YURT DIŞINDAKİ ENGELLİLERE ÜLKEMİZDE GÖSTERİLEN DUYARSIZLIK…

ABONE OL
11:48 - 23/10/2020 11:48
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

YURT DIŞINDAKİ ENGELLİLERE ÜLKEMİZDE GÖSTERİLEN DUYARSIZLIK…

Yurt dışında yaşayan bir öğretim üyesiyim. Alman vatandaşıyım ama Mavi Kart sahibi bir Türk’üm. 27 yıldır Almanya’nın Frankfurt kentinde yaşamaktayım. Yaklaşık 3 yıl önce yapılan yanlış ameliyatlar (burada) sonucu %100 oranında sakat kaldım. Dolayısıyla hayatının geri kalan kısmını tekerlekli sandalyeye bağlı olarak yaşamaya mahkûm edilmiş biriyim. Bu olaydan sonra sosyal yaşantımdaki değişiklikler nedeniyle Alman vatandaşlığına geçmek zorunda kaldım.

Yaklaşık 58 yıldır vatanına, milletine, diline, dinine, kültürüne kendini adamış ve ayakta çalışan bir öğretim üyesi iken (şimdilerde bir öğretmen) ve binlerce kişiye gerek üniversitede gerekse özel kuruluşlarda Türkçe ve Türk kültürü öğreten bir bilim adamının şimdi başına gelen bu menfûr olaylardan sonra 3 yıldır nasıl bir haleti ruhiye içerisine düştüğünü anlamanızı umut ediyorum. Bu halimle bile hâlâ tekerlekli sandalye ile okuluma gidip Türk ve Alman öğrencilerime Türk dilini öğretmeye, dil yetilerini geliştirmeye, yurdumuzu, milletimizi, kültürümüzü, dinimizi öğretmeye çalışıyorum. Oysa istifa edip köşeme çekilebilirdim, ama bu korkaklık ve yılgınlık olurdu. Bacaklarım, belim… Bedenen sakat olabilirim, ama bu durum beynime, fikirlerime, bilimsel çalışmalarıma engel değildir. Bize engel olan, bize gösterilen haksızlıklardır.

Her yıl tatil için Türkiye’ye, vatanıma geliyorum. Sakatlığım sonrası Türkiye’ye geldiğim dönemlerde yaşadığım olaylar ve mağduriyetim beni kahrediyor. Engelli olmamıza karşın yurt dışında yaşıyor olmamız nedeniyle yasalar çerçevesinde verilmiş hiçbir haktan yararlanamıyoruz. Maalesef nereye başvursak, sakatlık durumumuzu hiçbir kurum, kuruluş kabul etmiyor. Tüm belgeleri Türkçeye çevirttiğim, ibraz ettiğim halde bu belgelerin (ilişikte bilgilerinize sunulacaktır) geçerli olmadığı söyleniyor. Oysa durumum ortadadır. Kim keyfiyetten tekerlekli sandalye ile dolaşır ki?  Belgeler resmî, heyet raporları vb. her şey ortada. Her türlü konuda yurt dışı belgeleri geçerli olurken ya da denklik sistemi uygulanırken bizim gibi sakatların belgeleri neden geçerli olmuyor? Acaba bu karara varan yetkililer Almanya’da sakatlık raporu almanın kolay olduğunu mu sanıyor? Ciddi anlamda o duruma düşmeyen kişiye kesinlikle gereğinden fazla sakatlık yüzdesi vermezler. Rüşvet, adam kayırma, hatır-gönül… Bunların hiçbir hükmü yoktur ve söz konusu bile olamaz. Üstelik sakatlık aşamalarında sürekli denetim vardır. Bunca sistem ve denetimden geçerek tarafımıza verilmiş olan bu belgeleri ve hakları yok sayarak sakat halimizle Türkiye’ye gelip yeniden sakatlığımızı kanıtlama eziyetine, işkencesine maruz bırakılmamızı öngören bu anlamsız yasaların mantığı nedir? Bu nasıl bir uygulamadır? Bu nasıl bir duyarsızca yaklaşımdır? Almanya’da sakat olan birinin Türkiye’ye gelince sakatlığı kalmıyor mu? Bu halimizle geldiğimiz ülkemizde sırf formalite olsun diye hastane kapılarında dolaştırılarak tekrar rahatsızlığımızı belgelememizin istenmesi normal midir? Tatile geldiğimiz sayılı günlerde bu çileleri çekmenin, bu işkenceye maruz bırakılmanın ne demek olduğunu ancak yaşayan bilir. İkinci sınıf birileri olma, yok sayılma gibi ezik duygular içerisinde kalışımızı nasıl ve kime anlatabiliriz?  Sakatlığımıza karşın normal bir vatandaş gibi yaşayabilmemiz için burada, elin ülkesinde bizlere pek çok yasal hak tanınırken kendi ülkemizde sakatlığımızla baş başa bırakılmamız ve âdeta “Ne halin varsa gör!” denilmesi çok, ama çok gücüm(üz)e gidiyor. 

Yaşamayan bilmez derler. Gerçekten öyle. Daha önce aklıma bile gelmeyen bu sorunun önem ve ciddiyetini, içine düştüğüm anda anladım. Gördüm ki resmen kanayan bir yara ve bu durumdan mustarip pek çok kişi var. “Almancı” tabiriyle anılan, özellikle birinci kuşak olarak adlandırılan bu gurbetçiler, yıllardır içinde yaşadıkları sorunlar ve vatan hasreti ile yanıp kavrulmanın verdiği onca bunalım sonucu vatana üç kuruş götürebilme sevdası uğruna sağlıklarını yitirmiş ve çoğu sakat kalmıştır.  Bu bilinen gerçekler nasıl görmezden gelinebilir ki? Dolayısıyla bu yazımı onların da temsilcisi olarak kaleme almayı vazife bildim.

Acaba yurt dışında bize verilen hakların kendi ülkemize de geçerliliğinin kabul edilmesini istemek hakkımız değil midir? Medenî bir bakış açısı ile ele alındığında insan her yerde insan değil midir? Burada farklı, orada farklı olunabilir mi? Tek isteğimiz, yurt dışı sakatlık belgelerimizin Türkiye’de geçerliliğinin onaylanması, kabulü ve yasal haklarımıza kavuşmaktır. Çok ve gerçekleşmesi mümkün olmayacak bir şey mi istemiş oluyoruz?

 Belki de bugüne kadar ortaya dökülmeyen bu sorunla ilgili olarak yetkililerin konunun ayrıntılarından ve bu yaşananlardan haberleri bile yoktur. Bu duygular içerisinde bir umut olarak kaleme sarılıp sesimizi duyurmak istedim. Umarım ve dilerim ki yüreğimizdeki yangını dile getirmeye çalıştığım bu yazımdan sonra yetkililer madalyonun bu yüzünü de görecek ve duyarlı yaklaşımlarıyla gereğini yapacaklardır. 

Tek beklentimiz, istenildiğinde ve gerektiğinde çıkartılan “torba yasa” gibi bu yara için de “torba” değil sadece küçük bir “kese yasa” çıkarmalarıdır. İnşallah sayelerinde bu konuda bir umut ışığı parlayacaktır.
En içten selam ve saygılarımla, göstereceğiniz ilgiden dolayı şimdiden yurt dışındaki tüm engelliler adına minnettarlığımızı sunuyorum.

Tahsin MELAN

[email protected]

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.