VATAN

ABONE OL
18:51 - 01/10/2020 18:51
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Hani bir söz vardır:
Vatan doğduğun yer mi, doyduğun yer mi?
Bu söz bir ülke içinde yaşayan yurttaşlar için mi söylenmiş, yoksa bizim gibi yurtdışında yaşayanlar için mi söylenmiş?
Ellili yıllara kadar Avrupa’ya ekmek parası için pek giden olmazdı.
Birkaç maceraperest, doktora çalışması için üniversite bitirmiş gençler Amerika’ya giderlerdi.
Gurbet, doğduğu yerin dışında aynı ülkenin başka bir şehri, kasabası veya köyü olarak bilinirdi.
Hepsinin ortak yanı geçim derdi, yaşam savaşıydı.
Yoksulluk alır götürürdü er kişileri gurbet ellere.
Karşılıklı türküler yakılırdı.
Gurbete düşenler deyişlere dökerdi derdini:
”Gurbet elde bir hal geldi başıma
Ağlama gözlerim Mevla kerimdir.”
Sılada kalan hasretini dökerdi mısralara:
”Yarim senden ayrılalı
Hayli zaman oldu gel gel.”
Nice yuvalar yıkıldı, nice garip kamyon kasalarında, kara tren vagonlarında tahta tabutlarla döndü sılalarına.
Kimi başlık parasını sakladığı çıkınından çıkaramadan eli böğründe kaldı.
”Nişanlısın eller almış
Bulunmazmış buna çare.”
Ellili yılların sonunda savaş yorgunu Avrupa, yıkılan köprülerini onarmak, çalışacak insanı kalmayan fabrikalarında çalıştırmak, işlemeyen maden ocaklarını işletmek ve de sokaklarını süpürtmek için işçi alımı başlattı.
Geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelerden vagonlar dolusu insanlar getirildi.
Sapasağlam işçi istedikleri için, dişlerine varıncaya kadar incelenerek Avrupa’ya dağıtıldı.
Türkiye’den gelen işçilerin çoğunluğu Almanya’ya getirildi.
Avrupa’nın hemen hemen her ülkesine giden işçiler Türkiye’de hepsine birden Alamancı oldu..
Yeni bir gurbet yaşamı başladı.
Kimileri gurbetçi dese de Türkiye’de Alamancı, Avrupa’da Yabancı diye adlandırıldı.
Avrupa; Acı vatan, Türkiye; Anavatan oldu.
Birinci, ikinci kuşak için anavatan Türkiye, üçüncü kuşak için ise Almanya vatan olmaya başladı.
Yaz tatilini belki daha çok tatil beldelerinde geçirmiş, oralarda ev bile almış olsalar da mutlaka Baba Ocağı’nı görmeden geri gelmiyorlar.
Genç kuşak köyüne baba zoruyla gidiyor çokça. Dili yeterli gelmiyor akrabalarıyla anlaşmaya.
O nedenle baba ocağı yerine sahilleri yeğliyorlar.
Uzun bir eylenceden sonra acı vatana yol aldık. Sıkıntısız, gümrüklerden sorunsuz geçerek Almanya’nın ılık havasında Merkel’in bitişini seyre koyulduk.
Ama SPD’nin Merkez Yönetimindeki Schröder’in eski kadrosu olarak pek umut vermemekte. İki dönemlik iktidarında Almanya’nın para açığını, oyunu alarak başbakanlığı kazandıran işçinin ve çalışanların sırtına yükleyerek zengini daha zengin yapmasını unutabilir miyiz?
O hizmetin karşılığı aldığı gaz simsarlığını hakkıyla yürütmekte devam ediyor. Bugün Gazprom-Gerd diye hatırlanan Schröder, kazancı gereği Kankası durumundaki Tayyip Erdoğan’a eli zorunlu.
Patronu Putin’i eleştiren ABD’ye çatmayı görev bilmekte.
Bochum’daki yürüyüşte bir kadının, evinde Erdoğan’ı ağırlayacak Schröder için: ”Ellerim kırılsaydı da sana oyumu vermeseydim.” çığlığını hatırladım.
”CHP’nin yerine AKP’nin Sosyalist Enternasyonale alınmasını” savunanların halen SPD arpalığından pay almasını görmezden mi geleceğiz?
Almanya’da değişen ne? Derken, karanlık bir dehlizde bıraktığımız Vatan Türkiye’yi nasıl tekrar aydınlığa çıkarırız çabasına düşmemiz ahde-vefadan çok o ülkeyi vatan bilenlerin görevidir.
Türkiye gericiliğin, hukuksuzluğun, yoksulluğun pençesinde hem terör destekçileri hem de tek kişilik AKP yönetimi ile el ele parçalanmaya odaklanmış durumda
Yaratılmaya çalışılan ruhban sınıfı ile, Amerikan İslamı aslında İslam’ın Hıristiyanlaştırılması her gün gündem değiştirerek gözden kaçırılmak istenmektedir
Vatandan ayrıldık ama kaygılarımızı, umutlarımızı da birlikte getirdik Acı Vatana.
Terör, Vatanı teslim almış durumda.
Teröre karşı duranlar, onlarla savaşanlar tutuklu.
Hak arayan, kim olursa olsun biber gazıyla, yeni ithal demir coplarla tepelenmekte. Hızını alamazlarsa kodese tıkmaktalar.
Kaçırılan öğretmene yöre halkı sahip çıkıp teröre karşı çıkarken, devlet Suriye ile çıkardığı anlamsız sorunu tırmandırmak için, Hatay’da barındırdıkları kiralık haydutları, teröristleri, Kaddafi’yi linç eden katilleri beslemekle meşgul…
Her gün onlarca asker, polis katledilirken, okullar yakılırken, ülkenin her bölümünde vatandaşların can güvenliği kalmamışken Genel Kurmay Başkanı Suriye sınırında yumruk şov yapmakta.
Türkiye’nin iç güvenliğinden sorumlu içişleri bakanı şehit cenazelerini es geçip Angelina Jolie’yi ağırlamayı yeğleyip, karşılıklı kahkahalar atmakta..
Başbakan, mezhep savaşı peşinde. Gece Esad’la yatıyor, gündüz Esed’le kalkıyor.
Muhalefete, aydınlara, öğrencilere hakaretler yağdırmakta, tehditler savurmakta.
İnsaf ölçülerini aşan zamlar halkı perişan etmiş durumda.
Dünyanın en pahalı benzini milletin arabasını parklarda çürümeye terlettirirken, başbakan kendisine yeni özel uçaklar siparişi vermekte sakınca bile görmüyor.
Vatandaş dünyanın en pahalı etini kasap vitrinlerinde seyrederken, yandaşlar, akrabalar bürokrasinin ve şirketlerin tepe noktasında rüyalarında göremeyecekleri zenginliğin tadını çıkarmaktalar.
Cumhuriyetin tüm birikimlerini, zenginliklerini babalar gibi sattılar.
Suudi dolarları, Katar Riyalleri ile sıcak para girişi de artık yetmiyor.
Borç, Cumhuriyet döneminin seksen yıllık dönemin kat be katı durumunda.
Beklenti odur ki: oluk oluk akan kandan halk gına getirip; ”Artık yeter, ülkeyi mi bölüyorsunuz? Kiraya mı veriyorsunuz? Verin de akan kan dursun.” demesini beklemekteler.
Buradaki kimliksiz yandaşlar da bize Türkiye’ye karışmayın, Almanya’yı yazın.” diye ahkam kesecekler.Biz, hem Acı Vatanda hem de Anavatan da ki,sorunları ve çözümünü de birlikte bulacağız.
Korkmadan, biat etmeden üzerine üzerine yürüyeceğiz.
Fırsatçının, işbirlikçi hayının !
Yazacağız, anlatacağız…
Dostlar, demokratlar, çağdaşlıktan yana olanlar
Hepinize merhaba!

Yıldız AKALIN

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.