WİKİLEAKS HADİ CANIM SENDE!

ABONE OL
18:59 - 01/10/2020 18:59
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Son olaylar, aslında medyanın bizde iktidara bağımlılık sorununu tüm çıplaklığı ile ortaya seriyor.
WikiLeaks depremi, ilk sarsıntısından sonra gelecek günlerde bu haberlerin nasıl bir hasarlara yol açacağını hep birlikte göreceğiz.
Dünyaya etkisinden çok bizi öncelikle Türkiye üzerine belgelerde, daha nelerin ortaya çıkacağını merakla bekliyoruz.
Türkiye ile ilgili bazı bilgiler bize yadırgatıcı gelmedi. Bu belgelerin daha ilerisinde bilgi sahibi olunduğu biliniyordu. Bu bilgiler inandırıcı uzmanlarca, hukukçularla kamuoyuna açıklanmaya çalışılmıştı. Ama iktidar, onların kiralık kalemşorları, emzikli medya fareleri, cemaat savcıları, yargıçları tarafından engellemeye çabalamalarını yaşadık, gördük.

Bu belgelerin kanıtlanmasına muhalefetin gücü yetmez. Görevi de değil. İddia muhalefetten değil, AKP’yi iktidara getiren ABD’nin gizli belgelerinden ortaya atıldı.
Bu belgelerin muhatapları ne muhalefettir, ne bu belgeleri tam olarak yayınlayan bir-iki gazete veya TV kanalı.
Muhatapları isimleri ve onlara yüklenmek istenen suçlamaları ABD elbette inkâr edecek. İstemediği belgelerin açığa çıkması kendine de zararı olacak elbette. Bundan sonra, ABD’ye yaranmak isteyenler, kendi çıkarları için, ülkesi aleyhine çalışanlar, gerçeklerin er geç ortaya çıkacağını bilerek davranacaklardır. Hele ikiyüzlü politikacıların kendi ülkelerinin diplomatlarını, saf dışı bırakarak Beyaz Saraylarda teslimiyetlerinin ve orada verdikleri sözlerin gün olup ortaya çıkmayacağı yanılgısından yaşayarak öğrenmiş olacaklardır.
Bu belgeler, ABD ile ilgili hükümetler ve kişiler arasında olan ve gizli olduğu bilinen yazışmalardan, ikili görüşmelerden, tutanaklardan alınmıştır. Daha doğrusu ABD’nin rızası dışında alınmıştır.
ABD, önce bu belgelerin yayınlanmaması için tehdit dolu bir çağrı yaptı. Ama tehditlere rağmen belgeler yayınlandı.
İlkönce İsviçre, bu bilgiyi yayınlayan kişi hakkında taciz ve tecavüz suçlamasıyla yakalama kararı çıkardı.
ABD’de bu belgeleri yayınlamak suç değil. Ama İsviçre, refahını borçlu olduğu gizli hesapların sahiplerini tedirgin etmemek, bindiği dalı kesmemek için en sert önlemleri alacağını göstermek istedi.
Türkiye’nin Başbakanı, kendisi hakkında ağır ithamlar bulunan belgeler karşısında öfke krizine girdi. Bir devlet adamına yakışmayacak bir üslupla tehdit ve hakaretlerle suçüstü yakalandı.
Başbakan basına, ‘’önce doğru olup olmadığını bana sor, ben doğru dersem yaz” demesi gerçekten trajik-komik. Doğru mu, yalan mı diye sorulmaz, ama dünyanın manşetten duyurduğu bu haberi Türkiye de kaç medya kuruluşu yansız vermeye çalıştı?
Başbakan tehdidine ve saldırısına devamla; ‘’Benim hakkımda yalan yazanlar, şimdi Ergenekon davasında hapiste” diyerek bundan sonra bu konuda yazacaklara da gözdağı verdi. AKP’nin tüm açılımlarına destek çıkan, özellikle ehlileştirilmiş eski Marksist, şimdi Erdoğan kasidecisi Ruşen Çakır devreye giriyor, gerek basın odası denilen AKP’yi özellikle başbakanı aklama programında, gerekse diğer programlarında başbakanın avukatı görevini, çarpıtmadaki ustalığı ile canla başla sürdürmekte.
NTV, bu konuşma bitiminde, Nazlı Ilıcak (Sabah), Hüseyin Gülerce (Yeni Şafak), Mustafa Karaalioğlu’na (Star gazetesi), yansız göz boyaması için Hürriyetten Faruk Bildirici’ye düşüncesini sordu.
Ilıcak, ‘’başbakanı dinledikten sonra ikna oldum, başbakan haklıdır” kararına vardı. Bozacının şahidi şıracı hesabı. NTV’nin haberlerinde yandaşlar sıra ile AKP ve hükümeti, özellikle de başbakanı savunma telaşına düştüler.
Bu belgelere daha yenileri eklenecek. Etkisini bekleyip göreceğiz. Türkiye ayağında, başbakan, AKP ve bakanları hakkındaki iddialar yenir yutulur değil. Bu suçlamaların gizlenmesi için başbakan Tuncay Özkan’ın neden tutuklattığını ağzından kaçırmasıyla, Ergenekon davasının, Erdoğan’ı koruma ve kollamaya yönelik olduğunu cümle âleme itiraf etmiş oldu. Oldu da, bunu itiraf sayacak bağımsız yargıç, cumhuriyet savcısı kaldı mı? Bir, bilemedin iki gazete dışında hangi gazete, hangi TV haber kanalı yansız, vatandaşa doğru haber verecek dürüstlüğe sahip?
Bu belgeler, Ergenekon masalındaki çakma belgeler değil.

DSP’den milletvekili seçilemeyen, Şamil Tayyar adında tanınmamış bir gazeteci ayarlanıyor, Orgeneral Örnek’in günlüğü diye bir uydurma günlükler malum dergi Nokta dergisinde yayınlanıyor. Şamil Tayyar’a kitaplar yazdırılıyor, AKP’ye yakın, cemaat gazetelerinde, M.Ali Birandın şaibeli 32. Gün programlarında her gün darbe günlükleri ile gazeteciler, yazarlar jurnalleniyor. Çift kimlikli, cemaatin has adamı Fehmi Koru’nun, F tipi savcıları harekete geçirmesiyle Atlantik ötesinde planlanmış plan uygulamaya konuluyor. Davanın savcılığını başbakan üstleniyor.
Fakat bu oyunları kamuoyu yutmuyor.
Devreye, sermayesi Fetullah Gülen tarafından karşılandığı bilinen Taraf Gazetesi ve onun sahibi görünen, Atatürk ve Laik Cumhuriyetin yeminli düşmanları giriyor. ABD’nin düzmece diye reddettiği sahte belgelerin inandırıcı olması için, eski solcu, şimdinin neo liberali, hatta ateist Altanlarca piyasaya sürülmesi, dinci ve cemaatçi medyadan daha inandırıcı olurdu. F tipi savcılara da balıklama bu palavraların üstüne atlamak düşerdi. Bu gazete’nin hangi yandaş medya basımevinde basıldığı, paralarının ödenmediği basına yansıdı ama onlardan hiç itiraz gelmedi.

Siz, kasım, kasım kaz yüzüşüyle ‘’ABD bizi seviyor, o bizi seviyor” şarkıları söylerken, Büyükelçiler aracılığıyla ABD’ye daha yakın olduğunuzu kanıtlamak için birbirinizin pisliklerini sır olarak aktarırken, bir gün bunların suratınıza şamar gibi vurulacağını hiç düşünemediniz, değil mi?
Foyalarınız ortaya saçılırken, önce şaşırdınız. ‘’Dur bakalım daha neler çıkacak!” diye zaman kazanmaya çalışırken, pisliğinizin üzerinden nasıl kalkacağınız; yandaşlarınız, beceriksiz, yeteneksiz danışmanlarınız tarafından kulağınıza fısıldayınca, en iyi savunma saldırmaktır, düşüncesiyle sağa sola saldırıya başladınız. Birlikte çalıştığınız, kurucularınızdan Abdullatif Şener sizin yolsuzluklarınızı gördüğü için, makamını suratınıza çarparak sizi terk etti. Şimdi onları anlatıyor.
Hani Terörist Başıyla görüştüler deyince, celallenip:” İspat etmeyen şerefsizdir!” deyip, sonra MİT Müsteşarının senin emrinle görüştüğü kanıtlanınca, bunları yazanlar aklandılar. Ya siz?
‘’İsviçre deki paralarımı kanıtlamayan alçaktır, namerttir!” Derken, rüşvetin belgesi mi olur, ulan”diyen rüşvetçi iş adamının, rüşveti alana söylediklerini anımsıyoruz…
Niçin korkuyorsun? Birbirinizin pisliklerinin, birbirinizin ağzından ortaya dökülmesinin telaşıyla daha fecilerin geleceğinden mi korkuyorsun?
Dokunulmazlık zırhına bürünerek yargıda bekletilen davalarının konusu inançlarla ilgili değil, yolsuzluk, sahtecilik, haksız kazanç sağlamak suçlarıyla ilgili davalardır. Soruşturmalarda suçunuz sabit görülmüş, yargıya getirilmiştir. Yargı karşısına çıkıp hesap veremediğinize göre, bu suçları işlediğinizi kabul etmek olmaz mı? Bu nedenle İsviçre’deki hesaplarınızın olmadığına kimseyi inandıramazsınız. .
Yoksulluk sınırındayken servetinin olağanüstü artmasını ‘’Allah verdi” diyerek Tanrı’yı da suçuna alet etmen seni kurtaramaz. Hesabımı ahrette veririm diye sıyrılamazsın. Bu dünyada yoksul halkın alın terinin, ülkenin geleceğinin çalınmasına rıza göstermeyecek bağımsız yargıyla hesaplaşman gerekir. Ahret, hukuk devletinin infaz yeri değildir.
Bütün bu gerçekleri, yandaş medyanın, emzikli medyanın, cemaat savcılarının, tarikatçı yargıçlarının örteceğini mi sanıyorsunuz?
Bizi, temmuz ayında kömür, kış ayında elektriksiz köylere buzdolabı verdiğin saf ve aç, karnını kaşıyanlarla karıştırıyorsunuz. Allem eder kalem eder unuttururum diye düşünüyorsunuz, herhalde.
Ya da F tipi savcılarınla susturmayı mı kuruyorsunuz?
Buna terbiyemizin el verdiği ölçüde elimizi yumruk yapar, suratınıza haykırırız.
İsmet Paşanın deyimi ile:

‘’Hadi canım sende!”

Yıldız AKALIN

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.