UYGARLAŞAMIYAN İNSAN VE UYGARLIKTAN UZAKLAŞAN ÜLKE: TÜRKİYE

ABONE OL
18:20 - 01/10/2020 18:20
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

UYGARLAŞAMIYAN İNSAN VE UYGARLIKTAN UZAKLAŞAN ÜLKE: TÜRKİYE

Düşünce ve Uygarlık tarihi isimli ders kitabının giriş bölümünde şöyle yazar:

“Adından da anlaşılacağı üzere, Düşünce ve Uygarlık Tarihi, insanoğlunun geçmişte hangi yollardan geçerek hangi başarıları gerçekleştirdiğini, bu başarıların bugün yaşadığımız hayat üzerinde ne gibi etkileri olduğunu araştıran bir tarih dersidir.”
Sizi bilmem ama ben bu satırları ezberlemiştim. Uygarlık bir insan topluluğunun kültürü ile eş değer kavramlardır. Bu da onların yaşama tarzını gösterir. Kültür, onu diğer insanlardan ve canlılardan ayıran yaşama tarzı, bir değerler zinciridir. 
***
Hadi buyurun bugün 80 yıllık Cumhuriyet döneminde eriştiğimiz değerler zincirine bir bakalım. 
Kentleşmenin getirdiği bir “uygarlıktan ve kent kültürü” denilen şeyden söz edebiliyor muyuz?
Avrupalılaşmaya bu kadar emek vermiş ve fedakârlık etmiş, zaman ayırmış olmamıza rağmen nitelikçi ve evrensel bir uygarlık farkı yaratabildik mi?
Birinci ve ikinci dünya savaşının yıkıcı etkilerine rağmen üçüncü dünya savaşının başlangıcında olduğumuzu ve bunları yaratan olaylara seyirci kaldığımızı fark edebiliyor muyuz? 
Oswald Spengler’in bakış açısına göre uygarlığın kültürel açıdan kaçınılmaz bir yaşlılık dönemi olduğunu kabul edebilecek miyiz?
Uygarlık tarihinde Mısır, Babil, Hint, Çin, Klasik Yunan-Roma, Arap, Meksika ve Batı kültürü içinde bu sekiz yüksek kültürün hepsini değil, sadece Arap ve Batı kültürlerinin ayrıntılı olarak incelenmesi gerektiğini, bunların özellikle sembollere dayandığını biliyor muyuz?
“Magi” kültürü başlığı altında topladığı Arap, İran, İslam, Süryani, Musevi, ilk Hıristiyan ve Bizans kültürünü, “mağara duygusu” temel sembolü ile yorumladığından haberimiz var mı?
Maalesef ülkemizde kabul görmese de, her kültür “biriciktir ve bütünü ile öteki kültürler için anlaşılmaz olmasına rağmen kendi dilini konuşan” bir öge’dir. 
***
Türkiye, “Savaş” kültürünü aşamamış, kendi sembolünü kan ile süslemiş ve onun kırmızı rengini kabullenmiş, yaşamı korumak yerine şehitlik mertebesini ön plana çıkartmış bir ülke olarak uygarlık seviyesini en büyük karar organında onaylamış bir ülkedir. 
Doğrusu, okumamış olanlar için Oswald Spengler’in  “Batının Çöküşü” adlı eserini tavsiye ediyorum. Bunu özellikle Sayın Cumhurbaşkanı ve Başbakana hararetle tavsiye ediyorum. Çünkü bu kitap, Birinci dünya savaşı sonrasında tek öz eleştirel yaklaşımdır ve önemli tespitler içermektedir. 
Bugün şu veya bu şekilde iktidara yakın olan, tercih edilen, tavsiyelerine uyulan insanların Arnold Toynbee ismini de bir yere not etmelerini, İngiliz İstihbarat servisinde görev yaptıktan sonra on iki ciltten oluşan “Tarih İncelemesi” adlı eserini yayınlayan bu büyük düşünür ve araştırmacıyı iyi anlamalarını öneriyorum. Bildiğim kadarı ile bu yazarın Tarih Bilinci ve Medeniyet Yargılanıyor ismi ile dilimize çevrilmiş iki kitabı bulunmaktadır. Her ne kadar Tarih bilinci, Tarih İncelemesi isimli 12 ciltlik kitabın 2 cilde indirilmiş bir özeti olsa da işlerine yarayacaktır. 
***
Bunları niye tavsiye ediyorum biliyor musunuz? 
Türkiye hiç hak etmediği ve beklemediği bir kaosun içine çekilmeye çalışılıyor. 
Belki de ben bu satırları yazarken, kendi yarattığı frankeştayn ile savaşa tutuşacak. Her ne sebeple olursa olsun, insanların birbirini öldürmesinin günah olduğunu bildirmiş olan Tanrı’da buna şahitlik edecek. İradesinin her şeyin üstünde olmasına rağmen savaşları, ölümleri, özellikle çocuk ölümlerini önlemek için var olduğu yerden insanların bu yanlışına dur dememiş olması ise varlığının sorgulanmasına, insanlara mutlu olmak üzere yarattığı dünyayı korumaması nedeni ile yargılanmasına bir kez daha neden teşkil edecektir.  
Zaten günü kurtarma, karnını doyurma, sıcak bir yuva bulma ve geleceğini kurma çabasında olan insanın verdiği imtihana bir de; “birbirini öldürmek” üzerine emir veren savaş makinesinin dişlileri eklenince, bu durum hayatı sadece çirkinleştirmekle kalmıyor, yaşamla ilgili sevinçleri de iyice yok ediyor. 
Güvensiz, mutsuz, geleceğinden endişeli insanların var olduğu kırmızı damlı evlerde gelecek adına olumlu hayal kurmak bu günlerde pek mümkün değil.  Oysa onların tek dileği bir tutam “mutluluk” ve “umut”tu… Savaş, tüm bunları ellerinden almaya yeten bir kavram. 
*** 
Uygar Avrupalı ve Amerikalılar Savaşa destek verirken, komşuları arasında zaten dostu olmayan ülkeyi de piyon olarak cepheye sürme derdindeler. Kendi eli ile okullarında yarattığı sistem sonucu uygarlığı reddeden, her geçen gün alışılmış düzeninden uzaklaşan Türkiye şimdi; tahammül sınırlarını aşan mülteci kabulleri ile tam bir kaosa sürüklenmektedir. Bunu görmemek için kör olmak lazım. 
Saddamın askerleri, işidi eğitip; Kürtlere alternatif olması için acaba kim tarafından desteklendi?
PKK’nın bu senaryonun içindeki nihai rolü ne ola ki?
Fransa çok sevdiği Kürt hedeflerini “yanlışlıkla” bombalarken onlara koordinatları kim verdi?
Biliyorum. Bunlar iki gün sonra “devlet sırrı” niteliğine bürünecek ve unutulup gidecek. 
Ancak sorgulanacak daha çok şey var. 
Özellikle ölümler ve çıkarlar üzerine…
Orta doğuda dökülen kan üzerine…
Görüntüde Türkiye ülke olarak savaş içinde değil. Ancak sınırlarımız kan gölü. Peki bu sınırları kim koruyacak? Vatani görevini yapan Mehmetçikler mi? Yoksa dışarıdan gelecek yabancı güçler mi?
Dahası; İşid’in Türkiye’ye yönelik tehdidi ciddileştiğinde, mülteci olarak kabul ettiğimiz Suriyeliler kimin yanında yer alacaklar? Bugün pek çok yerde yapılan protesto eylemleri içerdeki provakatör sayısının hızla çoğaldığını göstermiyor mu? Bunlar böyle bir durumda bizi arkadan vurmayacaklar mı?
Sayının bir buçuk milyon olduğu söylense de, batı bölgelerinde adım başı rastladığımız Suriyelilerin yaklaşık üç milyonu geçtiği, bunların arasında özellikle varidatı yerinde olanların büyük şehirlerde konuşlandıkları, iş güç sahibi oldukları gözden kaçıyor mu? Bu nüfus patlaması yarın oy sandıklarına nasıl yansıyacak? Geçtiğimiz seçimlere bakarak, Türkiye’nin Atatürk’ün çizdiği “Muasır Medeniyetler” seviyesine erişmek yerine bundan uzaklaştığı ve bir diğer deyimle “İhtiyarlık” dönemine geçtiği, geri gittiği inkar edilebilecek mi?
Kısacası Oswald Spengler’in Batının Çöküşü adlı kitabında ki tespitinin adım-adım gerçekleşmekte olduğu doğru değil mi?
İş işten geçtikten sonra nasıl bir Yeni Türkiye’de yaşayacağımız ve bizi nelerin bekleyeceğini tahmin etmek ne yazık ki zor olmasa gerek. 
Olan çocuklarımıza olacak. Çünkü onlar; zengin ile fakirin arasındaki uçurumun iyice açıldığı, zenginin daha zengin, fakirin daha fakir olduğu, sosyal ve kültürel açıdan yozlaşmış, aşırı din kurallarının hüküm sürdüğü, sanatın, modanın, müziğin, fen bilimlerinin, matematiğin, teknolojinin gerilediği bir coğrafya da yaşamak zorunda kalacaklar. 
Elbette, 
Geride bırakacakları her alandaki dünya savaşı sonrası yıkıntıların arasında ne kadar yaşamayı başarabilirlerse…

Taner Tümerdirim



Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.