YENİ DOSTLAR

ABONE OL
18:08 - 01/10/2020 18:08
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

YENİ DOSTLAR

Dost, akraba olmadığı halde yakınlığından hoşlanılan, kendisine karşı iyi duygular beslenen arkadaştır. Acı söyler ki, sevdiği kişi kusurlarını düzeltsin. Gerçek dost, karşısındaki güç ve sıkıntılı durumda olduğu zaman anlayışını, desteğini onun yanında olduğunu gösterir.

Dış görünüş etkisinde kalarak önyargıya saplanmaz, kişiyi iç güzelliğiyle bir bütün olarak ilişkisini yürütür.
Devlet politikalarında ülkenin çıkarı öne geçtiğinden zaman zaman kırgınlıklar olur. Alışveriş kesin kurallarla yapılırsa, sonradan anlaşmazlıklar çıkmaz, dostluklar bozulmaz.
Devletleri yönetenler sürekli değişeceği göz önünde tutulmalı. Fakat ülkelerin halkları daima dostluklarını geliştirebilirler.

İkinci Paylaşım Savaşı’nda yerle bir olan Avrupa’da en yakın komşular birbirleriyle savaştı. Tarih boyunca karşı karşıya savaşan Fransa ve Almanya bugün dost ülke olarak Barış Birliğinde lokomotif görevi yapıyor.

Devlet politikasına dostça yön veren birçok hükümet yöneticileri geldi geçti. Siyasetçilere yol gösteren, barışa hizmet eden filozof, yazar, gazeteci, öğretim üyeleri ve sanatçılar olmuştur.

Barışa doğru ilk adım, Almanya’yı savaştan sonra özür dilemeyi savaş galiplerin dikte ermesi, olmuştur. Hükümet temsilcileri atalarının işlediği yıkım için komşularından özür dilemiştir. Yalnız insan ilişkilerinde değil, devlet ilişkilerinde de tılsımlı, yumuşatıcı sözler söyleme sanatını bilmek gerekir.

Sivil ilişkilerde Fransa ve Almanya dostluğuna çok büyük katkısı olan düşünürlerden en önemlisi Prof. Dr. Alfred Grosser’dir.  Çok yönlü becerikli tanınmış tarihçi ve Etik- pedagogudur. Geniş bilgisi, sımsıcak açıklayıcı hatip gücüyle Avrupa’da emsali olmayan çok iyi konuşan bir bilim insanıdır.

Özgeçmişi sevgi, barış ve bilhassa affetmenin insan olmanın en önemli unsurları olduğunu ispat eder. Sözle değil, bir birey olarak üniversite, dernek ve vakıflara desteğini, insanlığa uygulamalı ders gibi veriyor.

Alfred Grosser 1925 yılında Frankfurt/Main’de doğmuş. 1933 yılında bir hastanede başhekim olan babası, annesi ve ablasıyla Yahudilerin başına gelecekleri önseziyle Paris’e sürgüne gider. Alfred sekiz yaşında sürgünde tahsiline başlar. Lâkin Naziler 1940 yılında Paris’i işgal edince bisikletle güneye kaçarken, zorlu yolda ablasını kaybeder.                            

Savaş sonunda babasını da kaybeder, toplama kamplarında öldürülen akrabaların acı haberini alır. Doktor olan babasının açtığı kliniği Paris’te annesi yürütmeye çalışır. Genç Alfred hem çalışıp hem tahsiline devam eder. Fen bölümüne ait dersleri vererek üniversite harçlığını çıkarır, geçimde annesine yardım eder. 

Kaçmak zorunda kaldığı Almanya’ya tekrar 1947 yılında savaştan sonra gelir. Geçirdiği zorlu yıllar ve acılar onu olgunlaştırır, bilim okyanusunda bilgiyle donanır. Donanımdan aldığı enerjiyle gülümsemesi hiç yok olmaz. Özel hayatında yakaladığı huzur ve mutluluk ta verimine verim katmıştır.

Kitapları, aldığı ödüller saymayla bitmez. İki ülke arasında mekik dokur. Her iki ülkenin hatalarını konferanslarında cesurca dile getirir. Soru ve sorunları ucu açık bırakmaz, çözüm önerileri getirir. Gazetelerde makale ve kitap yazmaya devam ediyor.

Adının verildiği fakülteler vardır, babasının elinden alınan onuru, o zaman çalıştığı hastaneye adı verilerek, geri verilmeye çalışılmıştır.

Yazarın kitapları Almanca ve Fransızca dillerinde, Türkçe var mı araştıracağım.

Böyle güzel dostluklara Türkiye’nin de ihtiyacı var. Geçmişte bunu dile getiren devlet adamları ve Aziz Nesin gibi yazarlar olmuştur. Bahsettiğim Yunanistan-Türkiye dostluğudur. Aynı şekilde Ermenistan ile dostlukta düşünülmelidir. 

Olumlu başlanan işler, ilişkiler devamını getirme mentalitesini geliştirmek gerekir. Almanya’nın barışa gitmesinde en büyük başarı, başladığı işi yürütme ilkesidir. Şahısların başarısından önce ülkenin geleceğinde devleti idare edenler sivil kuruluşların, öncü düşünür ve sanatçılarının sesine kulak verip, birlikte hareket etmeleri bu ülkeyi barışa götürdü.

Almanya, Dünya’da özgürlükleri kısıtlanan gazeteci ve medya sahiplerinin umut beklediği, seslerini çığlıklarını duyurabildiği örnek bir ülke haline gelmiştir. Sığınma yolundaki insanlara yeni yurt vermede organize ederek Dünya’ya örnek oluyor.

Alfred Grosser’in şu anda okuduğum Die Freude und der Tod
(Sevinçler ve Ölüm), her konuda ders veren başucu kitabıdır. Kitap okumayı sevenler, yazarın hayatından çıkardığı derslerden mutlaka faydalanacak, eski düşmandan yeni dost olunacağına inanacaktır. Ayrıca bir insanın iki anavatanı olabileceğini göstermiştir, insan her ikisini de sevebilir, her iki ülkeye de sadık kalabileceğini ispat etmiştir.
Bugün Almanya’da yalnız Türkler için konuşulan birden fazla vatandaşlığa sahip olma konusu, küreselleşmenin çok gerisinde kalan bir duruştur. Seçim kampanyasında azınlık bir gruba karşı yürütülen negatif söylemlerdir.

İyi Okumalar!

İlter Gözkaya-Holzhey                       

-Tavsiye kitap:
Alfred Grosser, Eine Lebensbilanz, Die Freude und der Tod,
Rowohlt Verlag, Reinbek b. Hamburg, 2011
ISBN 978-3-4980-2517-5

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.