YAŞLANMAK YA DA İHTİYARLAMAK

ABONE OL
18:59 - 01/10/2020 18:59
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Yaşlanmakla ihtiyarlamayı karıştırıyoruz hep. Hatta aynı şey sanıyor, sayıyoruz da. Yanlış efendim. Aynı süreçse de kastedilen, içerikleri ve ulaşılan hedef farklı çünkü.

Dünyaya geldiğimizin ertesi günü yaşlanmışızdır bir günlük de olsa. Bir yaşını geride bıraktığında yavrumuz, aklımızın köşesinden geçmez yaşlandığı, oysa bir yıl yaşlanmıştır. Demez miyiz bir yaş aldı diye?

Önemli olan; gün be gün, adım adım yol alınan o yaşlanma sürecini iyi değerlendirmek. Geçtiğimiz yollarda güçlü ve güzel izler bırakmak. O yollarda yeşermiş artı değerlerden, olabildiğince çok derlemek ve geliştirmek değil mi kendimizi son nefesimize kadar. Ve veda ederken sevdiklerimiz yanı sıra yaşadığımız dünyaya, bu değerleri aktarıp miras bırakmak, ardımızdan da hayır ve o artılarla anılmak değil mi olması gereken. Olmuşsa, oluşturabilmişsek bu mutlu sonu; yaşlanmışızdır kaçınımsız ama asla ihtiyarlamamışızdır.

İhtiyarlamak çok başka bir duygu ve oluşum. İdeallerle, çalışmakla, yaşama bakış açısıyla ilintili bir süregelim. O nedenle ki yirmi beş, otuzlu yaşlarda pek çok ihtiyar görmekteyiz çevremizde, yetmiş, seksen yaşındaki gençlerin yanı sıra.

İdealsiz insan, üretmeksizin yaşayan, yaşamı bomboş, yemek içmek ve uyumaktan ibaret insan, bırakın ihtiyarlamayı, yaşamıyor, ölüdür hatta. Her yaşın bir güzelliği, o güzellikleri güzellik yapan bir takım değerleri vardır. Olmalıdır da.

Belli bir yaşa gelinince, çekip eli eteği her şeyden, bir köşede ölümü beklemek, özlemek hatta ne zaman alacak emanetini, bir an önce alsa da çekip gitsem, böyle boş boş beklemenin anlamı yok duygularına kapılmak. Ya da artık burayla işim bitti deyip, kendini gideceği yere hazırlamak, o güne dek yapmamış, yapamamış olduklarının, borçlu gidecek olmanın bu anlamda telâşıyla.

Gençlik yılları bir koşturma, bir yaşama telaşıyla nasıl olduğu anlaşılmaksızın, pek çok özlemin yoksunluğu, zaman yetersizliğiyle uçup gidiyor farkındasız.

Bu yaşlanma sürecinde, o koşturmaların meyvesi alınmıştır artık. Evimiz vardır başımızı sokacak, arabamız ulaşımlarımızı kolay ve rahat kılacak, çocuklarımız tamamlamış öğrenim sürelerini, işlerini, eşlerini bulmuş, bir de torun vermişlerdir dünya tatlısı, borçlar ödenmiş, hatta birkaç kuruş birikimimiz de vardır bir kenarda, kötü günler ve kefen parası diye ayırdığımız. Sağlığımız da yerindeyse, ufak tefeklerini de, eh o kadar olacak deyip de göz ardı edebiliyor ya da umursamayabiliyorsak bundan büyük haz mı olur? Ne âlemi var şimdi bir köşeye çekilip de, kalan sayılı günlerin çetelesini tutmanın.

İşte artık yaşama zamanıdır yaşayamadıklarımızın, işte artık yapma zamanıdır yapamadıklarımızın, biraz geç, biraz yoksun da olsa bahar yaşamaların, umutlar yeşertmelerin. Pek çok konuda, daha yetkin, daha ileri görüşlü ve birikimliyizdir yıllardır edine geldiklerimizle. Solmaya yüz tutmuş yapraklarını kurumaya bırakmak yerine, daha bir yeşertmenin, yeni yeni ürünler vermenin, ikinci ama daha bilinçli, daha doygun baharlar yaşamanın zamanıdır artık. En büyük şans verilmiştir bize değerlendirmemek olmaz, hâlâ hayattayızdır çünkü. Önce bunun kıymetini bilmenin şükrüyle sarılmalıyız ideallerimize. Pek çok kişiye verilmeyen verilmiştir, zaman verilmiştir, ideallerimizi özlemlerimizi yapılandırmaya. Öncelikle şükretmeliyiz, dediğim gibi bize bu imkân verildiği için, daha yolun yarısına varamadan göçüp gidenleri düşünerek.

Pek çok sanat dalında çalışmalar yapmak, eserler vermek, sergilemek istemişizdir yıllardır. El becerilerimizi yapılandırmak, yardım derneklerinde çalışmalarda bulunmak, seyahatlere gitmek, uzaktaki akrabalara ziyarette bulunmak dünya gözüyle, birikimlerimizi yazıp yayınlamak, çiçekler, sebzeler yetiştirmek, toprakla uğraşma olanağımız varsa. Yine olanağımız var ve yalnızlıktan şikâyetçiysek; can yoldaşı bir genci paydaş etsek evimize ve yaşamımıza, eğitimini ve diğer yaşamsal gereksinimlerini karşılasak maddi gücümüzün yeterince, yaşama bir değer katsak ve kazandırsak böylelikle. Ne bileyim, ne özlemimiz varsa yaşama geçiremediğimiz, zaman ayıramadığımız o güne dek, hangisine imkânımız varsa onları hayata geçirmeye çalışsak. İçimizde bir yerlerde o güne dek gizleyip baskıladığımız çocuğu, genci çıkartıp gün yüzüne, yaşayıp yaşatarak yaşlanmayı engelleyemez ama ihtiyarlamayı tanımaksızın yaşayabiliriz yaşayabildiğimizce.

Ve Hz. Muhammed; sağlığa, yaşama ve insan ilişkilerine yönelik ibretli önerilerinin her birinde olduğu gibi, o meşhur önerisinde de ihtiyarlamaksızın yaşlanmanın yolunu göstermiştir bir yerde de:

HİÇ ÖLMEYECEK GİBİ BU DÜNYA,
YARIN ÖLECEK GİBİ ÖBÜR DÜNYA İÇİN ÇALIŞIN!!!

Perihan Reyhan Alkan

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.