YARGININ SİYASALLAŞMASI

ABONE OL
18:51 - 01/10/2020 18:51
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Demokratik hukuk devletinde Yasama-Yürütme-Yargı devletin temel organlarıdır.
Güçler ayrılığı ilkesine bağlı olarak bu üç kuvvet birbirinden bağımsızdır.
Yasama, Anayasaya aykırı olmama koşulu ile yasa çıkarma, değiştirme, Bakanlar Kurulunu denetleme, devlet bütçesini görüşme, kabul etme, para basılmasına karar verme, savaş ilanına karar verme gibi anayasal görevleri üstlenir.
Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisi’nindir. Bu yetki devredilemez.
Yürütme organı Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu’ndan oluşur.
Anayasa ve yasalar çerçevesinde anayasal kurumları yönetir.
Yönetim, kuruluş ve görevleriyle bir bütündür ve yasayla düzenlenir. Türkiye, merkezi yönetim olarak iller, ilçeler, bucaklar ve köyler biçiminde yapılanmıştır.
Yargı, Yürütmeyi denetleyen ve vatandaşların yasal haklarını kanun önünde koruması için çalışan erk.
Türkiye’de yargı yetkisi bağımsız mahkemeler ve yüksek yargı organları tarafından kullanılır. Anayasa’da yargı bölümü, hukuk devleti ilkesi esas alınarak mahkemelerin ve yargıçların bağımsızlığı ve yargıç güvencesi temeli üzerine oturtulmuştur. Bu, hak arama özgürlüğünün gereği, insan hak ve özgürlüklerinin güvencesidir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası bu temel organlardan oluşmaktadır.
12 Eylül darbesiyle yargı siyasal alanda bağımsız karar veremez duruma getirilmiş, sıkıyönetim ve Devlet Güvenlik Mahkemeleri olarak darbecilerin güdümüne girmiştir.
Daha sonraki dönemlerde yapılan değişikliklerle yargının bağımsızlığı yaşama geçirilmeye çalışılmış, muhafazakârlar ve liberallerce engellemelere rağmen birçok anayasa maddesi değiştirilmiştir.
Ama AKP iktidarı döneminde bu kuvvetler ayrılığı bütünüyle ortadan kaldırıldı.
Bu anayasa suçudur.
On yılı aşkın AKP iktidarında önce yasama, sonra yürütme iktidarın genel başkanının tekeline bağlanmıştır.
Çok partili düzende tek parti, tek adam rejimi uygulanmaktadır.
2010 Anayasa Referandumunda AKP’nin hazırladığı paket kabul edilince, yargı, özellikle yüksek yargı AKP kontrolüne geçti. Ama yargıçlar ve savcıların çoğunluğu cemaatin tekelindedir.
Yasaların, özellikle anayasanın çiğnenmesini önleyecek yargı erki de siyasetin yörüngesine girmiş bulunmaktadır.
Önce, Özel Yetkili Mahkemelerin özellikle seçilmiş özel savcıları, özel yargıçları ile bir korku ortamı yaratılmış, toplum bütün katmanlarıyla sindirilmiştir.
Atlantik ötesinde hazırlanan yenidünya düzeninin kurulması ayağında Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı ABD tarafından eş başkan olarak atanmıştır.
CİA ajanlarını öğretmen olarak çalıştırdığı için uzak doğuda ve Rusya’da okulları yasaklanan cemaat lideri ABD’de, AKP’nin tepesinde Demokles’in Kılıcı olarak tutulmaktadır. İslam ülkelerinin Amerikan İslamı diye aslında- İslam’ın Hıristiyanlaştırılması- Türkiye’yi taşeron olarak kullanması dönemi başlatıldı.
Yasama-Yürütme ve Yargı Erki’nin bu dayatma rejiminin emrine girmesi ile Türkiye hukuk devleti durumundan din eksenli bir cemaat yapısının yörüngesine sokulmuştur.
Geçenlerde üniversitenin birinde Danıştay Başkanı ile üniversite öğrencileri arasında geçen bir söyleşide öğrenciler telefonların dinlenmesi konusunda sordukları soruya Danıştay başkanının verdiği yanıt ibret verici:
‘’Benimde telefonlarım dinleniyordur. Ama ben hiç tedirgin olmuyorum. Çünkü ben yasalara aykırı konuşmuyorum. Size önerim siz de telefonla konuşurken canım, cicim diye konuşun.”
Yürütmenin yasalara uygun kararlarını denetlemek görevini üslenen bir yargının başkanının yanıtı insanın kanını donduracak düzeyde bir yaklaşımdır.
Yasa dışı dinlemelere karşı çıkacak, bu yasa dışı dinlemeleri önlemekle, bu yasadışı uygulamaları engellemekle görevli bir yargının başkanının böylesi yaklaşımı Türkiye’de hangi rejimin egemen olduğunun kanıtıdır.
Yargı siyasallaşmış, iktidarın buyruğuna girmiştir.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu HSYK’nın son atamalarında görülen gerçek, yargının siyasallaşmasıyla birlikte, yargının cemaatleştirilmesini de ortaya çıkarıyor.
Cemaat’in hükümete karşı güç denemesi; başbakanın sırdaşı, danışmanı ve sonradan tepeden inme MİT Müsteşarının sorgulanma için ÖYM’nin savcısı tarafından fezleke çıkarması ile kamuoyuna yansıdı.
Başbakan bu girişim karşısında panikledi. Hemen yeni bir yasa ile bu girişimi engelledi.
Ordunun saygın generallerinin, eski bir genelkurmay başkanının tutuklanmasını umursamayan başbakan, kendi sırdaşını bu durumda korkuya mı kapıldı sorusunu gündeme getirdi. Terör örgütü ile kapalı kapılar ardında yapılan pazarlıkların, verilen ödünlerin ortaya dökülmesi belki ileride vatana ihanete varan bir suçlama ile karşılaşacağı paniği ile cemaate karşı ivedi önlem alma gereğini duydu.
Başbakan, ÖYM’lerin cemaatin vurucu gücü olmasını, kendisine karşı güç denemesini nasıl atlatacak? Bunu ileriki günlerde göreceğiz.
Üstelik bir bürokrat hangi suçu işlerse işlesin başbakan izin vermediği sürece yargılanamaz kuralı getirildi. Demokrasinin D’si ile yönetilen hiçbir ülkede olmayan bu kural Türkiye’de uygulanmaya başlandı. Bu yargının siyasallaşmasının en belirgin kanıtıdır.
Anayasa Mahkemesinin son cumhurbaşkanlığı kararında gözlerden kaçan ama hukukçuların vurguladığı bir tehlikenin boyutlarını ve yargının nasıl siyasetin buyruğuna verdiğini ortaya koymuştur.
Bu kararla ”anayasa maddeleri yasa ile değiştirilebilir”dayatmasını getirmiştir.
Yani, anayasanın değiştirilemez maddeleri AKP çoğunluğu ile bir yasa ile değiştirilebilinir.
Sonrası mutlakıyet yetkisi ile Tayyip Erdoğan başkan ya da padişah.
Sonrası?
Sonrası kayakçı kavgası biter ve taht kavgası başlar.
Sonra buyurun;
Merhum laik sosyal hukuk devleti cumhuriyetinin ruhuna el Fatiha!
Sustukça, sindikçe kaçınılmaz son kapınızı, kapımızı çalmaktadır.
Çare; birlikte inançlı, dirençli yurtseverlerin birlikteliği!

Yıldız AKALIN

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.