TÜRKİYE’Yİ TANIMAYA BAŞLADIM

ABONE OL
11:51 - 23/10/2020 11:51
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

TÜRKİYE’Yİ TANIMAYA BAŞLADIM

Yaklaşık yedi yıl önce yazdığım bir makalemde:

“Şimdiye dek Dünyanın beş kıtasında sayısız ülke ve şehir gördüm, bugün gördüklerimle ilgili bir bilanço çizmeye kalktığımda kendi ülkemi tanımadığım utancı yaşam bilançomda bir eksi olarak sırıtıyor. Küba’daki Domuzlar körfezini bile gördüğüm halde, henüz Çanakkale şehitliğini göremedim…  Tüm bu benim için utanç verici tabloyu düzeltmek için karar aldım ve ilk etapta İstanbul’dan başlayıp karış karış kendi ülkemi gezeceğim… “

Özellikle Ocak ayında babamı kaybettikten sonra yeniden keşfettiğim ülkem ve güzel insanlarını yerinde ve daha iyi tanımak için yıllar önce aldığım bu kararı nihayet gerçekleştirmeye başladım. Ülkemi gezmeye sınırlarımızdan ve eski başkent Edirne’den başladım… 

Edirne deyince ilk olarak akla Selimiye Camisi geliyor. Nihayet Mimar Sinan’ın 80 yaşında yaptığı ve “ustalık eserim” dediği muhteşem yapıda ve müezzinler mahfeli’nin tam altında bulunan şadırvacığın yanında bir Cuma namazı kılma şerefinde nail olduk. 1569-1575’te Sultan II. Selim’in emriyle yaptırılan bu caminin 3.80 m. çapında, 70.89 m. yüksekliğindeki üçer şerefeli dört zarif minaresi vardır. Giriş yönündekilerle şerefelere tek yolla, diğer ikisinde ise üç şerefeye ayrı ayrı yollardan çıkılmaktadır. Camide bizim turist olduğumuzu gören sıcakkanlı Edirneliler, cami ile ilgili kulaktan dolma efsaneleri anlattılar. Hele bir de ters lale efsanesi var ki, duvardaki ters lale motifinin fotoğrafını çekmek için epey uğraştım. Ama daha sonra araştırdım ki Selimiye’nin yapıldığı yerin özel bir kişiye ait lale tarlası olmasının imkânsız olduğu, çünkü o alanın Edirne’deki ilk Saray’a ait olduğunu okudum. 
Ülkemizin en fazla sayıda tarihi camilerine sahip üç büyük ilinden biri oaln Edirne’ye en erken Osmanlı Döneminden itibaren Camiler damgasını vurmuştur. II. Beyazid Camisi ve Külliyesi ve içindeki sağlık müzesi mutlaka görülmesi gereken yerlerden. Eski cami ve Üç şerefeli Cami mistik olarak çok hoşumuza gitti. 

İl genelinde Osmanlı Türk kültürünü yansıtan 612 tarihi esere sahip Edirne’nin merkezi ise tam bir Avrupa kenti gibi. Araç trafiğine kapalı yaya alanlarındaki modern ve otantik mağazalar, restoranlar ve heykeller güzel bir görünüm sağlıyor. Hele restoranlar… Benim gibi bir köfte tutkunu için Edirne bir cennet… Meriç-Tunca ve Arda nehirleri üzerindeki tarihi köprüler kentte ayrı bir güzellik katarken, bu nehirlerin kenarlarında şirin restoran ve kafeler romantik bir akşamüzeri için biçilmez kaptan. Bizi oralarda ağırlayan ve yollarda karşılaştığımız Edirneliler son derece misafirperver, sıcakkanlı ve oldukça modern insanlardı. 

Türk-Yunan-Bulgar sınırı olan Edirne tam bir kozmopolittik kent. Avrupa Birliği vizeleri kaldıracak diye beklemekten bıkmış Edirneliler, bir şekilde Schengen vizesi alıp sık sık Yunanistan ve Bulgaristan’a günü birlik gidiyorlar. Edirne, Kapıkule, İpsala, Pazarkule, Uzunköprü ve Hamzabeyli sınır kapılarına sahip. Biz de mültecilerin durumunu yerinde inceleme amacıyla bu sınırlarda dolaştık. Türk ve Yunan tarafındaki polis ve askerler son derece bize kibar bir ve sıcakkanlı davrandılar. Yaya olarak Pazarkule sınır kapısından Yunanistan’ın Kastanies köyüne gittik. 40 kilometre ötede ise Didimoticho kasabası var ve buradan Lidl mağazasından Almanya’daki tüm ürünleri satın almak mümkün. 

Özetlersek doğduğum ülkeyi tanımayı Edirne’den başladım, inşallah en kısa zamandaki ikinci hedefim Çanakkale olacak…

Ahmet İNCEL

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.