UMRE İZLENİMLERİ (III)

ABONE OL
18:57 - 01/10/2020 18:57
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Kâbeyi ve Mescid-i Nebevîyi, Arafatı ve Rahman Dağı’nı, günah çöplüğü/mezarlığı olarak görmedik. Günahlarımızı oralarda bırakmayı da hiç düşünmedik.

Dinlenme tesisleri
İhtiyaç molası için durduğumuz yer en uygun olan yermiş. Pislikten geçilmiyordu. Mekke ve Medine arasında bir yer burası. Milyonlarca insan gelip geçiyor buradan, gel gör ki doğru dürüst bir dinlenme tesisi bile yok.
Minibüsle gittik 450 km. yolu. Oldukça yorucuydu. Otele yerleştikten iki saat sonra Umremizi yaptık. Saat 2’ye gelmişti. Rehberimiz sakin sakin, oldukça feyizli bir Umre yaptırdı. Duamız onunladır.

Ondan ötesi yok
Dünyada fizik mekân olarak varılabilecek en son nokta Kâbe. Ondan ötesi yok. O’nu ilk olarak görünce heyecanlanıyorsunuz. Şaşkın oluyorsunuz, sanki hızla duvara çapmış gibi başlıyorsunuz dönmeye. Ondan ötesi yok çünkü. O ilk duygu bambaşka bir şey. Orası zirve, siz de zirvedesiniz. Başınız dönüyor. Aklınıza gelen bütün duaları başlıyorsunuz okumaya… Duygulanıyorsunuz ve ağlıyorsunuz… Yorgunluğunuz da bir anda geçiveriyor. Dünya meseleleriyle ilgili hiçbirşey düşünmüyorsunuz orada. Aklınıza gelmiyor ki düşünesiniz. Para kazanmak gibi bir derdiniz yok, elektrik parası ödemeyeceksiniz, kira ödemeyeceksiniz, akşam eve ekmek götürmeyeceksiniz… Bütün bu kaygılardan uzak olmanın verdiği rahatlık içindesiniz… Duygulanmanızın sebebi biraz da psikolojik olsa gerek: Çünkü ikinci kez aynı duyguları yaşamanız mümkün olmuyor.

Müslümanlar Kâbe’nin örtüsüne dokunmak, yüz sürmek, Hacer-ül Esve’de dokunmak, yüz sürmek için birbirlerine sıkıntı veriyorlar. İbrahim makamında namaz kılabilmek için çiğnenmeyi göze alanlar bile var. Hacer’ül Esved siyah bir taş, başka hiçbir özelliği yok oysa.

Safâ ve Merve tepeleri arasında say yaptıktan sonra tıraş olarak Umremizi tamamladık. Aslında Mekke’yi terk ederken tıraş olmak gerekiyor ama, biz de bu konuda geleneğe uyduk ve tıraşımızı olduk. Allah kabul etsin.
rustu-kam-06-06-a.jpg

Tekerlekli sandalye mafyası
Kâbe’nin içinde tekerlekli sandalye mafyası var. İlk gün 250 riyale kiraladığımız sandalyeyi ikinci gün 50 riyale kiraladık, üçüncü günü ise bu arabaların Bab’us-Selam kapısından ücretsiz olarak alındığını öğrendik. Oradan sandalyeyi alıyorlar bedavaya, sonra da, kaça tutturabilirlerse… Elerinde telsizlerle mafya elamanları cirit atıyor Kâbe’nin etrafında…

Pervaneler mikrop saçıyor
Dışarıda hissedilen sıcaklık 50, 60 derece iken, Kâbe’nin içine bir giriyorsunuz 30 derece birden düşüveriyor. Bir de başınızın üstünde dönen o pervaneler var. Binlerce insanın nefesini oradan oraya savuruyorlar, hasta olmamanız için hiçbir sebep yok.

Osmanlı revakları
Osmanlı revakları Kâbeye o kadar yakışmış ki, o kadar da sade bir duruşu var ki, çok hoş. Ancak Suud Krallığı yer genişletmek bahanesiyle yıkacakmış o revakları… Tarih katliamı…

Kâbe nefes alamıyor
Mekke’ye geldiğimiz ilk gün hep Kâbe’deydik, oradan hiç çıkmadık desek yeridir. Hele bizim genç (!) kızlarımız, onlar hiç yorulmadılar, tavaf üstüne tavaf yaptılar…Allah kabul etsin…

Günah mezarlığı
Kâbe birliğin sembolüdür. Orada ancak Allah birlenir, övülür, O’nun yüceliği karşısındaki hiçliğimiz hatırlanır. Biz de öyle yaptık. Tevhide karşı duranlarla yapacağımız mücadelenin planlarını gözden geçirdik orada. Oraya bir güç gösterisi için gidildiğinin şuurunda olarak, var oluşumuzun gayesini anlamaya çalıştık. Kâbeyi ve Mescid-i Nebevîyi, Arafatı ve Rahman Dağı’nı, günah çöplüğü/mezarlığı olarak görmedik. Günahlarımızı orada bırakmayı ise hiç düşünmedik. Böyle batıl bir inancımız da yoktu zaten. Orasının günah çöplüğü/mezarlığı olmadığını biliyorduk. „Yeryüzünü gezin görün ve ibret alın” buyruğuna uygun olarak hareket ettik ve ibret almaya çalıştık.

Dilenci mafyası
Arafat’a geldiğimizde ikinci bir şok yaşadık. İnsanlığın yaratıldığı ve son Elçi’nin insan haklarıyla ilgili söylediği son sözlere şahitlik eden bu mekânı keşke hiç görmeseydik. Bir tarafta satıcılar, öbür tarafta dilencilik yapan elleri ve ayakları çapraz olarak kesilmiş küçük kızlar ve dilenci mafyası, bir tarafta motosiklet pisti, öbür tarafta taşlara, kayalara günahlarının dökülmesi için ellerini yüzlerini süren insanlar, tamamen paradoks. Allah böyle Müslümanlara niçin yardım etsin ki?…

Saygı duruşu
Arafat’ta, kendi yaratılışına tanıklık yapmak için, saygı duruşunun şuuruna varamayan, son Elçi’nin burada verdiği mesajın anlamını içine sindiremeyen Müslümanlara Allah niçin yardım etsin ki?…
Yardımı Allah’tan değil de taştan, yatırdan, kayadan bekleyen insanlara Allah niçin yardım etsin ki?…
rustu-kam-06-06-d.jpg

Hicreti anlamak
Sevr Dağı ve Mağarası hicrete tanıklık ediyorlar. Orada saklanmış Peygamberimiz tedbir olsun diye hicret esnasında… Almış alınması gereken önlemleri ve Allah’da O’na örümcek ve güvercin mucizesiyle yardım etmiş. Eğer O “Ben peygamberim Allah beni nasıl olsa koruyacaktır” diye yan gelip yatsaydı, o örümcek oraya ağını örmeyecek ve güvercinde oraya gelerek yumurtasını bırakmayacaktı.

Hicret’i anlamaya çalıştık Sevr’e geldiğimizde. Medine’nin ters istikametinde bir dağ burası. Tamamen hedef şaşırtmaya yönelik bir tavır var. Yanında yol arkadaşı var. Hz Ebu Bekir. Ebu Bekir’in oğlu Abdullah ve kızı Esma hem yiyecek içecek getiriyor dağa, hem de istihbarat bilgisi getiriyorlar üçgün süreyle oraya. Ebu Bekir’in çobanı Amir bin Fuheyra da onların arkasından koyunlarını otlatmaya gidiyor gibi sürerek izlerini kaybettiriyor onların ve müşrikler iz süremiyorlar.

Hz. Ali, peygamberimize koruması için müşrikler tarafından emanet olarak bırakılan kıymetli eşyaları sahiplerine vermek için Mekke’de bırakılmıştır. En son Mekke’yi terk eden Elçi ve arkadaşıdır. İşte gerçek bir lider…

Abdullah bin Uraykıt da anlaştıkları gibi, dördüncü günü sabahı develerle gelerek onları bulundukları yerden alıyor ve hedeflerine ulaştırıyor. Abdullah bin Uraykıt bir müşriktir. Ama işinin ehli ve sözünün eri bir müşriktir.
UMRE İZLENİMLERİ (III)

Vahiyle yıkanmak
Nurdağı ilk vahyin geldiği yer olarak biliniyor. İlk vahyin geldiği yerin Cirane mescidi olduğunu söyleyenler de var. Vahyin tazeliğini hissetmeye çalıştık burada. „Oku, seni Yaratan Rabbinin adıyla oku..” Okumak gerekiyor. Müslümanın okuması gerekiyor. İlk alınan ilahi emir oku diye başlıyor. İki buçuk milyar sayıya ulaşan dünya Müslümanlarını düşündük burada. Müslümanların bu emirden nasiplerini almadıklarını aklımıza getirince de hayıflandık. Okuyanın kazandığı bir dünyada yaşıyorduk çünkü.

Ebabil’in kuş olmadığını anladık
Ebrehe’nin ordusunun helak olduğu Muhammes vadisini inceledik. Volkanik patlamanın olduğuna şahitlik eden taşları görüyorsunuz oralarda. Bir başka mucizenin gerçekleştiğine şahitlik etmiş oluyor o taşlar Peygamberimizden önce. „Ebabilin kuş” olmadığını anlıyorsunuz bu tanıklıktan sonra… Ebrehe ve ordusunun bir volkanik patlama sonucunda helak olduğu gerçeğine ulaşıyorsunuz böylece.

Ebrehe’den kurtuluşun bayramını kutlamak
Sırada Müzdelife, Mina ve Cemreler var. Cemrelerin de muhtemelen Ebrehe’nin ordusuna karşı koyan Mekkelilerin ilerleme noktaları olduğu düşünülüyor. Cenrelere taş atarak Mekke’nin kurtuluşu, zafer bayramı olarak kutlanılıyor. Bu kutlama, Ebrehe’nin ordularına karşı sembolik olarak atılan taşlarla yapılıyor. O günkü taş ve ok yağmurlarını sembolize ediyor bu taşlamalar. Bunu anlamakta güçlük çekmiyorsunuz. Dolayısıyla cemrelerin, Hz. İbrahim ve İsmal’in hikâyeleriyle örtüşmediğini anlamak o kadar da zor olmuyor.
UMRE İZLENİMLERİ (III)

Çadır restoranda yemek zevki
Öğle namazını Kâbe’de eda ettikten sonra yemek için Mekkelilerin yaşadıkları bölgelere gittik. Abdulaziz Caddesi’nde lüks bir lokantaya girdik. Ancak hanımlarımızı içeriye almadılar. “Kadınların girmesi yasak” dediler. Kadın, hâlâ insan olarak görülmüyor Mekke’de anlaşılan. İslâm öncesi adetlerini aynen yaşatıyorlar Mekkeliler. Bu kez, Müslümanlığa mal ederek yaşatıyorlar.
Oradan başka bir lokantaya gittik. Çadır içinde, yer sofrasında yemek yenilen bir lokantaydı burası. Çadırın içine başka müşteri gelmeyeceği için olacak ki, kadın erkek bizler birlikte olabildik. Tepside pilav üstü kızarmış et geldi önümüze. Kaşık çatal yok dediler. Ellerimizle yiyecektik. İsrar ettik, plastik kaşık bulup getirdiler. O kadarına da şükrettik.

Peygamberimizin doğduğu ev
Ertesi gün sırada Cennet-i Mualla, Peygamberimiz’in evi ve Cin Mescidi vardı ziyaret için sırada. Ben çok hasta olduğum için bu ziyaretlere katılamadım. Arkadaşlarımız da bu ziyaretlerden fazla memnun olarak geriye dönmediler. Peygamberimiz’in doğduğu söylenen evi görünce herkes şoke olmuş zaten. Beton yığını bir çöplükmüş… Suud krallığı, burada bir kez daha tel’in edilmiş arkadaşlarımız tarafından…

Medine site devletinin meşruiyet kazandığı yer
Öğleden sonra Hudeybiye ziyaretimiz vardı. Çok merak ediyorduk orayı. Şirin bir köy, yeşillik. O zamanlar daha da yeşillik imiş. Meke’ye uzaklığı 30 km. Ancak burası da oldukça bakımsız. Hele antlaşmanın yapıldığı yer, yazı filan yok. Rehberiniz yoksa orayı bilemezsiniz zaten. Oysa burası Medine site devletinin varlığının kabul edildiği yer. O güne kadar Mekke müşrik devleti tarafından varlığı kabul edilmeyen Medine site devleti, bu antlaşmayla burada tescil edildi. Bir çağ kapandı ve yeni bir çağ açıldı bu antlaşmayla. Bu kadar önemli bir yer Hudeybiye. Maalesef burası da unutulmaya terk edilmiş vaziyette.

Taze deve sütü
Geriye dönerken deve çiftliklerine gittik ve taze sağılmış deve sütü içtik. Kokusu olmayan hoş bir süt… Önce içmeye çekinen arkadaşlar, tadını aldıktan sonra ikişer üçer bardak içtiler. Afiyet olsun…
UMRE İZLENİMLERİ (III)

Made in China
Son gün alışveriş günü idi. Çarşıya çıktık, dükkânları gezdik. Gördük ki, pazara Çin markaları damgasını vurmuş durumda. Ne alırsan Made in China yazıyor. Seccadeler, saatler, tesbihler, başörtüleri v.s. Çok acı bir gerçek… Bazen de Türk malları görmeniz mümkün. Biz hurma, biraz da koku aldık. Üzerinde önemli yerlerin baskılı resmi olan bir T-Shirt bile bulamadık. Arafat, Rahman Dağı, Sevr Dağı, Hudaybiye, Uhud v.b. yerlerin fotoğrafları mesela…

Seri imalat
Dönüşümüz Cidde’den… 00.2’de yola çıktık. 00.7′ de uçmamız gerekiyor. Hava alanı değil sanki sirk. Çadırlardan müteşekkil bir hava alanı. Tamamen nezaketten uzak, kaba- saba memurların aynısından burada da var. Sanki seri imalat yapılmış. Bir tane güler yüzlü insan olmaz mı koskoca havaalanında… Mumla ara ki bulasın…

Oturacak ve dinlenecek bir yer burada da yok. Engelli iseniz yandınız. Sizi yine de kuyrukta bekletiyorlar, geçiş önceliğiniz yok.

Kaç Müslümanlardan sığın Müslümanlığa
Son din olan İslâm’ın geldiği bu mekânların sakinleri bu gezimizde sınıfta kaldı. O din ki; hoşgörü dinidir, nezaket dinidir, güler yüz dinidir, yardımlaşma dinidir, temizlik dinidir. Okumayı emreder, dünyayı imar etmeyi emreder, geçmişten ibret alarak geleceğe yönelmeyi emreder, bid’at ve hurafelerden uzak durmayı emreder, yatırlardan türbelerden yardım istemeyi men eder, taştan kayadan, topraktan medet umanları şiddetle kınar…
UMRE İZLENİMLERİ (III)

Sözü Muhammed İkbal’e bırakmak gerekiyor burada…”Kaç Müslümanlardan sığın Müslümanlığa.”

BİTTİ

Rüştü Kam

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.