ULUSAL EGEMENLİK GÜNEŞİ

ABONE OL
11:55 - 23/10/2020 11:55
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Her 23 Nisanda çocukluğumu yeniden yaşarım… İlkokul sıralarında ezberlediğim şiirleri haykırasım gelir: “Bugün 23 Nisan / Toplandı bütün vatan / Millet Meclisimize / Atatürk oldu başkan…”

Kara önlük giydiğimiz yıllardı… Çocuk Bayramı’nı iple çekerdik. Günler öncesinden sınıfımızı süslemeye başlar, şiirler ezberler, piyesler hazırlardık. Okul bahçesinde yürüyüş provaları yapar, marşlar söylerdik. Ellerimizdeki minik bayraklarla okul bahçesini bir gelincik tarlasına çevirirdik. Bayram günü dünyalar bizim olurdu. O gün en güzel elbiselerimizi giyer; ya da yırtık pantolonlarımızı yamatmış, yıkatmış olurduk. Okulumuzun önünde sıra olduktan sonra bando eşliğinde tören alanına gider ve bizi gururla seyreden ana babalarımızın önünden geçerdik. Şiirlerimiz, şarkılarımız meydanları inletirdi… Aldığımız alkışlar en büyük ödülümüzdü.
Bayramın adı Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı idi ama biz o zamanlar “Ulusal Egemenlik” sözünün ne anlama geldiğini pek anlayamazdık. Bayram bizim için balondu, bayraktı, şiirdi ve şekerdi. Bazen yeni bir pantolon, bazen de yeni bir ayakkabıydı. Bu bayram çocukların bayramıydı, bizim bayramımızdı… Bizler, “Bugünün küçüğü, yarının büyüğü” idik. Bize bu günü armağan eden Atatürk’ü çocuk kalbimizle sever, ona lâyık olmaya çalışırdık.
Büyüdükçe Ulusal Egemenlik kavramı gözümde somutlaşmaya başladı. Yüzyıllar boyunca padişahın kulları olarak yaşamıştık. Padişahın ağzından çıkan söz kanundu. Hiç bir hakkımız hukukumuz yoktu. Kadınlar ikinci sınıf vatandaştı. Ta ki 23 Nisan 1920’de Ankara’da, Türkiye Büyük Millet Meclisi kurulana kadar… O güne kadar Tanrı’nın yeryüzündeki temsilcisi sayılan padişaha ait olan egemenlik, onun gerçek sahibi olan ulusa ve onun seçtiği temsilcilerden oluşan Meclis’e devredilmişti.
Mustafa Kemal, “Ulusal egemenlik öyle bir ışıktır ki onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar yanar, yok olur. Ulusların tutsaklığı üzerine kurulmuş kuruluşlar her yanda yıkılmaya yargılıdırlar…” diyordu.
O, tükendi sanılan bir ulusu ayağa kaldırmış, yoksul ama onurlu Anadolu halkı, her türlü ihaneti ve hainliği bertaraf edip özgürlüğüne ve bağımsızlığına sahip çıkmış, onu yok etmek isteyen emperyalizme karşı Ankara Hükümeti’nin yanında yerini almıştı.
Ardından Ulusal Kurtuluş Savaşı verilmiş, bağımsızlığımıza kavuşmuş, Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştuk. Mustafa Kemal durumu şöyle özetleyecekti:
“Uçurumun kenarında yıkık bir ülke… Türlü düşmanlarla kanlı boğuşmalar… Ondan sonra, içerde ve dışarıda saygı ile tanınan yeni vatan, yeni toplum, yeni devlet ve bunları başarmak için arasız devrimler… İşte Türk genel devriminin bir kısa özeti…’
Cumhuriyeti kuran Atatürk ve arkadaşları, Türk toplumunu ümmet aşamasından, ulus aşamasına yükseltmiş, bizi kul olmaktan çıkarıp, eşit haklara sahip vatandaş yapmıştı. “Egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur” ilkesini benimseyen Türkiye, çağdaş, laik ve demokratik bir devlet olmak yolunda hızla ilerliyordu.
Cumhuriyetimiz, Atatürk’ten sonra da çağdaş uygarlık yolunda epey mesafe kat etmişti ama önümüzde çözüm bekleyen bir yığın sorun vardı… Ülkemiz ekonomik, sosyal, kültürel ve politik yönden büyük zorluklarla karşı karşıyaydı. Dış güçlerin baskıları ve tuzakları bitmek bilmiyordu.
Elbet bu sıkıntıları da bir gün aşacaktık. Kurtuluşumuz, Atatürk’ün bize gösterdiği aydınlık yoldan gitmekle olacaktı… Artık ulus olarak silkinmek; çağın gereği ve toplumumuzun gereksinimi olan tüm reformları yapmak, daha çok çalışmak ve üretmek, vergimizi ödemek, yolsuzlukların önüne geçmek, işsizliğe ve yoksulluğa çare bulmak ve planlı bir kalkınma gerçekleştirmek zorundaydık. Eğitim gündemin birinci maddesi olmalıydı. Ancak eğitilmiş ve bilinçli yurttaşlar ulusun egemenliğine sahip çıkabilirdi. Halk sadece seçimden seçime iradesini ortaya koymakla yetinmemeli, sivil toplum örgütleri aracılığı ile siyasete ağırlığını koymalıydı.
Ülkenin içinde bulunduğu bu günkü durum karşısında karamsarlığa hiç de yer yoktu. Türk ulusu, o en umutsuz sanılan yıllarda bile mucizeler yaratmasını bilmişti. İşte her 23 Nisanda şiirler okuyan, sınıflarını süsleyen, Atatürk’e ve devrimlerine bağlılıklarını dile getiren Türk çocukları, bilimi kendine rehber edinen Türk gençleri güzel Türkiye’miz için bir umut ışığıydı. 23 Nisan umudun, kurtuluşun ve ulusal egemenliğin adıydı…
Bizi bu günlere getiren Atatürk’e ve onun mücadele arkadaşlarına; Kuvayi Milliye’ye çok şey borçluyuz… Bu vatan, bu ulus şehitlerimizin, gazilerimizin ve yiğitlerimizin sayesinde ayaktadır. Onlara minnet duyuyoruz. Şimdi yüreğimizde onlara lâyık olamamanın acısını, burukluğunu taşıyoruz… Onları her zamankinden daha çok özlüyoruz.

Bahattin Gemici

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.