YAZIM KURALLARI ÖKSÜZ EVLAT MI?

ABONE OL
19:01 - 01/10/2020 19:01
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Bir şeyler yazmaya kalkıştığımızda görüşlerimizi güzel bir üslupla ve anlaşılır şekilde aktarmak isteriz. Bu nedenle de genellikle tüm yoğunluğumuz içeriğe odaklanır. Öz evladımız, her şeyimizle ortaya koymak istediğimiz, yarattığımız, övüncümüz odur. Yazım kuralları pek önemsenmez. Tıpkı üvey babanın ya da annenin, genellikle varlığını kabullenemediği, önemsemediği, bir türlü sevemediği, sevmeyi beceremediği evdeki öksüzler gibi. Vardır, bir gerçektir, ama olsa da olur, olmasa da… Oysa onlar da kişilik sahibi birer candır, saygı, sevgi bekler; yazılarımızda içerikle beraber yazım kurallarına da özen göstermemizin gerekliliği gibi.
Birazcık dikkat edildiğinde okuduğumuz yazılarda pek çok yazım hatasını görebiliriz. Bunlar, son ana kadar kendilerini bilerek ya da bilmeyerek yanlış yazan kişi tarafından düzeltilmeyi bekler. Maalesef tüm sitemkâr bakışları, beklentileri karşılıksız kalır. Yazan, hataları görmez ve gerekli düzeltmeleri yap(a)maz. Çünkü acelesi vardır. Çünkü kendince bilgi birikiminden kaynaklanan içeriğin gücüne güvenmektedir. Gerisi önemli değildir. İstediği şey, bir an evvel okuyucularına ulaşmaktır. Ok yaydan çıkmış, yazılar baskıya girmiştir. Acaba geri dönüşü yok mudur? Vardır elbette.
Yanlış yazılmış sözcüklerin, uygulanmayan kuralların son umudu okuyuculardır. Gözlerimize adeta yalvaran bakışlarla “O beni öyle yazdı ama siz beni yanlış değerlendirmeyin. Ne olur bana yardım edin! Beni bu duruma düşüren kişiyi uyarın! Söyleyin ona beni bir daha böyle yazmasın! Düzeltsin, doğru yazsın, ayırmasın! Neden yanımdakiyle koyun koyuna sokuyor? Ayırsın beni, ben bu değilim, beni yanlış değerlendiriyor, kimliğimi yitirmeme neden oluyor… Oysa ben onun duygularını yansıtmaya yardımcı oluyor, ona hizmet ediyorum. Benim varlığımdan yararlanıyor ve beni kullanıyor. Bu benim görevim. Şikâyetçi değilim. Aksine bunu yaparken büyük zevk alıyorum. Bunun karşılığında tek beklentim saygı. Hatasını anlasın, bana saygı duysun, kurallara uysun ve doğru yazsın… Çok şey mi istiyorum? Bu o kadar mı zor?” dercesine bakarlar. Buna rağmen çoğumuz, sadece bakar ve okuruz. Maalesef görmez, bu feryatları duymayız. Duysak da “Bana ne?” der geçeriz. Dolayısıyla yazarın hatalarının onaylayıcıları oluruz. Bu da bizi, yapılan yanlışlıkların gizli suç ortakları konumuna getirir. Sonuç olarak, geri dönüşü çok zor alışkanlıkların oluşmasına zemin hazırlanmış olur.
Ok yaydan çıkmıştır ama geri dönüşü “Vardır elbette.” dedik. Nasıl mı? Bunun tek çözüm yolu, birilerinin bunlara “Dur!” demesidir. Neden birilerini bekliyoruz? O birileri biz değil miyiz? Eğer bizler okuduklarımızda gördüğümüz tutarsızlıkları “Bana ne!” demeden gereğince değerlendirip uyarılarımızı bıkmadan, usanmadan ilgililere iletirsek onlar da er veya geç “Bari biraz dikkatli yazayım da yine şunların eline, dilene düşüp rezil olmayayım.” diye özen göstermeye başlayacaklardır. İşte o an beklentiler gerçekleşmeye başlayacaktır. Kısacası çözüm bizdedir ve bu kadar da basittir.
Kendi değerlerimize sahip çıkmazsak günün birinde onların varlığından söz etmeye hakkımız, yüzümüz olabilir mi? Bu değerleri korumak için neden hep birilerini, ya da birilerinin bizi dürtmesini bekleriz? Neden işin bir ucundan tutmayız? Neden elimizi taşın altına sokmaktan çekiniriz? Neden zoru başarıp onurunu yaşamaktansa kolayın peşinde sürünerek zavallılaşırız? Neden bu kadar vurdumduymaz; boş, anlamsız, içeriksiz ve kişiliksiz işler üretmede yarışır olduk. Havada uçuşan anlamsız ve amaçsız laf baloncukları neden? Birilerini eleştirmenin yolunu, yordamını unuttuk. Eleştirileri hazmedemez, kabullenemez olduk. Hep “En iyiyi ben bilirim, en büyük benim!” diyen zavallılar olduk, küçüldük. Oysa bizlere laf değil icraat, bencillik değil erdem yakışmaz mı?
Herkesin silkinip kendine gelmesini, neler olup bitiyor görmesini diliyorum. Dilimizle, töremizle uğraşanların tuzağına düşmeyelim. Birilerinin bizi uyurgezer yapmasına, iplerimizi eline alıp kuklalaştırmasına fırsat vermeyelim. Dilimize sahip çıktığımız sürece güç bizde olacaktır. Her şeyden vazgeçilebilir ama kimliğimizin, onurumuzun can damarı olan dilimizden asla. Türkçeye hizmet, Türk ulusuna hizmettir.
Ne mutlu Türk’üm, Türkçe konuşuyorum diyene!

Tahsin MELAN

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.