ÜLKEMİZİN TÜM DEMOKRATLARI BİRLEŞİN

ABONE OL
11:26 - 23/10/2020 11:26
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Mustafa Kemal ve arkadaşları; 23 Nisan 1920 de açtıkları mecliste Kurtuluş için çareler ararlarken Ankara’da, Osmanlı 10 Ağustos 1920’de Fransa’nın başkenti Paris’in 3 km batısındaki Sevr (Sèvres) banliyösünde bulunan Seramik Müzesi’nde tarihe Sevr Anlaşması olarak geçen bir anlaşma imzaladı.

Son derece ağır koşulları olan bir teslimiyet anlaşması olan bu anlaşmanın orduya ilişki olan maddesi, özet olarak şudur:

„Askeri Konular (madde 152-207): Osmanlı İmparatorluğu’nun askeri kuvveti, 35.000’i jandarma, 15.000’i özel birlik, 700’ü padişahın yanındaki güvenlik birliği olmak üzere 50.700 kişiyle sınırlı olacak ve ağır silahları bulunmayacaktı.

Türk donanması tasfiye edilecek,

Marmara Bölgesi’nde askeri tesis bulunduramayacak,

askerlik gönüllü ve paralı olacak,

azınlıklar orduya katılabilecek,

ordu ve jandarma Müttefik Kontrol Komisyonu tarafından denetlenecek “

Yıl 1920.

Buradan 2002 yılına gelelim ve bir döküm yapalım.

Bu döküm; ordunun bugün de, Türkiye üzerinde siyasî ve ekonomik çıkarı olan emperyalist ülkelerin hedefinde olduklarını siz de onaylayacaksınız.

3 Kasım 2002’den 3 Kasım 2016’ya kadar geçen sürede ordu üzerinde oynanan oyunlara bir göz atarsak bu konu bütün çıplaklığıyla çıkıyor karşımıza.

3 Kasım 2002, askerlerimizin başlarına Süleymaniye’de çuval geçirildiği tarihtir.

12 Haziran 2003 Ergenekon davaların açıklandığı ve subayların tutuklanmaya başlandığı tarihtir.

20 Ocak 2010 da Taraf Gazetesi’nde yer alan Balyoz Harekât Planı haberiyle bu tutuklanmalar aşırı boyutlara ulaştılar.

Ülkenin genel kurmay başkanı terörist olmak ve terör örgütüne yardımcı olmak suçundan tutuklandı.

PKK Terör Örgütü’nün elebaşını tutuklayıp ülkeye getiren komutanlar ve terörle savaşan tüm subayları tutukladılar.

Teröristler gizli tanık olurlarken subaylar sanık oldular.

Tutukluluk süresini 2 yıldan 10 yıla çıkararak insanları sorgusuz, sualsiz içerde tutmanın kılıfını hazırladılar.

2009’da, Kandil’den davul zurnayla getirdikleri 34 terörist için Habur’da çadır mahkemeleri kurdular.

2013 yılında, Diyarbakır’da, Abdullah Öcalan’ın Nevruz Mesajını okuttular. Bunu tüm televizyonlarda canlı yayınlattılar.

29 Ekim 2014’te, Habur’dan giriş yapan görünüşte Peşmerge, işin özünde PKK teröristlerinin „Serok Obama“ şalvarlarıyla topraklarımızdan geçmelerine izin verdiler.

Üstüne üstlük; bunlara bir de, devlet kesesinden lahmacun ziyafeti çektiler.

Hizbullah davası sanıklarını serbest bıraktılar, ancak; uydurma neden ve suçlamalarla ordunun subaylarının tutukluluk durumlarını sürdürmelerine karar verdirdiler, sözüm ona, bağımsız yargı ve yargıçlarına.

Onların; ülkeyi işgal eden emperyalistlerin ve onların yerli işbirlikçilerinin korkunç ve gerçekdışı iftiraları namuslu subayların intihar nedenidir.

Kansere yakalanan ve ölmesi kesin olanları hapislerde öldürdüler.

Buna sesini çıkaran herkesi teröristlere yardım ve yataklık suçlamasıyla zindanlara attılar.

Salt orduyu değil, basını ve halkı da susturdular.

2012 yılında, zamanın savunma bakanı AKP li İsmet Yılmaz şu açıklamayı yaptı verilen bir gensoru önergesini yanıtlarken:

„Ergenekon, Balyoz ve Askerî Casusluk suçlamalarından tutuklu bulunan askerlerin 58’i general ve amiral, 140’ı çeşitli rütbelerde subay, 7’si astsubay, 1’i uzman erbaş, 1’i sivil memur olmak üzere 207 kişi tutukludur. 64 general ve amiral, 273 subay, 60 astsubay, 4 uzman erbaş, 3 sivil memur da tutuksuz yargılanmaktadırlar. Tutuklu ve tutuksuz olarak yargılananların sayısı 404 tür.“

Kurtuluş ve Kurtuluş’un fabrika ayarlarını bunlar 1950 yılında bozdular.

O yıldan geldiğimiz bu 2020 yılında memleketin umumî manzarası budur.

Bağımsızlık ve cumhuriyetimiz savunulacak ve korunulacak durumdadır bunların ellerinde.

İçinde bulunduğumuz durumun koşulları son derece elverişsizdir.

Bütün bu elverişsiz durum ve koşullar bizi bağımsızlık ve cumhuriyetimizi savunmak ve korumak olan birinci göreve atılmaktan geri koymamalıdır.

Ülkenin ve dünyanın bütün demokratlarının birleşme günündeyiz.

Gücümüz de var, cesaretimiz de…

Cesaretimizi kaybedersek her şeyimizi kaybederiz.

 

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.