TÜRKÜLERİN GÜCÜ

ABONE OL
18:58 - 01/10/2020 18:58
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

 Okuduğum kitapları okurlarımla paylaşırken bir öğrencimin babasının sözlerini hatırlıyorum.

“Öğretmenim, tavsiye ettiğiniz kitapları hem eşime, hem çocuklarıma alıyorum.”
Çocukları ilkokulda öğrencim, kendisi Yüksek Halk Okulunda öğrencim olmuştu. Ailenin öğretmeniydim.
Tanıdığımız yazarların yazıları bizi daha bir başka etkiler. Bir de yazılarıyla düşünce, duygu akrabaları olan yazarları medya ve basın aracılığı ile tanırız, yazılarını okuma bir tutkuya dönüşür.
İşte böyle tanıyorum, Mustafa Balbay’ı. Gezi raporlarında bir ağaca bakmayı ve sevmeyi, bir mekânı gezmeyi yazılarında etkiliyordu. Köşe yazılarında bilgi edinme, haber alma, politik düşünme olanağı vardı.
Berlin-Kreuzberg Gökkuşağı kitapevine okuma akşamına gidemediğim için Orhan Aras’ın Son Cennet romanını almaya gitmiştim. Cumhuriyet kitaplarını bulacağımı tahmin etmeden sordum, varmış.
Mustafa Balbay’ın son kitabı Zulümhane’yi, Berlin’de ilk defa bir Cumhuriyet kitabına böyle ulaştım. Yoksa bavulda getirmek için yazın gelmesini bekleyecektim.
TÜRKÜLERİN GÜCÜDaha şimdiden kızına yazdığı mektuplar kitaplaşırsa, eğitici ve öğreticilere nasıl ışık saçacağını düşünüyorum.
O, 704 gündür hapishanede tutuluyor, cezaevinde değil. Zira henüz cezası belli değil. Varsa, suçunu hukukçular anlıyordur, herhalde.
Kitabı bitirince sözüm çoktu, ama söz bulmakta zorlandım. Hani Almancada bir terim vardır, “sprachlos” şok yaşarsınız ağzınızı açamazsınız, duyarsınız, ama anlatamazsınız, burnunuzun direği sızlar gibi olur. Sessiz çığlıklarınızı içinize atarsınız.
Kitabı arka kapağında şöyle özetlemiş:
“Hapishanesiyle, mahkemesiyle Silivri Toplama Kampı ortaçağ mantığının 21. yüzyıl olanaklarıyla donatılmışıdır.
Filistin askısı yok, dijital işkence var. Kalabalık koğuşlar yok, yalnızlaştırma var. Hukuk yok, kuvvetli şüphe var. Cumhuriyet savcısı yok, hükümet savcısı var.
Silivri kapıları, pencereleri demir biz çelik. Silivri dünyanın en büyük demir-çelik tesisi…”
Ben çelik olamam, bir anne olarak bir öğretmen olarak ağlamam ayıp değil…
Sevgili okurlarım, yorum gerektirmeyen, kitabın sonunda yazdığı bir savunmasını birlikte okuyalım:
Silivri Yıkılacak
Sayın yargıçlar,
İnsanlığa yön verenler, ne yazık ki tarih boyunca yargının kıs­kacından kendilerini kurtaramamışlardır.
Dönemin yargısı onları kendi kuralları içinde yargılamış ama tarih mahkemesi bambaşka biçimde işlemiştir.
Gerçek, zamanın çocuğudur. Zamanla bütün gerçekler ortaya çıkmış, giydikleri hükümler tarihe yön veren insanların kanatları ol­muştur.
Sokrates gençlere soru sormayı öğretti, düşünmeyi öğretti diye yargıç karşısına çıkarıldı. Suçu ağırdı:
“Öğrettikleriyle gençleri kötü yola sürüklemek…”
Dava 500 kişilik bir yurttaş jürisi tarafından görüldü. Sokrates, Î.Ö. 399’da 220’ye karşı 280 oyla ölüme mahkûm edildi.
Eşi, “Seni haksız yere ölüme mahkûm ettiler,” deyince verdi­ği yanıt ünlüdür:
“İyi ya…Ya haklı yere mahkûm etselerdi!”
2400 yıl sonra bugün; Sokrates’in savunması mı gerçek hü­kümdür yoksa onun ölüme mahkûm edilmesi mi?
Giordano Bruno, Rönesans’ın habercisi olan filozoflardan, bi­lim insanlarından biridir.
Onun gökyüzünün derinliklerini araştırması, engizisyonun işi­ne gelmedi. Bundan vazgeçmesi istendi. O, aklın aydınlığına inanmış bir araştırmacıydı. Bilimsel çalışmalarını sürdürdü.
1593’te tutuklandı. Tam 7 yıl tutuklu kaldıktan sonra yargı­lanmasına karar verildi. Roma’da yargılandı. Yakılarak öldürülmesine hüküm verildi. Bruno, kararı dinledikten sonra yargıçlara şunu söyledi: “Bu kararı açıklarken içinizde duyduğunuz korku, benim onu kabul ederken duyduğum korkudan daha büyüktür.”
2000 yılında yakılışının 400. yılı nedeniyle büyük anmalar ya­pıldı…
Bugünden tarihe baktığımızda görüyoruz ki; onun bedeninde yanan, mahkûmiyet kararıydı…
Mithat Paşa’yı sürgüne ve devamında ölüme sürükleyen Yıldız Mahkemesi, onun Abdülaziz’i öldürdüğüne karar verdi. Tarih baba bu kararı bugün bize şöyle okuyor:
“Çünkü Abdülhamit öyle istedi. Onun halk katındaki gücün­den çekiniyordu. Yıldız Mahkemesi özel olarak kuruldu. Yargılayanlar Mithat Paşa’ya, ‘yalnız bizim işaret ettiğimiz avukatları tutabilirsin’ dedi! Taife sürgün kararı çıkınca, onu götüren gemi Boğaz açık­larında iki gün bekletildi. Halktan tepki gelebileceği endişesi var­dı. Gelseydi, gönderilmeyecekti. Gelmeyince, gitti…”
Adnan Adıvar, Yıldız Mahkemesi’ni şöyle özetlemiştir:
“Yıldız Mahkemesi işlenmiş bir cinayeti ortaya çıkarmamıştır, bizzat kendisi bir cinayet işlemiştir.”
Nâzım Hikmet 1938’de Türk ordusunu isyana teşvik etmekten 15 yıl ağır hapis cezasına çarptırıldı. Buna bir de donanmanın da­ğılma tehlikesiyle karşı karşıya kalmasına neden olmaktan 20 yıl ek­lendi. Tümü toplandı-çıkarıldı, 28 yıl 4 ay hapis!
Nâzım Hikmet, yargılama sırasında sordu:
“Suçumun delillerini gösterir misiniz?”
Savcı Şerif Budak buna şu yanıtı verdi:
“Biz bu davada delil arayacak kadar saf değiliz.”
Sizler de bugün, verdiğim örneklerden çok farklı bir tutum için­de değilsiniz.
Öylesine tartışmalı delillerle hakkımızda öylesine ağır cezalar istiyorsunuz ki; Hammurabi kanunları, bu uygulamaların yanında Hamur Abi kalırdı.
Sizler de bugün, verdiğim örneklerden çok farklı bir tutum için­de değilsiniz.
Öylesine tartışmalı delillerle hakkımızda öylesine ağır cezalar istiyorsunuz ki; Hammurabi kanunları, bu uygulamaların yanında Hamur Abi kalırdı.
Şu gerçeği tarihteki hiçbir yargılama değiştiremediği gibi, Si­livri mahkemeleri de değiştiremeyecek:
Türküleri yakanlar, yasaları yapanlardan daha güçlüdür.
Türküleri yakılanlar, yasaları uygulayanlardan daha güçlüdür.
Bizim türkülerimiz yakılacak, o türkülerle Silivri yıkılacak!
Türkülerin gücü, demir kapıları açar. Tanrı tüm suçsuzları ve pişman olanları hapisten kurtaracak hukukçularla karşılaştırsın.
Düşünce dünyamızın mimarları, tüm yazarlara, gazetecilere ve yazılarını, haberlerini okurlara ulaştıran yayıncılara selam olsun.
Empati ile kalın!
 
İlter Gözkaya – Holzhey 
Emekli Öğretmen 
Kaynak ve kitap tavsiyesi:
Mustafa Balbay, Zulümhane, Cumhuriyet Kitapları, 22 baskı, 2010
www.kitap.cumhuriyeti.com.tr

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.