ZEKAT

ABONE OL
18:51 - 01/10/2020 18:51
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Ramazan ayının içindeyiz. Bu ayda herkes üzerine düşen görevi yapmalıdır. Zekâtların, fidyelerin, fitrelerin ve mali yardımların mümkün olduğunca bulunulan yerin (Berlin’in) dışına çıkarılmamasına özen gösterilmelidir. Kur’an’ın buyruğu bu yöndedir: ”Sana, neyi infak edip vereceklerini soruyorlar. De ki: İnfak ettiğiniz mal ve nimet; ana-baba, yakınlar, yetimler, yoksul ve çaresizlerle yolda kalan için olmalıdır. Hayır, olarak yaptığınızı Allah en iyi biçimde bilmektedir.” (Bakara 215)

Biz önce en yakınlarımızdan ve bulunduğumuz çevredeki insanlardan sorumluyuz. Avrupa’da yaşayan Müslümanların, Avrupa’daki geleceklerini düşünerek sadakalarına yön vermeleri gerekir. Sorumluluk bilinci böyle yapılmasını gerektirir. Sorumluluk bilinci insanı olgunlaştırır, aklıyla hareket etmesini sağlar. Hesabını, kitabını bu bilinçle yapmasını sağlar. Her Müslüman sorumluluk bilinciyle hareket eder ve görevini bu bilinçle yerine getirmeye çalışırsa, görevimizi birisinin hatırlatmasına ihtiyaç kalmayacaktır.
Sahibimiz zekâtın sekiz yere verilmesi gerektiğini buyurur. Buyruk açıktır. Nettir. Bu buyruk zekâtların/sadakaların bir kurum tarafından toplanmasını emreder. Ve yine o kurum tarafından dağıtılmasını ve halk için ihtiyaç duyulan diğer kurumların oluşturulmasını emreder.

Çünkü fakirin okuması için okula/üniversiteye/öğrenci yurtlarına/kitaba, çalışması için fabrikaya, tedavi olması için hastaneye, dünyadaki olup bitenleri öğrenmek için medyaya ihtiyacı vardır.

Harcama yerel düzeyde olmalıdır. Yerel düzeyde ihtiyacın kalmaması durumunda deniz dalgası gibi etrafa yayılmalıdır. Harcamaların sağlıklı olabilmesi için ehil/uzman olan insanlarla istişareler yapılmalı ve yine uzmanlarınca yapılan denetlemelerle, “Zekat Toplama ve Dağıtma Kurumu” güvenilir bir kurum haline getirilmelidir. Şahıslar birebir şahıslara zekât vermemelidir. Bu durumda sadakalar çar çur edileceğinden pansuman tedbir olmanın dışında bir işe yaramayacaktır.

Fakire para olarak yiyecek- içecek ve giyecek olarak verilmesi gereken pay %25’i geçmemelidir. %75’lik bölüm fakirin diğer ihtiyaçlarını karşılayacak müesseseleri kurmak için harcanmalıdır. Sosyal adaletin tesis edilebilmesi için harcanmalıdır. İslâm’ın tebliği için harcanmalıdır.

Yüce Rabbimiz sadakanın (Zekâtın) nerelere verilmesi gerektiğini açıklamıştır, ancak miktarının tespitini kamu otoritesine bırakmıştır. Selef döneminde bu tespit Peygamberimiz tarafından %2,5- 1/40 olarak tespit edilmiştir. Bugün bu tespit de yerel bazda yeniden yapılmalıdır. Her toplumun zengini kapital olarak farklıdır. Zekâtın tespitinde de doğal olarak bu farklılık göz önünde bulundurulmalıdır.

100 € zekâtı olan bir Müslümanın zekâtını, bugün hâlâ yürürlükte olan Peygamber tespitine göre taksim edersek, her bir maddeye düşen miktar; 100: 8= 12,50 eder.

Bahse konu olan ayet şöyle der: “Allah için sunulan şeyler, yalnızca yoksul ve düşkünler, bu konuyla ilgilenen görevliler, kalpleri kazanılacak olan kimseler içindir; ve insanları boyunduruklarından kurtarmak için; ve borçlarını ödeyemeyecek durumda olanlar için; ve Allah uğruna girişilebilecek her türlü çaba için ve yolda kalmış kimseler için: bu, Allah’tan (uyulması zorunlu) bir yönergedir; çünkü Allah, doğru hüküm ve hikmetle yön gösteren mutlak ve sınırsız bilgi sahibidir.”

Yukarıda yaptığımız hesabı göz önünde bulundurarak ayeti maddeler halinde açıklamaya çalışalım:

“1-Fakirin zekâttan direkt hakkı %12,5+

2-Miskinin (Gayr-i Müslimin fakiri) %12,5 tir = 25 yapar. Yani fakirin zekâttan alacağı doğrudan pay %25 tir. Bu tespitten sonra şunu söyleyebiliriz. Zekâtımızın, maddi yardımlarımızın %25’ini, yakınlarımıza, tanıdıklarımıza, Afrika ülkelerine veya başka ülkelerdeki aç insanlara veya zulme uğramış insanlara gönderebiliriz, göndermeliyiz de.

Fakat kalan %75’de direkt olarak fakirin hakkı/payı yoktur.

3-Bu pay, Borçluların payıdır. İnsanlar işlerini kaybedebilirler, sıkıntı içine girerler, böyle durumlarda o insanların elinden tutmak gerekir. Madur olan kişinin borcu bu fondan ödenerek yeniden ayağa kalkması sağlanmalıdır.

4-Bu pay, İslâm’ın güzelliğini anlatmamız gereken insanların payıdır. Avrupa ülkelerinde bu madde özellikle işletilmelidir. Ehlikitaba yönelik olarak İslâm’ın tanıtımını amaçlayan konferanslar, seminerler, paneller düzenlenmelidir. Kitaplar yazılmalıdır. Tasavvuf konserleri organize edilmelidir. (Müellefet’ül- kulûb)

5-Bu pay, zekâtı toplamak ve gerekli yerlere dağıtmakla ilgili kurumun payıdır. Kurumlaşmayı emreder.(Zekât memurları)

6-Bu pay, hürriyeti elinden alınmış insanların hakkıdır. Fikir suçlularının payıdır. İslâm’a hizmet yolunda mağdur olmuş insanların payıdır. (Kölelerin)

7-Bu pay, Allah yolunda yapılması gereken her türlü çalışmayı yapmak içindir. Bu paydan istifade ederek; okul açılabilir, yurt açılabilir, İsl’am’ın tebliği için hizmet veren medya kuruluşları, matbaalar desteklenebilir, üniversite öğrencilerine burs verilebilir, değişik alanlarda hizmet verecek olan enstitüler açılabilir, ihtiyaç varsa cami yapılabilir vb.. (Fi sebîlillah)

8-Bu pay, yolda kalmış insanların payıdır. herhangi bir nedenle bulunduğu şehrin dışına, ülkenin dışına çıkan, parasını kaybeden, çaldıran ve parasız kalan kişiye evine kavuşması için verilmesi gereken paydır.”(Tevbe 60)

Ve bu payların bulunulan bölgenin dışına çıkmaması gerekir. Çünkü bu paylarla yaşanılan bölgedeki Müslümanların geleceğine yatırım yapılma zorunluluğu vardır.

Aklımızı çalıştıralım, duygusal davranmayalım. Heyecanımızla hareket etmeyelim. Çocuklarımızın içinde bulunduğu durumu göz ardı etmeyelim. Görmezlikten gelmeyelim. Deve kuşu gibi başımızı toprağa gömmeyelim. Kendi evimizde yangın varken başkasının evindeki yangını söndürmeye gitmeyelim, gidersek evimiz yanar, evsiz kalırız. En önemlisi, toprağın altındaki hesabın çetin olduğunu unutmayalım.

Almanya’da yaşıyoruz. Yığınla problemimiz var. Müslüman olmaktan, Türk olmaktan, yabancı olmaktan kaynaklanan problemlerimiz var. Bir de bulunduğumuz çağın problemleri var. Hepsiyle boğuşmak ve hepsinin üstesinden gelmek gibi bir de görevimiz var.

Bu problemlerin üstesinden gelmek için önce irade ortaya koymak lazım. Sonra da bu iradeyi değişik enstrümanlarla desteklemek lazım. İlk başta yetişmiş eleman gerekiyor. Sonra da bu elemanların malzeme açısından ve maddi açıdan desteklenmesi gerekiyor. Almanya’da maddi destek problem gibi görünmüyor ama, asıl problemin maddi kaynak olduğunu işin içine girince anlıyorsunuz.

Yanlış yönlendirilen yatırımlar sıkıntı oluşturuyor. Mali kaynaklar birinci derecede önemli olan yerlere değil de ikinci üçüncü derecede önemli olan, hatta derecelendirilmeye bile girmesi mümkün olmayan yerlere yönlendiriliyor. Bu durum sıkıntı doğuruyor.

Müslümanların elinde çok büyük imkânlar var. Bu imkânları mali ibadetler diye adlandırabiliriz. Sadakadır, zekâttır, fitredir, fidyedir, kurbandır. Bu kaynakların doğru yönlendirilmesi halinde Müslümanın maddi kaynak sıkıntısı ortadan kalkacaktır.

Berlin’de yaşayan bizlerin öncelikle Berlin’deki insanımızın sıkıntısını gidermemiz gerekir. Çocuklarımız gençlerimiz bunalımdadır, bağımlıdır, sıkıntı içindedir. Bu konularda yarın keşke dememek için tedbirler almak gerekiyor. Berlin dışına çıkardığımız her mali yardım bu keşkelerin asıl sebebi olacaktır.

Berlin’de Müslümanların içinde bulunduğu durumları, iş durumlarını, ekonomik durumlarını, eğitim durumlarını, ötekileştirilme durumlarını vb. konuları araştıracak bir araştırma merkezimiz yok. Türkçe dil kursu veren enstitümüz yok, camilerde verilen dini eğitimin dışında din eğitimi veren ciddi bir kurumumuz yok, Müslümanlara ait bir hastanemiz yok, üniversiteli öğrencilerimiz için yurtlarımız yok, din adamı yetiştirecek yüksek okullarımız yok, vakıflarımız yok. Vb. Oysa bütün bu yoklar bizi biz yapan konulardır.

Nasıl olacak da bu yoklarla kimlikli bir nesil bırakacağız geriye? Allah öbür âlemde bu yokların hesabını bizden soracaktır. Hem de en ağır şekilde soracaktır. “Çocuklarınızı yakıtı insanlar ve taşlar olan Cehennem azabından koruyunuz.”

İnsanımız bu problemleri görmüş aslında ve kendi aralarında küçük küçük gruplar/kurumlar halinde organize olmuşlar. Bu grupların/kurumların içinde çalışmalarının tamamını bizzat Berlin’deki insanımızı hedef alarak yapanlar da var. İşte desteklenecek olan gruplar/kurumlar bunlardır. Bu kurumları bıktırırsanız, yalnızlaştırırsanız, desteklemezseniz, ellerinden tutmazsanız, hatırlarını sormazsanız, çaylarını kahvelerini içmeye gitmezseniz, yokların sayısını çoğaltarak yok olmaya mahkûm olursunuz.

Kontrol edemediğiniz, hesabını soramadığınız, soramayacağınız yerlere sadece güvene dayalı olarak zekâtınızı sadakanızı vermeyiniz. Keşke dememek için vermeyiniz, hesabını sormak için vermeyiniz, geleceğinizin güvence altına alınması için vermeyiniz.

Allah sağduyulu davranan inanların sayısını artırsın. Amin.

Rüştü Kam

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.