YETMİŞ YAŞINDA

ABONE OL
18:45 - 01/10/2020 18:45
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

 Yaş geçtikten sonra bir insan yeni bir iş yapmaya başlarsa, kırkından sonra saz çalmaya benzetilen Türkçe ‘de bir deyim var.

Bu yazımda bu yaş sınırını yetmiş yaşa çıkarıyorum. İlham aldığım insan da şu anda kitabını okuduğum Türkiye Cumhuriyeti 26. Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ, 70 yaşında şiire ilgi duyan, edebiyat tarihine şair olarak geçeceğine inandığım insan. Bu kitabı bitirince makale yazacağım elbette, şiirlerini çok beğendim.
Bahsetmek istediğim konu 70 yaşımda haber yazmayı öğrenmekte olmam, yani gazeteci olmam. Bir piyano konserinde adımı davet listesine yazmayı sekreter ihmâl ettiği için konseri izlemeden beni geri eve gönderdiler. Orada beni tanıyanlar itiraz etti, Berlin www.ha-ber.com’un en yaşlı kadın habercisini içeri almamak olmaz, deyince organize eden hanım telefon edip, çağırdığında ben eşimle trende Spandau yolundaydım, geri dönemedim.
Hepsine teşekkür ediyorum, grupta aklımda kalan psikolog, terapist Rıza Kavasoğlu vardı.
Makale yazarı haber vermeyi yorum, düşünce üretmeden, duygu katmadan öğrenmek zorunda. Verdiğim haberler makale ile haber arasında olunca çok övgü aldım. Ayrı bir nefes, renk, bilgi getirerek habere tad kattığımı deneyimli gazeteciler bile söyledi. Bilhassa hanım okurlarım çok beğendi.
Burada sorun arka arkaya üç gün haber yapma zorunda kalınca fark ettim. Uzun yazarsam haber yalnız isim ve fotoğrafla sınırlı kalmıyor, bilgi veriliyor. Fakat zaman kıtlığı baskısı, haberi güncel verme işi meslek deneyimi istiyormuş, öğrenmenin yaşı yoktur.
Baharatsız haber verme de öğrenmeyi zorunlu kılıyor. Kısacası gazetecilerin işi uzaktan görüldüğü gibi kolay değil, bilhassa yayın yönetmeninin sorumluluğu oldukça yüklü ve zor.
Bazı isim noksanlığı ve salonun karanlık olmasından dolayı fotoğraflarım karanlık çıktı. Bu nedenle haber yapamadığım bir güzel gelişmeden söz etmek istiyorum.
Arşive girerseniz bir kitap tanıtımıyla ilgili makalemi okuyabilirsiniz, Hilâl Gerçekleri, filmde Yarımay diye çevrilmiş. İsabella Kroth’un yazdığı bu kitap belgesel filme çevrildi. Gala akşamı Berlin-Neukölln, Karlı sinemasında 800 kişinin katıldığı konuklarla tanıtıldı, 700 kişi davet edilmişti. Yani ilgi bu kadar çok gösterildi. Sunuculuğunu
Selçuk Hür yaptı, zaten organize eden de oydu. Film Mayıs 2014’te bütün Almanya’da gösterime girecek, ama şimdiden takviminize işaret etmenizi öneriyorum, sevgili okurlarım.
Filmde başrolü Berlin-Neukölln’de babalar-erkek grubu oluşturan terapist, psikolog Kâzım Erdoğan oynuyor.
Yakında emekli olunca projesine Özdere-İzmir’de devam edeceğini bu filmde öğrendik. Filmin müziğini başarısı ile Almanya sınırlarını aşarak sazın 2013 yılının enstrümanı seçilmesinde büyük katkısı olan Sıddık Doğan yapmış.
Kadına şiddet karşıtı bu proje Türk erkeklerine ellerine tabanca, bıçak almadan ve intihardan önce sahip çıkıyor, yardım ediyor. Kitapta yazarla söyleyişi yapan erkekler bu filmde konuşuyor. Yanan ruhların tedavi edilişi gösteriliyor. Önyargı ve genellemeden beslenen alman basın ve medyasına iyi bir ders veriyor. Önyargı ve genellemeye karşı örnekler var. Gençleri Müslüman, erkek, şiddet negatif üçgeninden çıkarmaya çalışıyor. Film yanan erkeklerin sorununa anlayış göstermeyi, ama elbette çözüm yolları sunuyor.
Erkekleri para babası yapan annelere çağrı yapıyor, ayrılan boşanan kadınlar çocukları ile babayı ayırmamalıdır. Bundan zarar gören yalnız babalar değil, çocuklar da üzülüyor, bilhassa Türk toplumunda babasız büyüyen kız çocukların ileride karşı cinse davranışını büyük ölçüde etkiliyor.
Gala akşamında karşılaştığım gençlerin sayısı, yani çokluğu derneklere tekrar çağrı yapmamı zorunlu kıldı. Yarış halinde konserler, eğlenceler yapmayı bırakın, gençlerin ihtiyaçlarına cevap verecek etkinlikler yapın. Müzikli yapılan bazı toplantılarda sert ve kuvvetli çalınan müzikle insanlar hasta yapılıyor. Geçen gün emekli bir müzik öğretmeni müzik başladıktan kısa bir müddet sonra toplantıyı terk ettiğim halde, tam dört gün baş ağrısı çektim, o müzikle hanımların nasıl katlanıp dans ettiklerine hayret ettim, kulakları sağır ediyordu, dedi. Müzisyen ona çok iyi tahsili olduğu konusunda konferans verip, mikrofonu iyi kullandığını suçu müzik aletlerin yanlış bağlandığına atmış. Öyle ya bizim erkeklerimiz hata yapmaz.
Erkek çocuklara dert ve sıkıntılarını anlatmayı öğretecek konferans ve paneller düzenleyin. Onlara kusursuz olmak zorunda olmadıklarını, hata da yapmaları mümkün olacağı öğretilmelidir. Almanca ‘ya karşı tutum değişmeli, elbette anadili koruma çok önemli, ama Almanca-Türkçe bizi bir bütün yapar. Kısaca Türkler hakkında Almanca yazılan kitaplara sahip çıkalım. Halkçı Devrimci Sosyal Demokrat Derneği’nden başka, diğer dernekler de iki dilde çalışmalı. Zira gençleri kaybetme ile karşı karşıya kalıyoruz, yalnız Türkçe yapılan etkinliklerde bütünün yarısına cevap veriliyor.
Filmde devlet dairelerinin çözmesi gerektiği dramlar var, baba döviz askerlik borcunu ödeyemediği için çocuğunu görmeye Türkiye’ye gidemiyor. Sosyal yardım alan, işsiz gençler ayrı bir kategoride askerlik işlemi yapılıp, ödeme kolaylaştırılmalı.
Sabır azap yolu bu filmde işleniyor. Bu satırları yazarken 44 yaşında bir öğrencim, 18 yaşını dolduran kızı ile normal
baba-kız ilişkisine başladığı müjdesini verdi.
Baba-kız ilişkisine geç kalındı, bunda gerçekten senin kabahatin yok, çok gözyaşı döktün, ama sen artık kızına iyi bir arkadaş dost ol, diye cevap verdim.
Hoşça kalın!
İlter Gözkaya – Holzhey 
Emekli Öğretmen 
Not:
Makalemin başlığı için ilham aldığım şu anda okuduğum kitap:
Suçlamalara Karşı Gerçekler, İlker Başbuğ, Kaynak Yayınları,
ISBN: 978-975-343-827-8

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.