YEMİNİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

ABONE OL
18:56 - 01/10/2020 18:56
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 81. maddesinde TBMM üyelerinin, göreve başlarken edeceği yemin yazılıdır: ”Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma; hukukun üstünlüğüne, demokratik ve lâik Cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılâplarına bağlı kalacağıma; toplumun huzur ve refahı, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasaya sadakatten ayrılmayacağıma; büyük Türk Milleti önünde namusum ve şerefim üzerine and içerim.”

Yeni seçilen milletvekilleri, TBMM’nin açıldığı ilk gün bu metni okuyarak, namusları ve şerefleri üzerine yemin ederek görevlerine başlarlar. Yemin metnini dikkatli okursanız, bugüne kadar namusları ve şerefleri üzerine yemin eden milletvekilleri bu yeminlerine bağlı kalsalardı, Türkiye Cumhuriyeti bugün çok farklı konumlarda olurdu, kalkınmanın, sanayileşmenin ve refahın bolluğu içinde gelişmiş bir ülke olurdu.

Ülkenin bölünmesinin gündeme getirildiği, hukukun üstünlüğünün yok edildiği, demokratik ve laik cumhuriyet yerine, ılımlı İslam cumhuriyetinin özlendiği, Atatürk ilke ve devrimlerinin yok edildiği ve anayasaya bağlılığın ayaklar altına alındığı bir Türkiye’de, yapılan bu yeminin inandırıcılığı ve güvenirliği kalmamıştır. Bazı milletvekilleri, bu yemini genel seçimlerden sonra açılan TBMM’de yaparlar ama hemen unuturlar. Ancak yine de bu yemine bağlı kalarak görevlerini yapan milletvekillerinin olduğunu bilmek, gelecek için umutlu olmamızı sağlamaktadır.

Yeni seçilen milletvekillerinin 28 Haziran 2011 tarihinde yapılan yemin töreni, uzun süre konuşulacağa benzemektedir. Tutuklu milletvekillerinin tahliye edilmemesi üzerine CHP, yemin boykotu kararı alırken; BDP, TBMM’yi boykot kararı almıştır. Böylece her biri farklı söylemde bulunan yöneticileri sayesinde iyi düşünülmemiş ve plansız bir yemin boykotu yüzünden CHP ile, TBMM’yi boykot eden BDP aynı çizgiye düşürülmüş oldu. CHP’nin amacının tutuklu milletvekillerinin tahliye edilmelerini sağlamak iken, BDP’nin amacının, ortalığı karıştırıp İmralı’daki teröristin çıkmasına elverişli bir zemin hazırlamak olduğu bilinmektedir. Bu tutum ile, Ergenekon ve KCK (Kürdistan Topluluklar Birliği) davaları birbirine daha da yaklaştırılmıştır.

BDP’nin yaptığı boykot sonucunda, kendi milletvekilleri Diyarbakır’da toplanmaktadırlar. BDP’lilerin ‘biz kendi meclisimizi oluşturduk’ anlamına gelen bu toplantıları, yıllardır dillendirdikleri özerkliği yaşama geçirmeyi amaçlamaktadır. Bundan sonra gelinecek aşamada ise ‘demokratik anayasa’ yapılacak söylemleriyle, üniter devlete son verilmek istenmektedir. İlkelerinde ülkenin bütünlüğünü savunma, toplumsal birliği sağlama, demokratik, sosyal, hukuk devletini koruma ve laik cumhuriyeti sürdürme kararlılığı olanlar, bu yapılanlar karşısında sessizdirler, belki de olanların farkında bile değillerdir.

CHP yöneticilerinin, tutuklu milletvekillerinin durumunu, normal hukuk zemininde çözmesi gerekirken, özellikle Sezgin Tanrıkulu gibi isimlerin önerisiyle, olayı daha çözülmez bir duruma getirmiştir. Ülkeyi ve partiyi krize götüren bu uygulama yerine, tutuklu milletvekilleri hakkındaki iddiaların, tahliye edilmemesine gerekçe gösterilen anayasanın 14. maddesinde tanımlanan suçlar kapsamına girmediği ortaya konulabilirdi. Üstelik Çankaya’daki AKP’liyi sorunu çözecek kişi olarak kabullenmek ise, siyasetin acemiler tarafından yapılmaması gerektiğinin açık bir kanıtıdır.

Hukukun üstünlüğünü çiğneyenlerin ve buna ileri demokrasi diyenlerin asıl amacı, ”sorunlar anayasadan kaynaklanıyor, yenisini yaparsak sorunlar çözümlenir” kandırmacasıyla, tüm partileri yapılacak anayasaya onay vermeye zorlamaktır. Bu oyuna ve tuzaklara düşmemek gerekir. CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin; ”Tunceli’de sabaha kadar helikopter ve kurşun sesleri nedeniyle uyuyamadık. Bu sorunun çözümü konusunda ne yapılacaksa çok hızlı bir şekilde yapılmalı” diyerek, bilinen çevrelerin sözcülüğüne soyunmuştur. Özellikle son seçim öncesinde yapılan gaflar, yanlış söylemler, hatalı aday listeleri gibi başarısızlıklar, AKP’nin %50 oy alarak, yeniden iktidar olmasını sağlamıştır. Buna karşılık seçim döneminde CHP’nin sorumluları çok fazla eleştirilmemiştir. Aynı durum günümüzdeki yemin boykotunda da sürmektedir.

Ancak bundan sonra Mustafa Kemal Atatürk’ün emanetine, ilkelerine ve devrimlerine yeterince sahip çıkmayışlar, savunmayışlar kesinlikle daha sert eleştirilmelidir. CHP’nin yeni yöneticilerinin ve içindeki ”Truva atlarının” bunları çok iyi anlamaları gerekmektedir. Yemin boykotunun ardından, yeni anayasa ile İmralı’daki teröristin tahliyesine, ülkemizin bölünmesine ve laik cumhuriyetimizin yok edilmesine kadar gidecek süreci göremeyen ufuksuz siyasetçilere dur demek zamanı gelmiştir. CHP’nin toplanacak kurultayı, belki bu sorunlara çare olabilir…

Suay Karaman
Tüm Öğretim Elemanları Derneği (TÜMÖD) Genel Sekreteri

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.