ideolojilerin işine yaramaktadır, bu yüzden, müslümanların kontrolündeki sosyal müesseseler, başta zekât müessesi olmak üzere mutlaka kurulmalıdır. Zekat kurumunun destekleyeceği diğer müesseseler sayesinde fakirlerin hem yüzü gülecek, hem de İslâm’ı tanıma fırsatını elde edeceklerdir.

Meselâ; zekât fonunun desteğiyle kurulan bu müessese bir hastane ise; fakir, müslümanın özel hastanesinde bedava muayene olacak/ bedava hastanede yatacak/ bedava ameliyat olacak/ bedava ilacını alacaktır.

Kurulan bu müessese bir özel okul ise veya üniversite ise; fakir öğrenci parasızlıktan ötürü okuldan atılmayacak/ Yurt ise; fakir öğrenci parasızlıktan ötürü yurttan çıkarılmayacaktır, aksine korunacaktır. Kitleler tarafından İslâm’ın kabulü, ancak, bu yollarla gerçekleşebilecektir. İslâm’ı hayat nizamı olarak omuzlayacak kadrolar, ancak, bu yollarla yetiştirilebilecektir. Allah yolunda zekat işte böyle harcanır.

Oysa, geleneksel yaklaşımda ”Allah yolunda”, gaziler olarak anlaşılmış, fakirler olarak anlaşılmış, hacca gitmek olarak anlaşılmış ve anlatılmıştır. Bu anlayış ne yazık ki hâlâ devam etmektedir.

Büyük düşünür, İslâmî aktiviteyi hayat düstüru olarak seçen büyük insan Seyyid Kutup ve diğerleri, bakınız ”Allah yolunda”yı nasıl açıklıyor. Allah yolunda:

”Bu geniş bir kapıdır. Allah’ın egemenliğini, yeryüzünde gerçekleştirmeye yarayan, toplumun yararına olan herşeyi kapsamına alır ve kuşatır.”415

Fahrettin-i Razi’ye göre:

”Allah yolunda” tabiri umumidir, her şeyi içerisine alır.” Enes bin Malik ve Hasan-ül Basri de aynı görüştedirler.

Yusuf el-Kardavî, bu konuda ölçüyü şöyle belirler:

”Cihad, Allah’ın Dîni‘ni ve o dince mukaddes sayılan şeyleri korumak, Allah’ın ismini yüceltmek için yapılan mücadelelerdir. ”

Bugün, sahâbe ve tabiîn devrindeki gibi bir cihadtan bahsedilemez denilemeyeceği gibi, İslâm ülkelerinde cereyan eden her savaş da cihad değildir denilemez. Aynı şekilde cihadı, askeri bir savaş anlamında daraltmak da doğru değildir, cihad daha genel bir kavramdır, silahlı olmayan mücadelenin adıdır cihad, barış için yapılan çalışmadır. Silahla olan mücadeleye ise kıtal denir.

Allah’ın ismini yüceltmek için yapılan her çalışma cihaddır/barış için yapılan çalışmadır ve Allah yoludur. Bu türlü çalışmalar, (siyaset, kalem, medya, eğitim, sanat v.s.) daha tesirli ve daha önemlidir. Hangi cihad daha faziletlidir? diye sorulduğunda Peygamberimiz: ”Zalim sultanın yanında hakkı söylemektir.” buyurmuştur.416 ”O halde, zekat verirken ve Allah yolunda yapılan harcamalarda temlik şart değildir.”417

Muâsır ilim adamı Şeltut da şöyle diyor:

”Allah yolunda yapılan harcamaların zamanımızda en önemlilerinden birisi de, İslam’ı yaymak için müslüman olmayan ülkelere davetçiler göndermektir. Şeltut’a göre; ”bir yerde cami yoksa veya ihtiyaca cevap veremiyorsa oraya cami yapmak veya böyle bir camiyi tamir ettirmek de Allah yolunda bir harcamadır.”

Reşit Rıza:

”Allah yolundan kasıt, fertlerin değil, bütün müslümanların umumi menfaatleridir”diyor.

Mısır müftüsü:

”Dîni hayır cemiyetlerine zekat verilir”418 diyor.

Üzerine farz olmayan, hacca gitmek isteyen kişi için zekât vermeyi Allah yolunda verilmiş zekât olarak düşünmek yanlıştır, zekâtın farz oluş hikmetini anlamamak demektir. Fakirin Hacc‘a gitmesinin müslümanlara faydası olmadığı gibi, fakirin hacca gitme zorunluluğu da yoktur, yani fakirin öncelikli görevleri arasında değildir Hacca gitmek. Allah bu yükü fakirin üzerinden kaldırmıştır. Bu durumda nasıl olurda Hacca gitmek isteyen, ama fakir olan müslümana zekât fonundan pay ayrılır ve bu paya da Allah yolunda yapılan bir harcama olarak bakılır? Böyle bir mantığı anlamak gerçekten zordur.

– Bu açıklamalardan sonra şunları diyelim:

1- Müslümanlar, İslâm’ı, yaşadıkları zamanın şartlarına göre, anlamak ve anlatmak mecburiyetindedirler.

2- Müslümanlar, bu güne kadar, şahıslara zekat vermekle, fakirleri zengin yapamadıklarına göre, şahıslara zekat verme yerine Kur’an‘ın ruhuna uygun olarak kurulan emin bilinen müesseselere zekat vermeyi tercih etmelidirler.

3- Müslümanların zekat verecek oldukları bu müesesselerin amacı, Allah’ın ismini yüceltmek olmalıdır.

4- Hele hele, İslâm’ı yaşam biçimi olarak seçmek gayesinde olan cemiyetlerin, kuruluşların mensupları; sistemli olarak fakirleştirilen insanları, zenginleştiremeyeceklerine göre, zekatlarını, kuruşuna varıncaya kadar Allah yolunda harcanması için güvenilen cemiyetlere, müesseselere, vermelidirler.

5- Böylece müslümanlar yukarıda saymaya çalıştığımız, müesseselerin kuruluşuna zemin hazırlamış olacaklardır.

6- Unutulmaması gereken slogan cümle şu olmalıdır. ”Zekat’tan maksat, Allah’ın isminin yüceltilmesidir.”

– Zekâta tabi olan mallar ve miktarı

Zekata konu olan mallar ve bunlardan verilecek zekat miktarlarında Kur’an ölçüyü kesin sınırlar çizerek belirlememiştir. Bu konuda müslümanları serbest bırakmıştır. Ölçüyü belirlemede zamanın şartları ve örf büyük rol oynayacaktır.

Dünyanın bir tarafında insanlar; dünya nimetlerinden fevkalade istifade ederken, öbür tarafında açlıktan ölüyorlarsa zenginliğin ölçüsünü değişmez kural olarak ortaya koymak elbette mümkün değildir. İşte; Kur’an bunu yapmış ve bizlere de sizler de bunu mümkün hale getirin demiştir. Peygamberimiz kendi döneminde mümkün olanı yapmıştır, Peygamberimizin yaptığı mümkün olandır, o değişmez kuralı belirlememiştir.

Bugün 2010 Yılının Eylül ayıdır. Dünyanın değişik coğrafyalarında insanlar şu veya bu şekilde açlıktan ölüyorlar. Çoğu ülkelerde de insanlar açlık sınırında yaşıyorlar.

Avrupa ülkelerinde ve Amerika’nın bazı eyaletlerinde ise insanlar tokluktan ölmektedirler. Bu durumda değişmez, kesin ölçü nasıl tesbit edilebilir ki?

Bir bölgede kişi başına düşen yıllık gelir on bin Amerikan doları iken, diğer bir bölgede iki bin dolar, başka bir bölgede yüz dolarsa, yıllık ihtiyacı ve fazlasını; yani, zenginliğin ölçüsünü 90 gr. altın olarak belirlemek nasıl mümkün olur ki?

Açlığından ölmek üzere olan insanla, günlük ihtiyacını sağlayabilen insan arasında bile zenginliğin ölçüsünü belirlemek gerekir. Ki; o imkanı dahilinde ötekine yardım elini uzatsın ve diğerine göre zengin sayılan insan zekat versin ve ekonomik denge sağlansın. Yoksa yıllık ihtiyacı ve ihtiyaç fazlasını 90 gr. la sabitlersek müslümanlar verilen bu ölçüye ulaşıncaya kadar birbirlerine yardım ellerini uzatmayacaktır. Ve İslâm o zaman zengin dini olacaktır. ”Ben önce zengin olayım sonra sana yardım ederim.”

Bu belirlemeyi, tabiatıyla o yörenin ehil müslümanları veya kamu otoritesi yapacaktır.

Peygamberimiz döneminde deve ile ilgili, davarlarla ilgili zekat miktarı, ölçüsü detaylı olarak belirlenirken sığır cinsiyle ilgili detaylı bilgi verilmemiştir. Buradan hareketle o dönemde ve o yörede sığır cinsinin fazla olmadığı kanaati bizde hasıl olmaktadır. Bugün de deve cinsi o günkü kadar fazla değildir. Ogün peygamberimiz at cinsini zekat dışı bırakmıştır. Az sayıda üretildiği veya savaş biniti olarak kullanıldığından üretimi teşvik için bu karar alınmıştır.

O dönemin insanı yirmi birinci yüzyılda Somali’deki, Etiyopya‘da ki insanlar gibi açlıktan ölmüyorlar. Ticaretle uğraşıyorlar veya savaş ganimetleri yaşam standartlarını yükseltiyor ve zenginleşiyorlar, peygamberimiz böyle bir topluluk içerisinde ölçüyü belirliyor. Kırktabir, yani %2. 5.

– Şimdi zekâtın ölçüsünü belirleyen peygamber buyruklarına bir göz atalım:

– ”Müslümanın ne kölesinde ne de atında zekat yoktur.”420

– ”Hülliyatta(zinette)zekât yoktur.”421

– ”Kırk koyunda bir koyun zekât vardır.”422

– ”Üçer yaşında olan beş deveden aşağısına zekât yoktur.”423

– ”Zekât, yağmurun suladığı ürünlerde onda birdir ve dolapla sulananlarda onda birin yarısıdır. ”424

– ”Çardaklı ve çardaksız bağları, tatları çeşitli hurma ve ekinleri, birbirine benzer ve benzemez şekillerde zeytin ve narı yaratan O’dur. Ürün verdiği zaman ürünününden yiyiniz ve biçildiği gün de hakkını veriniz.”425

– ”Bir mala tahmin koydoğunuz zaman, mal sahibine malının üçtebirini bırakınız. Şayet üçtebirini bırakmazsanız, bari, dörttebirini bırakınız”426

– ”Herhangibir mal üzerinden bir yıl geçmedikçe zekât düşmez.”427

– ”Allah, zekâtlarda ne bir peygamberin ne de bir başkasının, hükmüne razı olmamıştır ki, kendisi hüküm koyup onu sekiz parçaya ayırmıştır. ”428

– ”Her otuz sığır için erkek veya dişi bir buzağı zekât verilir. Her kırk sığır için de üç yaşında bir sığır zekât verilir.”429

– ”Zekât olarak hububattan hububat al, davardan koyun al, deveden erkek veya dişi bir deve al, sığırdan bir sığır al.”430

– ”Satmak için hazırladığımız şeyden zekât veriniz.”431

– ”Onların mallarından sadaka alki, onunla kendilerini iyice temizleyip aklayasın.”432

-İhtiyaç fazlası 90 gr. altın , 561 gr. gümüş ve değeri mala sahip olan müslüman zengin sayılmıştır, zekat mükellefidir. Altın ve gümüş için sabit olan ölçü, hayvanlarda sayı arttıkça değişir. 433

Bu beyanlardan anlaşıdığına göre peygamberimiz yaşadığı dönemin ölçülerini belirlemiştir. Para, koyun ve keçide kırk, sığır ve manda da otuz, devede beş, zînet eşyaları ve binitler zekattan muaftır.

İhtiyaçlar ve fiatları değişken olduğundan, ölçünün, gerekli görüldüğü zaman bölgelere ve zamanın şartlarına göre yeniden ayarlanması adalete daha uygundur.

Her çeşit ticaret malları zekata tabidir. Sene başı ve sene sonu itibarı ile gümüş ve altında esas alınan ölçüye göre, mal sahibi ticaret malının zekatını hesap ederek verir. Tahvil ve senetler para gibidir. Ancak, sahibinin denetimi altında olmayan senet ve tahvillerden, zekat verme zorunluluğu yoktur. Borç olarak verilen paralar ve ortaklıklar da aynı cinstendir.

– Zekat ve fitre dışındaki sadakalar

Böyle sadakalara nafile sadakalar denir. Toplumun yararına olan her şeyi dinimiz sadaka olarak nitelemiştir. Hastane, yaptırmaktan başlayıp yoldaki bir taşı, bir dikeni kaldırmak, hoş sözle, güler yüzle insanların gönlünü almak ve akla gelen her türlü iyilik bu kelimenin kapsamına girer.

Toplumun çıkarlarına hizmet eden eserler yapmaya sadaka-ı cariye denir. Bu eserler ayakta durduğu sürece sahiplerinin defterlerine hayır yazılacağını Peygamberimiz haber vermiştir. Kur’ân’da sadakanın çoğulu olarak sadakat kelimesi geçmektedir, bu da zekat ve fıtra dahil bütün sadaka çeşitlerini içine almaktadır.

– Sonuç

Zekâtın önemini belirten Kur’an âyetleri, peygamberimiz tarafından detaylandırılmıştır. ”Mallarınızı zekât ile koruyunuz. Hastalıklarınızı sadaka ile iyileştiriniz, bela dalgalarını dua ve niyaz ile karşılayınız.”419

Kişinin cimrilik ve cömertiğinin en belirgin özelliği zekat ve sadakadır. Kur’ân’da takva sahiplerinin özellikleri arasında zekât vermek de sayılmaktadır. Zekat veren müslümanda yardımlaşma duygusu gelişir. Yapmış olduğu iyilik sebebiyle ecir ve sevaba ulaşır. Fakirler de devamlı zekât alıp başkalarına muhtaç olmamak için çalışmaya teşvik edilmiş olur. Böylece toplum fakir ve zengini ile daha sağlıklı bir yapıya kavuşur.

Müslüman zekâtını vermekle malını ve canını maddi ve manevi kirlerden temizlediği gibi, malının ve parasının değil Allah’ın kulu olduğunu isbatlamış olur. Allah’a mali yönden şükretmiş olur. Zekatın birey ve toplum açısından bir çok faydaları vardır.Bunları şöyle sıralayabiliriz :

1- Zekât; bireyler arasındaki sevgi ve saygı bağlarının kuvvetlenmesine yardımcı olur. Cemiyetin birliğinin sağlanmasında etkili rol oynar. Zenginle fakir arasındaki kin ve nefret uçurumunu ortadan kaldırarak sevgi ve dostluğun gerçekleştirilmesine zemin oluşturur.

2- Malının hakkıyla zekâtını veren müslümanın, başkalarının malına göz dikip haram yoldan mal kazanmaya yönelmemesine yardımcı olur.

3- Zekatın tam verildiği toplumlarda açlık, dilencilik gibi sosyal ızdırapların yok olmasına, çoğunlukla açlık ve yoksulluğun neden olduğu hırsızlık olaylarının en aza indirilmesine yardımcı olur.

4- Zekatı alan da Allah için aldığından, veren de Allah için verdiğinden toplumda dine karşı sevgi ve sempatinin artmasında etken olur.

5- Zekât, ihtiyaç sahiplerine lâyıkıyla verilirse; fakir kimseler iş sahibi olur, ilme yöneliş artar. Borçlular borçlarından kurtulur, yolda kalmışların ihtiyaçları giderilir. Açılan hastaneler, yurtlar, huzur evleri, çocuk yuvaları, dengelerin yerine oturmasını sağlar. Gayri müslimler ile müslümanlar arasında dialog başlar. Toplum içinde paranın tedavülü (kişiler arasında el değiştirmesi) gerçekleşir, yatırımlar ve iş sahaları açılmış olur. Böylece piyasa ekonomisi hareket kabiliyetini arttırır.

Zekatını usulüne uygun olarak veren insanların sayılarının artması dileklerimle, Allah’a emanet olun.

404 Tevbe Sûresi 5, 11, 18, 71, 103, Bakara, 43, 83, 110, 277, Mâide, 12. Nur, 37, 56
405 En’am, 141, Isra, 26, Rûm, 38
406 Öztürk Y. Nuri, Kur’an’ın Temel Kavramları, Yeni boyut, Ist. 1993, s. 649
407 Buharî, zekât, 24, no: 1395
408 Tevbe 105
409 Zariyat 19
410 Ali Imran 18
411 Tevbe 60
412 Yusuf el-Kardevi, Ibadet ve Müessese olarak Zekât, s. 21
413 Heyet , ”Türkiye’de Z e k a t Potansiyeli” , Ilmi neşriyat, s. 20
414 Seyyid Kutup, Fî zılâlil Kur’ân c. 5 shf. 329 Tevbe Sûresi 60. Âyetin tefsiri
415 Seyyid Kutup, Fî zılâlil Kur’ân, c. 5, s. 329 Tevbe Sûresi 60. ayetin tefsiri
416 Ibn- i Mâce Fiten. 20
417 Y. Kardavi 11/650, a. g. e, s. 138
418 Y. Kardavi 2/64- 650, a. g. e. , s. 135
420 Buhârî, Zekât, 24/45, No: 1463
421 Ibn Ebî Şeybe, 3/155; Şafii, Müsned, 1/228, no: 629
422 Ebû Davud, Zekât, 9/4, no: 1568
423 Buhârî, Zekât, 24/22, no: 1447
424 Ebû Davud , Zekât, 3/11, no: 1596
425 En’am 142
426 Ebû Davud, Zekât, 3/14, no: 165
427 Tirmize, Zekât, 6/5, no: 626
428 Ebû Davud, Zekat, 3, 1630
429 Tirmizi, Zekât, 5, 623, 623
430 Ebû Davud, Zekât 11, 1599
431 Ebû Davud, Zekât 2, 1562
432 Tevbe 103
433 420 Buhârî, Zekât, 24/45, No: 1463
421 Ibn Ebî Şeybe, 3/155; Şafii, Müsned, 1/228, no: 629
422 Ebû Davud, Zekât, 9/4, no: 1568
423 Buhârî, Zekât, 24/22, no: 1447
424 Ebû Davud , Zekât, 3/11, no: 1596
425 En’am 142
426 Ebû Davud, Zekât, 3/14, no: 165
427 Tirmize, Zekât, 6/5, no: 626
428 Ebû Davud, Zekat, 3, 1630
429 Tirmizi, Zekât, 5, 623, 623
430 Ebû Davud, Zekât 11, 1599
431 Ebû Davud, Zekât 2, 1562
Geniş bilgi için, Dört Mezhebin Fıkıh Kitabı ve Bidayetü’l Müçtehid’e, Emanet ve Ehliyet’e bakınız.
419 Bilmen Ö. Nasuhi, Büyük Islâm Ilmihali, s . 435

Rüştü Kam

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.