YOLLAR UZAK

ABONE OL
18:57 - 01/10/2020 18:57
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

 Yollar uzak olduğundan dolayı gidemediğimiz, muradımıza eremediğimiz zaman çoktan geçti. Bir haftada üç bin kilometre yol geldik. Bu satırları yoğun duygular yaşatan Ege rüzgârını hissederek, baştan çıkaran bahar havasını içime sindirerek yazıyorum.

Bakabildiğim her yanda yeşillikten kaybolan yazlık evlerin bahçelerinden rengârenk çiçeklerin flörtünü yaşıyorum, güller, sardunyalar, begonyalar, bodrum papatyaları ve hanım elleri. Kuşların ötüşünden cinsini tanıyan uzmanlar var, birbirleriyle çok güzel haberleşiyorlar. Keşke insanlarda hep böyle müzikle iletişim kursalar.
Didimlilerin çevre koruma bilincine çok seviniyorum. Daha bavulumu açarken birkaç derneğin hazırladığı toplantıya davetiye alıyorum.
Almanya’da otobanda yol alırken insan refakatçi olarak düşüncelere dalabiliyor. Bu kadar güzel yollar, kurallara uyulan düzenli bir ülkede yaşamanın tadına varmak, bilinçli yaşamak gerek.
 
Çek Cumhuriyeti’ne ulaşınca şoförden ziyade sürücü öğretmeninden daha fena oluyorum. İyi ki ehliyetim yok, diyorum. Araba ile yola çıkma çılgınlığını sürücümüze bırakıyorum. Bana “yavaş adında ne kadar çok mekân varmış”, diyor. Hâlbuki kaza yaptıran yalnız hız değil, trafik kazalarına sebep olan başka şeyler de var.
Babavatandan uzaklaştıkça düzenden, otoriten ve disiplinden de uzaklaşıyoruz. Öyle ya baba olmayınca son sözü kim söylesin, herkes söylemeye kalkarsa karışıklık yaşanıyor.
Macaristan’da aynı otele gittiğimiz için çalışanlar bizi görünce seviniyorlar. Ama Romanya’da ilk daha sıcak duyguları hissediyorum. Otelin restorandı kapandığı halde aile yemeği yiyip, zengin balkan kahvaltısı yapıyoruz. Yolu yarıladık, bir yandan uzaklaştığımız evde olma duygusu, diğer yandan Anavatan’a yaklaşma sıcaklığı var. Romence’de Fransızca’dan alınma çok kelime var, Türkçe de öyle. Dil bilmesek de vücut dili ile tamamlayarak anlaşıyoruz.
Bulgaristan’da komşuluk ilişkileri başlıyor. Birkaç dili karıştırarak anlaşabiliyoruz. Bulgarların hiç olmazsa Türkçe bilen bir akraba veya tanıdıkları var. Cep telefonu aracılığı tercüman vasıtasıyla siparişlerimizi verebiliyoruz.
Romanya Bulgaristan sınırında araba camından pasaportlarımızı göstermemiz kâfi oluyor. İlk inceleme Bulgaristan Türkiye sınırında başlıyor. Kimlik kâğıdımızın değeri kadar kıymet görüyoruz. Bertolt Brecht’in ve Zülfü Livaneli’nin bu konuda sözleri aklıma geliyor.
Hangi ülke pasaportu taşıyorsun, diplomat veya ilticacı isen sana ona göre davranılıyor.
İşte orada gökyüzünün genişliğine tezat olan insanların küçüldüğü duvarları ve sınırları görüyorum.
Türkiye sınırına giriş yaparken her sene olduğu gibi içim burkuluyor. Önce sevinemiyorum, yıllarını sürgünde geçiren, vatan sevgisi ile yanıp tutuşan sanatçılar, vatandaşlar adına üzülüyorum.
Nazım Hikmet Ran’ın Varna şiirleri, Zülfü Livaneli’nin Nazım Hikmet şarkıları yanımda olsaydı gözyaşı dökerdim, üzülmeyeyim diye bilhassa yanıma almamıştım.
Dereköy’de sınırda gümrük memurları çok iyi davrandılar. Seçim de dahil yirmi dakikada işimiz bitti. Seçme için Türk pasaportuna giriş damgası gerekiyor, seçti diye yazılıyor. Yirmi dört saat seçim sandığı açık. Gümrük muamelesi yapılırken memur “abla sizi bekliyoruz”, dedi. Yoksa önüme bir otobüs geçse saatlerce beklerdim.
iltergh-13-06-a.jpg
Kısacası çok rahatladım, bir oy bir oydur. Dr. Konrad Adenauer’un tek bir oy farkı ile Almanya Federal Başbakanı olduğu söylenir.
Oy pusulası okuma yazma bilmeyenlerin bile anlayabileceği şekilde hazırlanmış, mühürle istenilen partiye evet işareti basılıyor.
Sabahattin Ali’nin Kırklareli’de yeni dikilen heykelini dönüşte görmeye karar veriyoruz.
Sılada ilk konaklama yerimiz Keşan Ürek otelinde gördüğümüz konukseverlik, sıcaklık gerçekten insana ana kucağı gibi geliyor. Keşan’ı Keşan yapan www.ha-ber.com gazetesi yazarlarından Hilmi Dinçer’in tanıtım kitapları benzin istasyonlarında bile satılıyor. Kenti geliştiren orada yaşayan insanlarıdır.
Ertuğrul Özkök’ün şu sözlerini içimde bana çok yakın hissediyorum:
“Yaradan’la tek başıma kalıyorum; Kendim, sevdiklerim, yakınlarım, ülkem, dünya için dua ediyorum. Bol bol şükrediyorum. Yaşadıklarım, gezdiğim diyarlar, tavas ettiğim şehirler, ezan dinlediğim pencereler, seyrettiğim güzellikler, bu hayat ve her şey için borcumu ödüyorum.
Müzisyenler için dua ediyorum. Onların hepsini cennete alması için Allah’a yalvarıyorum. Bu güzel ekmekleri yapanlara, bu üzümleri yetiştirenlere, bu tatları verenlere, hayatımı yaşanır kılan herkese şükranlarımı sunuyorum. Her yıl Ege’de ilk papatyalar açtığında, benim şükür mevsimim de açılıyor. Her baharda yeniden anlıyorum.
İnanmak tek kişilik bir eylemdir. Kendi kendinin cemaati olmaktır.”
Müzisyenlerin yanına şairleri, yazarları ve bütün sanatçıları koyuyorum, hepsi cennete gitsinler. Zira onlarsız hayatımız çok monoton olurdu, hayat çekilmezdi.
Yolculuğun varma ile noktalanmasının verdiği bir huzurla bu gece çok rahat uyudum. Dört teker üzerinde geçen zaman her an riziko taşıyor. Hedefe varmak herkese nasip olsun, biz Didim’e salimen ulaştık.
Hayatımız uzun ve ince bir yol olduğuna göre hep yürümek zorundayız. Yürümezsek varamayız, iki kapılı bir handan girip durmak yok, bir gün ikinci kapıdan çıkmak zorundayız.
Hoşça kalın, yolda olanlara iyi varışlar!
 
İlter Gözkaya – Holzhey 
Emekli Öğretmen 
Kaynak ve tavsiye:
Tuhaf, Ertuğrul Özkök (alıntı sayfa 238)
Doğan Egmont Yayıncılık ve Yapımcılık Tic.A.Ş,
Haziran 2010
ISBN 978-605-111-656-3

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.