ZEKÂT (I)

ABONE OL
18:47 - 01/10/2020 18:47
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Ramazan ayı kapımıza geldi dayandı. Bir ay süreyle bizimle birlikte olacak. Ramazan ayı bereketli bir aydır. İçinde bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi var. Kur’an bu gecede inmeye başlamış. Hz. Muhammed ilk vahyi bu gecede almış. “Seni yaratan Rabbi’nin adıyla oku.”(Alak 1)
Mukabeleler okunacak ve teravih namazları kılınacak bu ayda. Evimize misafirler davet edeceğiz, misafirliklere davet edileceğiz, iftarları birlikte açacağız. Camiler şenlenecek. Fakir- fukara, yetimler- kimsesizler sevindirilecek, görüp-gözetilecek.
Bu ayda kalp kırmamak için özen göstereceğiz. Oruç tutarak vücudumuzu dinlendireceğiz. Zekâtlarımızı sadakalarımızı, fidyelerimizi, fitrelerimizi uygun gördüğümüz yerlere vererek mallarımızı temizleyeceğiz. Dualar yapacağız, dualar alacağız. Bu bir ayın sonunda bayram yaparak da günahlardan kurtuluşumuzu kutlayacağız.

Ramazan ayı münasebetiyle değişik yardım kuruluşları kapımızı çalacak. Reklamlar dağıtacaklar, televizyonlarda duygularımıza hitabeden reklamlar izleyeceğiz, hocalar kürsülerden sadaka vermeye teşvik edecekler, sadakalarınızı bize veriniz diyecekler.
Eğer bu yardım kuruluşları topladıkları yardımlarla Berlin’de yaşayan insanımıza hizmet edecek kurumları kuracaklar ve buradaki fakirleri sevindireceklerse ve sizlerin denetimlerine açık olacaklarsa, onlara verin zekatlarınızı, sadakalarınızı, fidyelerinizi, fitrelerinizi.

O kurumlar sadakalarınızı, Berlin’in dışına çıkaracaklarsa, o sadakalar hizmet olarak içinde yaşadığımız topluma geriye dönmeyecekse, onlara vermeyin sadakalarınızı. Destek olmayın onlara. Sadakalarımızı Berlin’in dışına çıkarmak sorumsuzluktur.
Bu yardım kuruluşlarının içinde çok iyi niyetli olanları olabilir. Doğru da çalışıyor olabilirler. Ancak biz zekâtlarımızı yaşadığımız yerde değerlendirmek zorundayız. Berlin’de zekâta ihtiyaç duyulmadığı zaman en yakınımızdan başlayarak dışarıya doğru açılabiliriz. Bu sorumsuzluğumuzun cezasını, ceza gününde çekeceğiz.
Üzülerek söylemeliyim ki, bu sorumsuzluğun altında dini cemaatlerin imzası var. Din soslu yardım kuruluşlarının imzası var. Sadece sadaka vermekle sorumluluk kalkmaz, iyi niyetle verdiğiniz sadakaların denetimini de yapmakla mükellef olduğumuzu unutmayalım. “Aklınızı çalıştırmazsanız sizi pislik içinde bırakırım” der Yüce Allah.(Yunus 100)

Almanya’da yaşıyoruz. Yığınla problemimiz var. Müslüman olmaktan, Türk olmaktan, Yabancı olmaktan kaynaklanan problemlerimiz var. Bir de bulunduğumuz çağın problemleri var. Hepsiyle boğuşmak ve hepsinin üstesinden gelmek gibi bir de görevimiz var.

Bu görevi uygun bir şekilde yerine getirmek için, önce irade ortaya koymak lazım. Sonra da bu iradeyi değişik enstrumanlarla desteklemek lazım. İlk başta yetişmiş eleman gerekiyor. Sonra da bu elemanların malzeme açısından ve maddi açıdan desteklenmesi gerekiyor. Afrika, Suriye v.b yerlerdeki insanlar bizim desteklerimizle ayağa kalkamaz. Onlar kendi çabalarıyla ayağa kalkacaklardır. Çünkü onları o hale biz getirmedik. Onlar akıllarını çalıştırmadıkları için o hale geldiler. Onların içinde bulundukları durum bizim de acı sonumuz olabilir.

Çocuklarımız, gençlerimiz bunalımdadır, sıkıntı içindedir. Bu konularda yarın keşke dememek için tedbirler almak gerekiyor. Berlin dışına çıkardığımız her kuruş bu keşkelerin asıl sebebi olacaktır. Pansuman tedbirler bir süre acıyı dindirebilir, bizim dışardaki insanlara yaptığımız gibi, ama yara kanamaya devam eder, kangren olur, Suriye’de, Afganistan’da, Filistin’de, Mısır’da olduğu gibi…

Meselâ:
1. Berlin’de bir Araştırma merkezimiz yok; Türklerin, Müslümanların, yabancıların ne gibi problemleri var, bu insanlar hangi şartlarda yaşıyor elimizde sağlıklı bilgiler yok.
2.Türkçe dil kursu veren enstitümüz yok, kültür merkezimiz yok; bizim dışımızdaki ülkelerin ciddi çalışmalar yapan kültür merkezleri var kafanızı biraz kaldırdığınız zaman görürsünüz bunları.
3. Camilerde verilen dini eğitimin dışında din eğitimi veren ciddi kurumlarımız yok; Arapça dil eğitimiyle başlayan, Kur’an’ı anlamaya yönelik süreli kurumlar, sertifika verebilen kurumlar yok. Avrupa’nın şartlarını göz önünde bulundurarak fetva verebilecek, yeni yorumlarla Avrupa’lı insanımızın önünün açabilecek kurumlar yok. Almanya’nın göbeğinde azınlık olarak yaşayan Müslümanlar, Ortaçağ’da verilen fetvalarla dinlerini anlamaya, yaşamaya çalışıyorlar. Avrupalı’nın yaşadığı Ortaçağ engizisyonunu yaşıyor Müslümanlar. Çoğu zaman gülünç durumlara da düşüyorlar.
4. Müslümanlara ait örnek hizmetler sunabilecek bir hastanemiz yok; Türkische Krankenhaus, Muslimische Krankenhaus gibi.
5. Üniversiteli öğrencilerimiz için yurtlarımız yok. İhtiyacımız olan din adamı yetiştirecek yüksek kullarımız yok; 50 sene sonra hâlâ Türkiye’den hoca getirerek buradaki insanımıza dini hizmetler vermeye çalışmak, çok büyük eksikliktir. Bu konuda en büyük sorumluluk DİTİB’e düşmektedir.
6. Ciddi bir vakıf çalışması yoktur. Vakıf geleneği Osmanlı’dan kalma köklü bir gelenektir. Bizim olan ancak bize yabancı olan bir gelenek. Almanya’da her kurumun vakfı vardır, kendi amaçları doğrultusunda kadro elemanı yetiştirir.

Aradan 50 yıl geçti. Biz hâlâ oyunda oynaştayız. Çelik çomak oynuyoruz. Bütün bu yoklar bizi biz yapan kurumlardır. Nasıl olacak da bu yoklarla kimlikli bir nesil bırakacağız geriye? Allah öbür âlemde bu yokların hesabını bizden soracaktır. Hem de en ağır şekilde soracaktır. “Çocuklarınızı yakıtı insanlar ve taşlar olan Cehennem azabından koruyunuz.”

Almanya’da maddi kaynak problemi var deniyor; bunu söyleyenler ipe un sermek isteyenlerdir, rant pastasından pay kapmak isteyenlerdir, yanlıştır. Deve kuşu gibi kafasını kuma gömenler elbet göremez muhtaç olan insanları, yapılması gereken işleri, kurulması gereken kurumları. Kimlik derdi olan, hizmet aşığı olan, insanını seven ve insanıyla birlikte olanlara göre kaynak sorunu yoktur. Ancak kaynağa ulaşmak zordur. Almanya’da hizmet veren dini cemaatler, diğer sivil toplum kuruluşları bu meseleleri dert edindikleri gün kaynağa ulaşmak da mümkün olacaktır.

Yanlış yönlendirilen kaynaklar sıkıntı doğuruyor. Mali kaynaklar birinci derecede önemli olan yerlere değil de ikinci üçüncü derecede önemli olan, hatta derecelendirilmeye bile girmesi mümkün olmayan yerlere yönlendiriliyor. Bu durum sıkıntı doğuruyor.

Müslümanların elinde çok büyük kaynaklar var. Bu kaynakları mali ibadetler diye adlandırabiliriz. Sadakadır, zekâttır, fitredir, fidyedir, kurbandır… Bu kaynakların doğru yönlendirilmesi halinde Müslümanın maddi kaynak sıkıntısı kalmayacaktır.

Sadece Berlin’i göz önünde bulundurarak küçük bir hesap yapalım: Berlin’de 250 bin Türkiye’li Müslüman yaşıyor. Araplar ve diğer ülkelerden gelen Müslümanlar hariç. Bu nüfusun 5.bini üzerinden hesap yapalım ve bu 5.bin Müslümanın 1.000 Euro zekât sadaka ve fitre ve fidye verdiğinden yola çıkalım. 5.000 X 1.000= 5.000.000 Euro eder. Yanlış okumadınız, beş milyon Euro.

İşte size kaynak. Bu kaynakla yukarıda saydığım kurumların hepsi kurulur. Hepsinin masrafları, personel masrafları dahil zekât fonundan karşılanır. Çok kısa denebilecek bir zaman sonra da Berlin’in dışına çıkarak istediğiniz yerde aynı kurumları kurma şansınız doğar. Zekât ve sadaka veren Müslümanlar olarak biz, sadece Berlin üzerinden hesap yaparak yola çıktık, sizler Almanya üzerinden yola çıkarak hesap yapın ve ne kadar yanlış yaptığımızı anlayın. 50 yıldan beri söz konusu ülkelere yardım yaptık, ne onlar kurtuldu ne de biz.

Sonuç:

Berlin’de yaşayan bizlerin öncelikle Berlin’deki insanımızın sıkıntısını gidermemiz gerekir. Buyruk şöyledir: “Sadaka vermeye en yakınınızdan başlayınız.” Kendi evinde yangın olan insan başkasının evindeki yangını söndürmeye gitmez, gidemez.

Giderse kendisi evsiz kalır.

Bu Ramazan’da topyekün ayağa kalkalım ve silkinelim, sadakalarımızı Berlin’deki hizmetler için şart koşarak verelim. Nerede kullanılacağının sözünü alalım ve sonra da denetleyelim. Dostlarımızı sevindirelim, düşmanlarımızı çatlatalım.

Devam edecek

Rüştü Kam

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.