YOLDA YAŞANANLAR

ABONE OL
18:20 - 01/10/2020 18:20
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

YOLDA YAŞANANLAR    

Sevgili okurlarım, Didim’den başlayarak araba ile altı gece yedi gündüzde Berlin’e geldik. Yol esnasında düşüncelerimi zihnimde okurlarımla paylaştım. Zira arabayı ben kullanmıyordum.


Aynı otellerde konaklamak her an insana eve yaklaşma duygusu veriyor. Bazı otellerde çalışanların Türkiye anısı olduğuna şahit oldum. Yol boyunca televizyonda Muhteşem Yüzyıl gibi dizileri, Tarkan gibi tanınmış sanatçıların sesini, müziğini dinleme imkânı vardı.


Bulgaristan’da akraba gibi karşılanırken, Romanya’da en güzel çorbayı içiyoruz. Yayaların kral gibi muamele gördüğü ülkede yine burası. En güzel otel Çek Cumhuriyeti’nde idi. Babavatana yaklaşma rahatlığı vardı.
Macaristan’da kaldığımız otel anayolda, geçen arabalardan çok gürültü duyuluyor. Yıllardır aynı otelde kalıyoruz. Çalışanlar o kadar candan davrandılar ki başka bir otele gitmeyi düşünmemeye karar verdik.
Türkiye sınırından uzaklaştıkça sessiz, sakin, kurallar ülkesine yaklaşıldığı belli oluyor.  Trafikte düzen, yol kenarları temizleniyor, park yerleri bakımlı. Şehirlerde özürlüler için tekerlekli sandalye kullanma imkânı görülüyor. Yol kenarlarında atılmış plastik torba, şişe yoktu. Trafikte arkandan haydi yürü diye klakson çalanı hiç aramadık. En güzel bisiklet yolları Macaristan’da.


Pasaport kontrolü yapılan her ülkede doğum yerimi gören polis Türkçe iyi yolculuklar diledi. TIR kamyon şoförleri gümrük memurlarını alıştırmışlar. Hiç kötü bir davranışla karşılaşmadım. Kısa bir süre önce bir kameramana Yunanistan sınırında terörist muamelesi yapıldığını duymuştum. Türk adı olan birisi nasıl Alman vatandaşı olabilir, diye tutmuşlar, uçağına zor yetişmiş.
Bu fırsatla Avrupa Milletvekillerine duyurmuş olayım. Söylemeyipte düşündükleri Müslüman, siyah saçlı, 46 yaşında erkek ancak terörist olarak seyahat edebilir(!).
Ne zaman pasaport gerekse Bertolt Brecht’in kimlikle ilgili sözünü hatırlıyorum. Bu konuya (Berlin-)Köpenick’in Yüzbaşısı adıyla filmi çevrilen romanında Carl Zuckmeier çok güzel işlemiş. Filmde Heinz Rühmann başrolü oynamıştı.


Bertolt Brecht’in sözünü kelime kelime değil, anladığım gibi şöyle çevirdim:
“Pasaport bir insanın en değerli parçasıdır, O öyle kolayca insan gibi meydana gelmez. İnsan her an her yerde zahmetsiz, her hangi bir mantıklı sebep olmadan oluşup, doğabilir, ama bir kimlik asla. Bu nedenle iyi ise tanınır, ama taşıyıcı insan ne kadar iyi olursa olsun tanınmaz, kabul görmez. Yani kısaca insan mekanik olarak bir pasaportun sadece taşıyıcısıdır, diyebiliriz.”

Zaman gelir ki kâğıda inanılır ve ona değer verilir, ama aynı değer insana verilmez. Bir insanın kıymeti kâğıtla ölçülür.
Didim’de bizim Yeşilkent sitesinde hırsızlıktan dolayı İngilizler evlerini satıyorlar. Evlerini alanlar yüzde doksan Avrupa’da yaşayan Türkler. Bir Türk akademisyen site sakinlerinin seviyesi düşüyor, diyorsa diplomayı kastediyor. Hâlbuki onların içinde çok değerli insanlar da var, ama ön yargı böyle komşuları kör etmiş. Yurtdışı Türkleri aidatlarını zamanında öder, gürültü yapmaz ve herkes evinin önünü süpürür. Daha birçok olumlu özellikler sıralayabilirim.


Ayvacık Öğretmen Evi’nde bir yıl önce fotoğraf makinemizi unutmuştuk. Otelde çalışan Yücel Babayiğit binbir zahmetle Berlin’e göndermişti. Böylece güvenilir bir dost kazandık.
İlk günü konaklamamızda Hollanda’da yaşayan bir akrabasının Macaristan’da başına geleni anlatınca çok üzülmüştüm, elbette korkuda içimde vardı.


Karıkoca arabada uyurken soyulmuşlar. Kadının nasıl soyulduklarını görüp, reaksiyon gösterememesi uyutulma amacıyla sprey sıkıldığını gösteriyor. Üstelik hızlı ulaşımı engellemek için arabayı süremeyecek hale getirmişler. Yolda yardım edenler olmasaydı, Hollanda’ya ulaşamazlardı. 


Türkiye’de ikinci konaklama evimiz Ürek Oteli ve Keşan ayrı bir yazı konusu olacaktır.

Yollarda olanlara kolay gelsin, iyi insanlarla karşılaşmalarını diliyorum.

Hoşça kalın!            


 İlter Gözkaya-Holzhey                                                  

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.