VENİ VİDİ SCRİPSİ (II)

ABONE OL
18:15 - 01/10/2020 18:15
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

 

VENİ VİDİ SCRİPSİ (II)

“Geldim, gördüm, yazdım” 2015

YOZGAT

Berlin Türk Eğitim Derneği (TED) in Doğu Karadeniz ve Doğu Anadolu Gezisi‘nin 2.sini Yozgat üzerine yazmak istedim.
Aslında tur rotamızın içinde Yozgat yoktu. Bozkurt kardeşlerin yeğenleri Yozgat’ta görevliymiş. Bu vesile ile bir saat mola verdik. Tarihi mekân ve eser açısından fakir, buna rağmen şirin bir şehir Yozgat. Saat Kulesi’nin yanında nereye gideceğiz ne yapacağız diye istişare ederken, birisi selam verdi. „Yabancısınız herhalde. Kendimi tanıtayım, ben Mehmet Ali Çakır. Eczacıyım. MHP’den Milletvekili aday adayıyım. Hoş geldiniz Yozgat’a.“

-Vaktiniz varsa Yozgat’ı bize anlatabilir misiniz?
-„Memnuniyetle“.

Çakır önden biz arkasından başladık Yozgat sokaklarını arşınlamaya. İlk önce Saat Kulesi’ni anlattı: „Kuleyi, Tevfikizade Ahmet Bey, Belediye Başkanlığı sırasında yaptırmış. Mimarı Şakir Usta. (1325 / M.1902- 1908) Yozgat’ın sembollerindendir. İsteyen kuleye çıkabilir. Yozgat ili, tahminen 5000 yıllık bir geçmişe sahiptir. Yozgat çevresinde ilk siyasi birliğini kuran devlet Hititler’dir. Hititler döneminde, bugün Çorum sınırları içinde bulunan Hattuşa antik şehri kurulmuştur. Yozgat Osmanlı‘nın son döneminde Bozok Sancağı olarak geçmektedir. Yozgat kalkınmada birinci derecede öncelikli yöreler kapsamındadır.

İlin asıl adı “Bozok” olup, 1927 yılında ismi “Yozgat” olarak değiştirilmiştir. Oğuzların; “Bozok” koluna mensup Türkmenler’in bu bölgeye akınıyla birlikte, yöre “Bozok” ismiyle anılmıştır. 1800’lü yıllara doğru bu ismin yanı sıra “Yozgat” adı da telaffuz edilmiştir.
Yozgat adının menşei konusunda, değişik söylentiler ileri sürülmektedir. Bir rivayete göre, Yozgat; Aşiret Reisi Ömer Cabbar Ağa, sürülerini bir yaz günü yaylakta otlatırken karşısına Hızır çıkar ve Cabbar Ağa’dan içmek için süt ister. Güler yüzlü Ömer Ağa hemen misafirine hizmete koyulur ve gönül hoşluğu ile sütü ikram eder. Hızır sütü içtikten sonra çok memnun kalır ve Cabbar Ağa’ya “Çobanoğlu, yozuna yoz katılsın, memleketinin adı Yoz-Kant olsun” der ve kaybolur. Bu söz söylene söylene dada sonraları Yoz-Kant “Yozgat” halini alır.“

Çakır çok sevecen ve cömert birisi; Yozgat’ın parmak çöreğinden ikram etmek için bizleri fırına kadar götürdü ve her bir arkadaşımız için ikişer çörek sipariş etti. Hemen sonra birlikte Çapanoğlu Camii’ne götürdü bizleri ve başladı anlatmaya: „ Caminin isminin kaynağı hakkında her ne kadar tatmin edici bir bilgi yoksa da uzun yıllar bu bölgenin böyle anıldığı bilinmektedir. Cami iki kısımdan meydana gelmekte. Birinci kısmı Çapanoğlu Ahmet Paşa’nın büyük oğlu Mustafa Bey tarafından Hicri 1193 yılında; ikinci kısım ise kardeşi Süleyman Bey tarafından Hicri 1209 yılında yaptırılmıştır. Caminin hemen yanında Çapanoğlu ailesinin mezarlığı vardır. Aynı zamanda Bozok Sancağı da bu mezarlıkta asılı durur.“

Ancak bu tarihi esere hiç yakışmayan bir ilan ile karşılaştık. Caminin hemen girişine Polisle ilgili bir ilan asılmış. Yetkililerimiz güzel şeyler yapıyorlar ama, belirli bir bilinçle olmasa gerek diye düşündük. Ufuk gerekiyor, vizyon gerekiyor, estetik anlayışı gerekiyor. O zaman belki bu gibi çirkinliklere son verilir.

Çakır bu kısa beraberlikten sonra bizi otobüse kadar uğurladı. Sonunda “Oyunuzu MHP’ye verin” demeyi de ihmal etmedi. Mehmet Bey’e başarılar dileyerek ayrıldık Yozgat’tan. Sonradan öğrendiğimize göre Çakır, ikinci sıradan aday gösterilmiş.

Rehberimiz Yasin, Yozgat’ı otobüste anlattı. Boğazlayan Kaymakamı’nın hikâyesi bir devre ışık tutuyordu sanki. Bu hikâye 1915 olaylarını özetler gibiydi. Rehber Yasin’in anlattığına göre, Kaymakam Kemal bey, günah keçisi olarak seçilmiş. Hükümetin emrini yerine getirmekten başka suçu olmayan Kemal Bey ise, “mâruf “ Nemrud Mustafa Paşa’nın başkanlığındaki, çoğunluğunu Ermeni üyelerin meydana getirdiği Divân-ı Harb tarafından “Ermeni tehcirinde vazifesini kötüye kullanarak ölümlere sebep olduğu gerekçesiyle” ölüme mahkûm edilmiş; Beyazıt meydanında asılarak karar yerine getirilmiş.(8 Nisan 1919)

Olay şöyleymiş:
“Yüz yıllar boyu Osmanlı topraklarında huzur ve güven içinde yaşayan Ermeniler, Osmanlılar’ın zayıflamaya başladıkları bir zamanda, dış güçlerin tesiriyle devlet kurma hayâline kapılıp yer yer isyan çıkarırlar; kadın, çocuk, ihtiyar demeden sivil halkı katlederler. İmparatorluk zâten büyük gaile içindedir. Ermeniler’in “içten” vuruşları devleti güç durumda bırakır. Başta bulunan İttihad ve Terakki hükümeti bir kânun çıkartarak Ermeniler’in tehcirine karar verir. Sadrâzam Talat Paşa’nın imzasıyla yayınlanır karar. (14 Mayıs 1331 (1915)
Dâhiliye Nezâreti, o sıra Boğazlıyan Kaymakamı ve Yozgat Mutasarrıf Vekili olan Kemal Bey’e bir şifreli telgraf çeker: “Kazanın dâhilinde bulunan bilumum Ermenileri 24 saat zarfında yola çıkaracaksınız, bunların sevk edileceği istikâmet Suriye’dir. Şifrenin alındığının acele bildirilmesi.”

Telgrafı alan Kemal Bey kaza hudutları içindeki Ermeniler’in tehcirini emreder ve bizzat uygulamaya girişir. Mondros Mütârekesi’nden sonra ise, İtilaf devletlerinin baskısıyla Dâmad Ferit hükümeti, Ermeni tehcirinde suçlu gördükleri yöneticileri Divân-ı Harbe sevkeder. Bunlardan biri de idealist vatansever Boğazlıyan Kaymakamı Mehmet Kemal Bey’dir. Hayret Paşa başkanlığında kurulan mahkemede, beliğ bir savunma yapar Kemal bey. Savunmasında asıl suçluları işaret ederek şöyle der:

“.. savaşta yenilişimizin aleyhimizde meydana getirdiği hezeyanı durdurmak maksadıyla, iddia makamının da isteği üzerine kurbanlar verilmesi bir siyâset icabı sayılıyorsa bu kurban ben olamam. Siz kurban seçmekle değil, ancak hak ve adaletle hüküm vermek vicdani görevini taşıyan bir yüksek heyetsiniz. Mutlaka kurban aranıyorsa her hâlde bütün bu işlerin tertipçisi ve idarecisi olarak benim gibi küçük bir memur bulunacak değildir”.

Karar verilmiştir bir kere. Savunmanın tutarlılığı ve güzelliği mahkemeyi etkilemez. Kemal Bey “peşin hükümlü” Nemrut lakaplı Mustafa Paşa başkanlığındaki mahkeme tarafından 8 Kasım 1919’da idama mahkûm edilir. Bu karar, “savaş suçluları ” aleyhine verilen ilk idam cezasıdır.

Krarı tasdik edilmek üzere saraya gönderilir. Pâdişâh Mehmed Vahideddin karârı tasdik etmek istemez. “Bu yoldaki hükümler devam edecek olursa, iş intikam ve bilahare mukâtele şeklini alacağından çekinere, şeyhülislâm tarafından fetva verilmesini talep eder.”

Mustafa Sabri Efendi’nin verdiği fetva Padişah Vahdettin’e ulaşmadan Damat Ferit Paşa tarafından manipüle edilerek kaymakamın idamı gerçekleşir. Kemal Bey sehpâda halka dönerek son sözünü söyler:

“Sevgili vatandaşlarım, ben bir Türk memuruyum. Aldığım emri yerine getirdim. Vazifemi yaptığıma vicdanım emindir. Sizlere yemin ederim ki ben masumum, son sözüm bu gün de budur, yarın da budur. Ecnebi devletlere yaranmak için beni asıyorlar. Eğer adalet buna diyorlarsa kahrolsun böyle adalet!..”

Meydana yığılan on binler hep bir ağızdan bağırır: “Kahrolsun böyle adalet!..” Kemal Bey sözüne devam eder:

“Benim sevgili kardeşlerim, asil Türk milletine çocuklarımı emânet ediyorum. Bu kahraman millet, elbette onlara bakacaktır. Vatan uğrunda cephede ölen bir insan gibi şehit gidiyorum. Allah vatan ve milletimize zeval vermesin,.. Amin!.,”

Halk hıçkıra hıçkıra ağlamaktadır. Az sonra 35 yaşındaki gencecik büyük vatan sever darağacında sallandırılacaktır ve Kemal Bey’in üzerinden çıkan vasiyeti târihe bir belge olarak damgasını vuracaktır:

“Merhum sevgili oğlum Adnan’ın medfun bulunduğu Kadıköy Kuşdili çayındaki kabristanda yavrumun yanında gömülmemi diliyorum. Teyzem ve kardeşim Kadıköy’de sakindirler. Teyzemin adresi Mühürdar caddesinde 67 numaralı hanededir. Adı İsmet Hanım’dır. Defin masrafı teyzeme tevdi” buyurulmalıdır. Kabir taşım, hamiyetli Türk ve Müslüman kardeşlerim tarafından dikilmeli ve üstüne şöyle yazılmalıdır: Millet ve memleket uğrunda şehid olan Boğazlıyan Kaymakamı Kemal’in ruhuna Fatiha!.. Perişan zevcem Hatice’ye, yavrularım Müzehher ve Müşerrefe muavenet edilmesini, yavrularımın tahsil ve terbiyesine ihtimam buyurulmasını vatandaşlarımdan beklerim.

Türk milleti ebediyyen yaşayacak, Müslümanlık asla zeval bulmayacaktır. Allah millet ve memlekete zeval vermesin. Ferdler ölür, millet yaşar, inşallah Türk milleti ebediyyete kadar yaşayacaktır”. (Türk Dünyası Tarih Dergisi Mayıs 1988 Sayı:17 Sayfa:44-46)

Ruhu Şad Olsun.

Devam edecek…

Rüştü Kam

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.