VİZE

ABONE OL
19:06 - 01/10/2020 19:06
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

12 Eylül 1980 askeri müdahalesinden az önce, yanılmıyorsam 5 Eylül 1980’den itibaren geçerli olmak üzere Almanya Türk vatandaşlarına vize zorunluluğu getirdi. Bu uygulama hemen diğer Avrupa ülkeleri tarafından da benimsendi ve resmi pasaportlar dışında kalan umuma mahsus pasaport sahibi yurttaşlarımız o tarihten beri Türkiye’deki Avrupa ülkelerinin temsilcilikleri önünde çoğu neredeyse itilip kakılarak vize çilesi çekiyorlar. Vize işinde yapılan haksızlıklar ciltlerle kitap dolduracak boyutlara erişti. Bırakın aile birleştirmesindeki zulme varan uygulamaları, bir tarihte bir ilimizden Almanya’ya fuara katılmak isteyen bir iş adamımıza vize verilmiş, onun rakibi olan bir diğer iş adamımıza verilmemiş. Hiçbir gerekçe de olmadan hem de. Fuara katılan ticari bağlantılar yaparken diğeri mağdur edilmişti. Ben bir de Almanya tarafından resmen çağrılı olan bazı iş adamlarımıza vize verilmediğine de tanık oldum. Vize alıp geldiği halde Alman havaalanlarından gerisin geriye geldiği uçağa bindirilip gönderilenler de cabası. Vize öyküleri neresinden bakarsanız bakın, insanın sinirlerini alt üst edici bir haksızlıklar bütünüdür.

Tüm bu Avrupa vize zulmüne karşı Türkiye 1990’lı yıllardan beri liberal vize politikasından vazgeçmiyor. Bence de bu yanlış değil. Başkalarının hatalarını ki, biz bunları eleştiriyoruz, aynen yinelemek zorunda değiliz. Bu arada karşılıklılık ilkesini de tümüyle yok saymak olmaz diye düşünüyorum. Yani en azından bizi en azından manen ezikliğe götürecek politikalardan yana olmadığımı da söylemem gerekiyor. Yine bir tarihte Alman vatandaşlarına bu karşılıklılık ilkesi gereği vize zorunluluğu koymak isteyen Türkiye’nin yetiştirdiği çok değerli bir akademisyen ve politikacı olan bir Dışişleri Bakanımızın bu nedenle istifa ettirildiği söylentileri de yüreğimi çok acıtmıştı doğrusu. Alman turistlerin Türkiye’ye gelmeyeceğinden korkulmuş!

Şimdi Avrupa Birliği Adalet Divanı’nın aldığı vize kararına gelmek istiyorum. Bir TIR şoförümüzün açtığı davada başarılı olması nalıncı keserini elinde tutanları herhalde çok sevindirmemiştir. Bana sorarsanız bu kararı öyle kolay kolay içlerine sindiremezler ve de uygulamamak için ellerinden geleni yaparlar. Eski dostum Prof. Harun Gümrükçü’ye hak vermeyi çok isterim. Ama bugüne kadar ne olduysa bundan sonra da bazı şeylerin değişeceğine inanamıyorum ne yazık ki. Bence vizesiz AB ülkelerine gitme hakkı olduğunu kabul ettiğimiz ve aslında bu kararla öyle de olan Türk vatandaşlarına şöyle diyebilirler: “Git, falanca ülkenin Türkiye’deki temsilciliğinden ‘vizeden muafiyet’ belgesi getir. Bunun için de ücret karşılığında randevu al. İki ay sonra sıran gelsin. Eh, bir de( söz gelişi) 60 Avro öde! Vizeden muaf ol!” Alın size vizesiz Avrupa seyahati!

Bu noktada herkese iş düşmektedir. Türkiye’nin vizenin kalkması doğrultusundaki resmi taleplerinin sabah akşam birileri tarafından ortaya atılan gereksiz entegrasyon tartışmaları ile meşgul edilen Türk sivil toplum kuruluşlarının kararlı faaliyetleri ile desteklenmesi gerekiyor. Ortak akıl, ortak irade ve ortak faaliyetler ile önemli sonuçlara ulaşmak mümkün olacaktır. Yoksa kendi kendimize hayıflanıp duruyoruz. Bir de son bir noktaya işaret etmek istiyorum. Bu AB hukuku Türk vatandaşlarının haklarının güçlendirilmesi için henüz tam olarak tüketilen bir alan değildir. Hukuk çoğu zaman yanımızdadır. Açılacak örnek davalarla bugüne kadar çok önemli mesafe kat edildi, bundan sonra da bence alınacak çok hak gidilecek çok yol var. Yeter ki, o altını çizdiğim ortak akıl, ortak irade ve güç birliği olsun.

Herkese iyi bir hafta diliyorum.

Dr. O. Can Ünver

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.