UYGAR BİR TOPLUM OLABİLMEK…

ABONE OL
11:52 - 23/10/2020 11:52
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

UYGAR BİR TOPLUM OLABİLMEK…


Türk toplumu çağdaş uygarlık düzeyinin çok altında. Bunun nedeni son Osmanlı olmak isteyenlerin sisteme hâkim olmaları ve son Osmanlıyı yaratabilmek için toplumda resimlenen yaşananların yarattığı etkileşim. Oysa Mustafa kemal Atatürk muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkmanın adının çağdaşlığın adını yansıtmasından söz ediyordu. İşte o yıllarda Osmanlı ruhu hala bu değişim düzeyine ulaşamamıştı. Abdülhamit ve Vahdettin dönemini şimdi inadına yaşatmaya çalışanlar, çağdaşlığın adını nedense kullanmaktan kaçınıyorlar. Fakat bilimde, sanatta, edebiyatta, musikide, eğitimde kalite olarak 1945’den gerideyiz. Özgür ifade, laiklik ve demokrasi adına en az bir yüzyıl gerideyiz. Dünya ile iletişimi Osmanlı ruhunda yaşayan bir toplum nasıl uygar olabilir? Dünya bilim ve teknolojisini takip etmeyen, uluslararası çağdaş değişim anlayışını yok sayıp, Orta doğunun kabile anlayışına teslim olan bir ülke nasıl çağdaş olabilir? Sanatı bilimi siyasetin ellerine teslim eden bir ülke kendisini uygar görebilir mi? Sanatçısını gazetecisini yazan düşünen bilim adamlarını hapseden bir ülke nasıl uygar olabilir? Atatürk ” Ben ülkeme akıl ve bilimi miras olarak bırakıyorum” demiş, âmâ şimdi biz akıl ve bilimden nefret eden bir ülke haline gelmedik mi?

TÜRKİYE BU DEĞİŞİMİN NERESİNDE…

Dünyada çok sayıda kültür ve sanat fuarlarını izledim takip ettim. Bugün Türkiye’nin, edebiyat, sanat ve felsefede adının bile geçmediğini görmek bana acı veriyor. Sayıları 170 bulan çok sayıda üniversitemiz var, peki her yıl dünya bilimler akademisine kaç bilimsel makale yollanıyor merak ediyorum. Siz hala bilimsel bir makale yazacak hocanız yoksa ne diye üniversite açıyorsunuz diye Batı sormaz mı? Her seçim döneminde yaşan bir gerçek var. Nietzsche’nin tarihi sözleri, ‘cahil bırakılmış okumayan eğitimden yoksul bir hale getirilmiş bir toplumla neyi seçtiğini bilemez” bu demek değil midir? Akıl ve bilimle eğitilmemiş bir toplum, her zaman ülkenin geleceğinin kaderinin adı oluyor. Bu tıpkı en son hangi kitabı okuduğunu sorduğunuz birinin vereceği bir yanıt bulamadığı gibi. Zaten okuyan bir toplum değiliz başka açıklaması yok bunun.
Yani kendi kendisini yönetmesini bilmediği gibi, kendisini yönetenleri bile sorgulama cesareti olmayanlar demek daha doğru olacak. Nasıl yönetildiğini, nereye sürüklendiğini, geleceğini kaderinin ne yazdığını ona kimse söylemeyecek, bilse ne çıkar sürü bir toplum olmaktan bu güne kadar geldiği yer belli zaten. Biz sürü olduktan sonra, nasılsa bizi önüne alıp sürükleyecek birileri her dönem çıkmayacak mı? Türkiye’de siyasetin kurnazlığını bilenlerle, siyaseti bilmeyen bir muhalefet var. CHP sinin asla iktidar olamayacağı bir gerçek var. Bunu artık bu partiyi yönetenlerin anlamış olmaları gerek. Toplumun içine sokulduğu bağlandığı hapsedildiği çağdaş değişim anlayışının özgür bırakılması noktasında, CHP sinin yapacağı çok şey olmasına rağmen, artık ben bu partiden asla umutlu değil im. Hala kısır çekişmeler ve sen ben hesaplarının yapıldığı noktada, topluma verilen bir mesaj var mı? AKP tıpkı 2.Abdülhamit rejimini bugünkü koşullarda yaşatmaya çalışıyor, yapılması istenilmesi olası Osmanlı buymuş bunu görmemezlikten gelmek büyük tehlike değil mi? Keşke herkesin Hüseyin Rahmi’nin ”Şıpsevdi” romanını okumuş olsa. Romanın ilk sayfasını özetini okumak sanırım yeterli bana göre. Çağdaşlık nedir?  Bunu üstadın çok güzel anlattığını görmek mümkün. Bugün ne yazık ki Türkiye de toplumsal gelişmede bu değerlerin adı bile yok. İnsan hak ve özgürlüklerinin yok sayıldığı bir ülke olmak ve sisteme hâkim olanların inadına var diye gösterdikleri bir süreçte, hala düşüncesinden yazdıklarından dolayı hapsedilen gazeteci yazar ve düşünürlerin saklandığı bir gerçeği Batı’ya nasıl anlatacağız bunu da bilmiyorum. Bugün Batı bizimle adeta oyun oynuyor, ama biz tehlikenin hala farkında değiliz. AB ye karşı çıkıp bir Hristiyanlar kulübüdür ne işimiz var orada diyenlerin,
Zamanında olmadık açıklamalar yapanların, şimdi AB nin kapısında beklemelerinin adını koyamıyorum. Batı’dan her defasında koparılmış bir Türkiye, âmâ bugünkü gelinen noktada sisteme hâkim olan zihniyetin tek sığındığı yer cahil bırakılmış eğitimden okumadan uzak kalmış toplum. Yani her defasında adını kolayca koydukları ”Millet” dedikleri uygarlıktan uzak cahil bırakılmış toplum.

UYGAR TOPLUM OLMAK…

Türkiye’de uygar bir toplum yaratabilmek adına bugün gelinen noktada yapılan değişim sel bir paylaşım yok. İnanç getirisinin daha çok ön plana çıkarıldığı, bunun siyasetin içinde kullanılması ise 
Üçüncü bir ülke olmaktan öteye geçemeyecektir. Hal böyleyken nasıl uygarlıktan söz edebiliriz. Tıkanan bir dış siyaset, beceriksizliklerin getirdiği uluslararası bir siyaset anlayışı, siyasette hiç bir zaman kin ve ihtirasın yeri olmamalı. Uygar toplum yaratabilmek uluslararası tüm saygınlığın içinde olma demektir. Sanatçısına, edebiyatçısına, yazarına, müzisyenine, ressamına, tiyatrocusuna, gazetecisine, bilim adamına gösterilmesi gereken değer, uygarlaşmış bir toplum olmak demektir. Bugün işçi sınıfının hangi ülkede bir vatanı var? Karl Marx bunu söylemiş ama bugün gerçek bunlar. Bir ülkede işçi sınıfına gösterilmeyen değer, uygar olabilmenin adını koyamaz. Karanlıktan korkan bir çocuğu affedebiliriz, âmâ beni asıl üzen, hayattaki gerçek trajedi, yetişkinlerin aydınlıktan korkmasıdır, işte benim ülkemde şimdi aydınlıktan korkan bir toplum yaratıldı. Böyle bir tıkanmanın çarkın ortasında kalan bir toplum nasıl uygar olabilir. Ilımlı İslam modeliyle çağdaşlıktan koparılmaya çalışılan bir toplumda, hala nasıl bir demokrasiyle yönetildiğini halk bilmiyor. Osmanlı ruhunun canlandırılması, buna son Osmanlı diyenlerin çağdaş demokrasinin, Atatürk’ün akıl ve bilim gerçeğinde bir ülke olabilmenin bu gerçeği görebilmelerini isterdim. Farklı sınıfların insanı olarak yaşamak değil, toplumsal barışta Türk olmanın bu demokrasinin içinde kalmanın gerçeğini görmeleri gerekiyor.

SAVAŞ VE BARIŞ…

Türkiye başından beri içine girdiği Orta doğu bataklığından asla çıkamayacak korkularım var, yanlış siyasetin getirdiği bir tıkanmada, felaketin yaşanmaması için dua etmeye bile zaman bulamayacağız. Orta doğunun eş başkanlığı hayallerinin sonunda Arap baharının Türkiye’ye getirdiği yıkım neredeyse 5 milyar dolar. Suriye’de, Mısır’da, Tunus ve Libya’da isyancılara bütçeden harcanan kaynak bunun adı, yani Mısır’a 2 milyar, Tunus’a 500 milyon, Libya’ya 300 milyon dolar hibe edilmiş. Hükümetin isyancılara milletin parasını heba etmesi zaten bir yanlışın adı değil mi? Suriye’de yaratılan bugüne kadar gelen felaketlerin içinde yer almak, bana göre yanlış bir dış siyaset beceriksizliğinin sonu Orta Doğu da durum her geçen gün daha da zorlaşıyor ve içinden çıkılacak bir modelin olmadığını görmemek mümkün değil. Peki, Türkiye hala bu resmin neresinde duruyor? Kendiniz kendinizi savunacak haklı gösterecek bir siyaset yaratamazsanız, farkında olmadan bu bataklığın içinden çıkamazsınız. Size bir saldırı olmadan başka bir ülkenin dokunulmazlık haklarını siz ihlal ederseniz korkunç bir savaşın içinde kendinizi bulursunuz, buda yüzlerce günahsız insanın ölmesi demektir, peki bu savaş neden? Orta Doğuda yanacak bir ateşin içinde dilerim Türkiye olmaz, elbette bugün topraklarımıza bir saldırı olduğunda buna karşılık verme hakkımız var, âmâ burada en çok bize lazım olan, korkusuz korkak olmaktan ziyade daha sağduyulu ve mantıklı hareket etmekte fayda var derim. Rusya ile yaşanan krizinde bu sağduyu içinde barışçıl bir çözüme bağlanması tek dileğim. Dilerim bu diplomasi Türkiye’ye bir barışla birlikte saygınlıkta kazandırır. Türkiye sağduyulu bir siyaset anlayışıyla kaybettiği uluslararası saygınlığını tekrar kazanır. Şimdi savaş değil barışa ihtiyacımız var.
Prof. Dr. Levent Seçer

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.