TÜRKİYE’Yİ DIŞARIYA ŞİKÂYET ETMEK VE SONUÇLARI

ABONE OL
18:12 - 01/10/2020 18:12
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

TÜRKİYE’Yİ DIŞARIYA ŞİKÂYET ETMEK VE SONUÇLARI


Kendi ülkesini ve o ülke yönetimini yabancı ülkelere ve o ülke yönetimlerine şikâyet eden başka bir millet var mıdır bilmiyorum. Ülke içindeki kaostan, sıkıntıdan beslenmek kadar yüz kızartıcı bir suç olamaz kanaatindeyim. Hele şikâyet edilen ülke ve ülkeler ile geçmişte kötü sonuçlanan birliktelikleriniz olmuşsa; çok daha vahim bir durum. Neredeyse yarım asra varan zamandır terör ile mücadele eden bir ülke Türkiye. Halkının %99’u Müslüman. 

Türkiye 15 Ağustos 1984’ten bu yana terörle mücadele için milyarlarca dolarını harcamış. 30 bine yakın insanını toprağa vermiş. İçerdeki ve dışardaki düşmanlarına rağmen yıkılmamış, hâlâ ayakta duruyor. 

30 yılda teröre harcanan para yaklaşık 350 Milyar dolar: “Teröre harcanan 350 milyar dolarla, Türkiye yeniden inşa edilebilirdi. Hesaplamak güç olsa da; 117 Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) Boru Hattı, 87 Atatürk Barajı, 100 Yavuz Sultan Selim Köprüsü, 70 Marmaray, İstanbul’a yapılacak 3. havalimanı özelliklerinde 35 havalimanı, 11 Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP),8 Kanal İstanbul Projesi, 52 bin 500 adet 24 derslikli okul, 3 bin 60 tane 400 yataklı tam teşekküllü eğitim ve araştırma hastanesi yapılabileceği düşünüldüğünde, devletimizin ve halkımızın kaybının ciddi boyutlarda olduğu görülmektedir.”. (Türk Hava Kurumu (THK)Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ünsal Ban-Ekotrent)

Cumhuriyet’in kurulduğu günden beri Osmanlı’ya küfrederek varlığını sürdürmek isteyen parazitler var Türkiye’de. Bunlar Osmanlı Hanedanını Türkiye’den sürmüşler. Laikliği öne çıkararak yıllarca Müslümanları aşağılamışlar, İslâm diniyle alay etmişler, mukaddes değerlerini ayaklar altına almışlar, karikatürize ederek, Müslümanları ve Müslümanların liderlerini, önderlerini, peygamberlerini aşağılamışlar. İnandıkları kitap olan Kur’an yakılmış, parçalanmış, çiğnenmiş. Bütün bunlar, fikir hürriyeti adına yapılmış, demokrasilerde böyle ahlaksızlıklar normalmiş, yapılırmış. 

Temel eğitim okullarında, üniversitelerde, iş yerlerinde, sokaklarda kitle iletişim araçlarında, sinemalarda, tiyatrolarda velhasıl her platformda Müslümanlarla alay edilmiş. Genç kızlar başörtüsüyle üniversitelerde okuyamamışlar, ikna odalarında aşağılanmışlar. Kıyıma tâbi tutulmuşlar. Bunun adına irtica ile mücadele demişler. 79 yıl bu aşağılama şiddetlenerek devam etmiş.
Bu maceraperestlerin yaptıkları yanlışları zaman zaman yüzlerine vuranlar olmuş. Aydın Ovası’ndan Adnan Menderes çıkmış, fesat çetesinin tekerine çomak sokmuş, fesat çetesine güç yetirememiş, mağlup olmuş, idam etmişler demokrasi adına Menderes’i. 
Daha sonra Malatyalı Turgut Özal çıkmış er meydanına, kispet çırpmış, nice pehlivanları sırt üstü çalmış çayıra, oyunlar bozulmuş, zulüm çarkları birer birer kırılmaya başlamış, şaibeli bir şekilde onu da Menderes gibi öbür âleme göndermişler. 

Arkasından Karadeniz’in Yiğit evladı Necmettin Erbakan çıkmış sahneye.  ‘Dünyada iki görüş vardır “hak ve batıl”. Hakkın temsilcisi Millî Görüş’tür, bâtılın temsilcileri de diğerleri.’ demiş. Bütün dünyayı karşısına almış. İslâm Birliği’nden bahsetmiş. İslâm ekonomik birliğinden bahsetmiş, İslam Dinar’ı demiş. Avrupa Birliği’ne Hristiyan kulübü demiş. D-8’leri kurmuş. Şahsiyetli dış politika demiş, faizsiz bankacılık sitemini savunmuş. Erbakan da 28 Şubat post modern darbesiyle iktidardan uzaklaştırılıvermiş. “1.000 yıl devam edecek olan bir kıyımdan bahsedilmiş…” Ama bu zulüm 1.000 yıl sürmemiş.

2002 yılına gelindiğinde Kasımpaşa’dan bir ses gök kubbede çınlamaya başlamış. Her ne kadar “Milli Görüş Gömleğini” çıkardığını söylese de, aslında o gömlek sırtından hiç çıkmamış. Recep Tayyip Erdoğan. Seleflerinin yolundan ayrılmamış, sadece mücadele şeklini değiştirmiş. Bir taraftan Avrupa Birliği’nin kapısını çalarken, öbür taraftan “ one minute” sloganıyla Arap baharının güneşi olmuş. Komşularla sıfır problem politikasını savunmuş, ‘Dünya 5’ ten büyüktür.’ demiş…

Bütün şimşekleri üzerine çekmiş, makam arabasında mahsur kalmış, suikastlarla yıldırılmaya çalışılmış, Gezi Olayları ile gözdağı verilmiş, 17 Aralık karabasanıyla iktidarına ecel tayin edilmiş, beddualarla halk ayaklanması başlatılmak istenmiş ama olmamış. Fesat çetesi amaçlarına ulaşamamış. Şimdilerde PKK terör örgütüyle dirsek temasına girerek başka bir yola girmiş. 
Bazı Aydınları(!) fesat çetesini destekleyici eylem içinde görünüyorlar. Çocuklar öldürülüyor yalanlarıyla dünya gündemine oturmaya çalışıyorlar. Türkiye de başlayan bu karalama kampanyası başbakan Davutoğlu’nun Almanya ziyaretinden önce, yandaş Alman aydınları(!) tarafından Merkel’e açık mektup yazılarak desteklendi: “Türkiye’de Kürtler öldürülüyor baskı yapın.”

Ve “Berlin Alevi Toplumu Cemevi“  gösteri düzenledi, bildiri yayınladı, bildiri aynen şöyle: „…Bir ülke kendi vatandaşını ölümle terbiye etmez, edemez. Bu zulümdür. Bu katliamdır. Kentlerde, Kasabalarda, Mahallelerde günlerce sokağa çıkma yasağıyla insanları evlere hapsetmek, abluka altına almak, açlığa susuzluğa mahkûm etmek, 10 bin askerle, özel timlerle, Polisle, topla, tankla saldırmak Hitlerizm değil de nedir? Diktatörlük hırsına, Başkanlık hevesine, para makam düşkünlüğüne bir ülke feda edilemez. Bir gün bunların hepsinin er geç hesabı sorulacak. Vicdan sahibi herkesin, aydınların, kadının, gencin, kimliği inancı ne olursa olsun, bu insanlık suçuna ortak olmamak ve savaşa son, çocuklar ölmesin, anneler ağlamasın, barış hemen simdi diyerek, Gezi ruhu ile bu karanlık ve gerici zihniyetten Türkiye’yi kurtarmak, demokratik Türkiye inşa etmekten başka kurtuluşun olmadığı.“ (ha-ber.com)

Bildiride barıştan bahsediliyor… çocuk ölümlerinden bahsediliyor… gericilikten bahsediliyor… insanlık suçundan bahsediliyor… Gezi ruhundan bahsediliyor… Bu bildiriyi Türkiye’den gelen ve Almanya’da yaşayan bazı Alevi dernekleri yapıyorlar. PKK teröründen hiç bahsedilmiyor.

Türkiye ve Misak-ı Milli sınırlarının mahremiyeti bunlar için önemli değil. Kendi ülkesini dışarıya şikâyet eden bir zihniyetin sahipleri bunlar. Türkiye’yi şikayet ettikleri ülke Enver Paşa’yı nasıl kandırdıysa ve Birinci Dünya Savaşı’na soktuysa ve de ordu komutanı olarak Liman Von Sanders’i Osmanlı Ordusu’nun başına getirdiyse ve sonra da bu insanları birer birer ortadan kaldırttıysa, hem de kendi ülkelerinde; benzer bir durum sizlerin de başınıza gelebilir, dikkat edin…kendi ülkesini dışarıya şikayet edenlere hain denir… 

Rüştü Kam

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.