ULUS DEVLETE KARŞI

ABONE OL
18:52 - 01/10/2020 18:52
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Belli bir sınır içinde yaşayan ve halk kültürüyle seçkin kültürünü yaratan insanların oluşturduğu siyasal topluma Ulus denir (TDK).

Ulus Devlet, varlığını bir ulusun belli bir coğrafi sınır içindeki egemenliğinden alan devlet şeklidir.

Ulus Devlet, ortaçağın feodal yapısının yıkılmasıyla ortaya çıkmıştır.

Ortaçağ Avrupa’sının siyasal rejimi, iktidar odaklanmaları anlamındaki Feodalizm’dir.

Kendi mülkünün siyasi patronu olan baronlar, lordlar ve onların üzerinde egemen olan kilise arasında kabul edilen sözleşmelerle kralların iktidarları sınırlandırılmıştı.
Feodal dönemde sosyal sınıflar, dövüşen soylular, dua eden rahipler, çalışan köylüler ve serflerden oluşmaktaydı.

Bu eşitsizliğe ve egemenlerin mutlak egemenliğine karşı duran ve bu düzenin yıkılması için köylüleri ve halkı arkasına alan burjuvazi, kilisenin ve kralın baskıcı egemenliğine son vererek modern devlet şekliyle Ulus Devlet sürecinin önünü açmıştır.

Egemenliğin biçimsel açıdan geçirdiği değişim Fransız Devrimi ile başlamıştır.

Fransa’da başlayıp, bütün Avrupa’yı, zamanla da dünyayı saran ulus devlet anlayışı zamanla sömürmekle gelişen, kendi refahını başka ülkelerin yoksullaşmasıyla sağlayan sömürgeciler, ulus devletlerin sömürülerine engel olmasını engellemek için önlemler almaya başladı.

Ulus devletler içindeki etnik kesimleri, ayrı dinsel grupları, aynı dinin mezheplerini kışkırtarak ulus devlet yapısının kendi sömürü düzenine zarar vermesini engellemeye başladı.

Artık ulus devletler etnik ırkçıların, dinci bağnazların saldırılarına, teröre varan başkaldırılara yöneltilerek, halkının refahı için tüketilmesi gereken maddi gücünü teröre harcamak zorunda kalmaktalar.

Ama bu çatışmalarla, terörle ne etnik gruplar, ne de dinsel grup ve mezhepler kazançlı çıkarlar. Bedelini, bilgi bakımından, yaşam koşullarının iyileşmesi bakımından halk ve bu grupların köleleri geri kalmışlığın çukurunda debelenerek ödemek durumunda kalmışlardır.

Bu alanda en önemli araştırmayı Prof. Anthony Harold Birch yapmıştır.

Prof Birch’in temel tezi: Etnitise gerçektir. Bu gerçeklik bazı sorunlar yaratabilir. Etnik milliyetçilikte aşırıya kaçma, etnik tuzağa düşme sonucunu doğurur. Sorunlar ancak ılımlı yaklaşımlarla çözülür.

Etnik kültüre fazla ağırlık verilmesi sonucu o etnik grubun ekonomik ve sosyal gelişimini engeller.

Tarihte bunun örnekleri vardır.

Örneğin Katolik İrlandalıların İngiltere içindeki Kuzey İrlanda okullarında Katolisizm ve İrlandalı kültürü derslerine ağırlık vermeleri sonucu ortaya çıkan sonuçta: Zamanla bu öğrenciler İrlanda Milliyetçisi ve ırkçısı olabiliyorlar. Ama diğer bilgi ve beceri alanlarında geri kalıyorlar. Bunun sonucunda da etnik dersleri azaltmak zorunda kaldılar.

Üstelik İrlandaca bölgesel ikinci dil olmasına karşın başarılı olamamışlardır.

Kanada’daki İngilizce konuşan Protestan çoğunluk içinde, Fransızca konuşan Katolik azınlık yaşamakta. Fransızca konuşan Katolik azınlık Fransız ve Katolik eğitime ağırlık verdiği için modern ekonomi alnında gelişimlerinin zayıfladığı ortaya çıktı. Etnik eğitimin tuzağı onları bilgisiz yığın durumuna getirdi.

Fransızca son derece gelişmiş bir bilim ve kültür dili olduğu halde, etnik ve ırkçı eğitimi amaç edinen Katolik azınlık, bilim alanında ve kültürel alanda geri kalarak iş ve yaşam alanında yoksullaşmışlardır.

Türkiye’de de gerek dinci bağnazlık, gerek etnik ırkçılık kışkırtılarak, beslenerek İslam ülkeleri arasında tek bağımsız, demokrat, üstelik laik ve üniter Ulus Devlet modeli emperyalizmin olduğu kadar, içte ve dışarıda dinci devletçiklerce de zararlı görülmekteydi.

Emperyalizm doğrudan devreye girerek bazen, ordu içindeki işbirlikçilerini, bazen sermaye içindeki işbirlikçilerini, bazen etnik işbirlikçilerini bazen de siyasal dinci işbirlikçilerini cepheye sürerek Türkiye engelini ortadan kaldırma göreviyle siyaset alanına sürdüler.

Ama Türkiye’deki her kesimde güçlü durumdaki aydınlar, bağımsızlıktan yana olan ordu içerisindeki yurtsever subaylar ve Atatürk’e bağlı gençlik bu düzenlere, planlara geçit vermedi.

Bu engelleri bertaraf etmenin yolu, halkı asıl sorunlarından soyutlayarak dinsel ve etnik tuzağa düşürerek bilimsel gerçekler yerine dogmalara, etnik ırkçı duygulara yönlendirerek cahilleştirmek, kişiliksiz, güdülen bir cemaat ve aşiret yığınları durumuna getirmektir.

Bu hedefe ulaşmak için gerekli kadroları, ortamı, yöneticileri hazırlamak gerekirdi. Bunun için etnik ırkçılarla, siyasal İslamı ortak amaçlar doğrultusunda birliktelikleri sağlanması sağlanmalıydı.

Ne zaman ki AKP iktidara getirildi o zaman adım adım bu amaçları doğrultusunda hızla ilerleme başlatıldı. Erbakan’ın, Erdoğan ve ekibince saf dışı bırakılmasıyla ABD tarafından hazırlanan, daha seçimlere bile girmesi yasa tarafından olanaksız Recep Tayyip Erdoğan’ın Beyaz Saraydan güven beratı almasıyla ”Amerika İslamcılarına” iktidar yolu açılmış oldu.

Deniz Baykal, tüm uyarılara rağmen Anayasa değişikliğine verdiği destekle İmam Hatipli Erdoğan’ı başbakanlığa taşıdı.

AKP’nin hedefi; M. Sait Halim Paşanın söylediği gibi: “Bir Müslüman’ın vatanı, Şeriatın hüküm sürdüğü yerdir” çizgisidir.

21.yüzyıl Türkiye’sinden istenen ABD’nin tasarladığı Türkiye’de uygulanan, Ortadoğu’da ve kuzey Afrika’da oluşturulmaya çalışılan Amerikan İslam’ı yani İslam’ın Hıristiyanlaştırılması idi.

Bu nedenle hedefteki Türkiye’de emperyalistlerin Truva Atı olarak kullanılan etnik ırkçılar, 31 Marttan beri pusuda bekleyen dinci bağnazlar bugün Ulus Devleti yıkmak için birliktirler.

Uzun zamandır kapitalizmin sömürü sistemini planlı şekilde gözden kaçırmak isteyen çalışmalarına çıkar ilişkisi içinde besledikleri liberal kesimi, Ulus Devlet karşıtlığı çığırtkanlığına sürmesi rastlantı değildir. Kapitalizmin nimetlerinden halkı yanlış yönlendirerek nemalanan liberal kalemler, tarihte de dikta rejimlerinin gönüllü savunucuları olmuştur.

Türkiye’de iktidarın yol haritasına uygun olarak gerektiğinde etnik ırkçılığı göklere çıkarırken, iktidarın etnik ırkçılığı kendi dinci bağnazlığına rakip gördüğünde de etnik ırkçılığa saldırı, dinsel bağnazlığa demokratlık maskesi takmaya soyunur.

Bugün PKK listesinden Atatürk’ün kurduğu meclise giren DP’lilerin işsizlik konusunda, töre cinayetleri konusunda, güneydoğuya yatırım konusunda, laiklik konusunda, Türkiye’nin bağımsızlığı konusunda tek bir önerileri olmamıştır. Siyasetlerini yalnız etnik ırkçılıkta yoğunlaştırmaları ve halkı bu doğrultuda baskı altına almaları sonucunda Prof. Anthony Harold Birch’in belirttiği gibi Kürt kökenli vatandaşların düşürüldükleri bu etnik ırkçılık tuzağında asıl sorunlarından soyutlandırılarak genel kültür, bilimsel alanlardan uzak, yoksul, cahil bir insan yığını şekline dönüştürülmüştür.

PKK’nın kumandalı piyonu olan Altan Tan adlı bir densizin, utanmadan Atatürk’e hakaretlerini veren Kanal D’de Mehmet Ali Birand kahkahalarla gülerken, Medyada oluşan alçalmışlığın resmini çiziyordu. AKP’nin bu ihanet saldırısına sessiz kalması, aynı düşünce kardeşliğindendir.
Siyasal dincilik ile etnik ırkçı Kürtçülük, Türk adının siyaset sahnesinden çekilmesi, ülke üzerindeki egemenlik hakkının kaldırılması ve ülkenin bir feodal kabileler kolonisi şeklinde bir Kölelik Düzeni getirilmesi yönünde ittifak içindedirler.

Geçmişin birikimi, AKP’nin on yılı aşkın iktidarı dönemindeki çabası ile Türkiye Toplumunu etnik ırkçılık ve dinci bağnazlık kıskacında bilinçsiz, amaçsız, sorunlarından soyutlanmış, sorumsuz ve duyarsız yığınlar düzeyine düşürmüştür.

Yıllardır pompalanan ”Ya dinine, ya diline” şartlanması ile insanları beyinleri boşaltılmış yaratıklar şekline dönüştürmüştür.

Bu nedenledir ki, demokrasilerin namusu sayılan oylarını bir koli makarnaya, bir koli pirince, iki çuval kömüre, satmaktalar.

Ya da yıllardır köle-maraba olarak ezen, sömüren toprak ağalarını sırtlayarak meclise taşımışlardır.

Bir bilseler hangi AKP’lilerin, Altan Tan gibi etnik ırkçıların Kuzey Irak’tan nasıl nemalandıklarını.

O oyları neden sanatçılardan, aydınlardan, okumuşlardan alamıyorlar?

Bilseler, Türkiye ne dinsel bağnazın, ne de ırkçı hainlerin pençesine düşerdi.

Bilseler o akreplere, o engereklere o zehirli yılanlara sarılırlar mıydı?

Ah bilseler!

Yıldız AKALIN

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.