TÜRKİYE’NİN YENİ REJİMİ

ABONE OL
18:49 - 01/10/2020 18:49
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

12 Mart 1971 Muhtırası döneminde (1972) Abdullah Öcalan Şafak Gazetesi dağıtırken yakalandı.
Şafak Gazetesi, Aydınlıkçıların yani Doğu Perinçek’in genel Başkanı olduğu İşçi Köylü Partisinin yayın organı idi. Şafak Gazetesini dağıtırken yakalanan İşçi Köylü Partili diğer gençler tutuklanıp yedi buçuk yıl hapis cezası almalarına karşın Öcalan altı ay sonra serbest bırakılmıştı.
Doğu Perinçek PKK’yı MİT’in kurduğunu açıkladı.

1975 Yılında kurulan PKK Güneydoğuda önce solcuları öldürerek ABD’nin gözüne girmişti.
Sonradan Öcalan ”MİT’i kullandım” derken MİT ilişkisini itiraf ediyordu.
Araştırmacı-Gazeteci Uğur Mumcu öldürülmeden önce PKK-MİT ilişkileri üzerine çalışmalar yapmaktaydı.
12 Mart döneminin şaibeli savcılarından Baki Tuğ, MİT-Öcalan ilişkisini en iyi bilen görevliydi.
Uğur Mumcu, MİT-Öcalan ilişkisinin izini Baki Tuğ’a bağlayıp ondan belge sözü almıştı.
Ama söz vermesine rağmen Baki Tuğ bu belgeyi vermemişti.
Birçok solcu eylemlere katılan Öcalan sadece hapis cezasından kurtulmuyordu, eylemlere katılan öğrencilerin bursları kesilirken Öcalan’ın bursu kesilmiyordu.
Bu konuda Öcalan’ın sağ kolu Sırrı Sakık, anılarını yazdığı APO adlı kitabındaki MİT’le ilgili bölümlerin sansüre uğradığını açıklamıştır:
”Aynı davada yargılananlar arasında haklarında ağır cezalar istenen iki kişiden biri olmasına rağmen tahliye edilmesi, hemen ardından askerliğinin ertelenmesi, 21 yaşını geçmiş ve disiplin cezası olduğu halde yönetmeliğe aykırı biçimde devlet bursu verilmesi nasıl açıklanabilir?”
MİT Apoyu mu, APO MİT’i mi kullandı?
12 Eylül Darbesinin nedeni gösterilen terör olaylarının arkasındaki asıl odaklara değil de sadece yüzeysel, ellerine silah verilen gençlerin üzerine gitmişti. Asıl odakların, uyuşturucu ve silah kaçakçılarının arkasındaki güçlere dokunulmadı.
Almanya’da Cemalettin Kaplan’ın İslamcı Kürtçülerle ilişkisini ne Alman Devleti, ne de Türkiye irdeledi. Avrupa’da PKK sadece haraçla para toplamıyor; uyuşturucudan, insan kaçakçılığından, ticaret, inşaat, gastronomi alanlarından gelir elde ediniyordu.
Bu sıradan insanların bile bildiği bu ilişkileri Avrupa Devletlerinin bilmemesi akıl işi mi?
Yoksa belirli pazarlıklar mı yapılmıştı?
Kontrgerilla konusunun üzerine hiç bir dönemde gidilmedi.
Sonra, PKK gibi, Ülkücüler de faili meçhul cinayetlerde kullanıldı.
Suriye’de Baba Esat’ın himayesinde barınan PKK, Bekaa’dan, ayrıca Kuzey Irak’ta Barzani ve Talabani aşiretlerinin desteği ile sınırlardan Türkiye’ye sızıp, terör eylemlerini tamamladıktan sonra tekrar Kuzey Irak’a ve Suriye’ye geri dönüyorlardı.
Doksanlardan sonra TSK içinde ABD’nin Ortadoğu ve Türkiye üzerindeki projelerine karşı çıkış başladı. Bölücü terörün nasıl desteklendiğini, silahlandırıldığını açıkça söylemeye başladılar.
Birinci Körfez savaşı sonrasında müttefikimiz ve kadim dostumuz ABD silahların bir kısmını birlikte yaşadığı Irak Halkına ihanet eden Iraklı Kürtlere ve PKK Militanlarına bıraktı.
TSK’nin Suriye’ye girme tehdidinin ciddiyetini anlayan PKK ve Öcalan’ı barındıran Suriye PKK’ya kapıyı gösterdi.
ABD’nin Türkiye’ye, Ortadoğu’da ve Kuzey Afrika’da petrol bölgelerini ele geçirme planında gereksinimi vardı.
Bu nedenle Öcalan paketlenip Türkiye’ye teslim edildi.
Ama, bitme noktasına gelen PKK Kuzey Irak’ta Çekiç Güç sayesinde güvenli duruma getirildi.
2002’de AKP iktidar olduğunda terör en alt düzeye inmiş, Terör Örgütü PKK lideri Öcalan derdest edilip Türk Silahlı Kuvvetlerine Kenya’nın Nairobi hava alanında teslim edildi.
Öcalan uçakta başındaki torba, ağzındaki bant çıkarılınca milyonlarca insanın izlediği: Beni asacak mısınız? Ben devletimin hizmetindeyim.” Diye konuşuyordu.
İmralı’da Öcalan’ı sorgulayan Atila UĞUR’UN yazdığı Abdullah Öcalan’ı Nasıl Sorguladım kitabında belirttiği gibi; hangi ülkelerden yardım aldığını, ABD’nin silah yardımını bir bir açıklıyordu.
Gönüllü olarak birçok gizli bilgileri devletle paylaştı.
Devlet birçok terör militanını, mühimmatları Öcalan’ın itiraflarıyla ele geçirdi.
Türkiye rahatlamıştı. Daha çok rahatlayan Güneydoğuda yıllardır baskı altında, silahların ölüm kustuğu ortamda canından bezmiş halktı.
İşyerleri artık zorla kepenk kapatmıyor, çocukları kaçırılmıyor, acımasız PKK militanlarınca katledilmiyorlardı.
Ülkede bir barış havası esmeye başlamıştı.
Bu barış ortamı, Devlet Bahçelinin anlaşılmaz bir tutumla erken seçim dayatması sonucu AKP’nin iktidara gelmesine kadar sürdü.
AKP iktidara gelince, ABD’nin BOP projesi uygulamaya konuldu.
Ilımlı İslam denilen Amerikan İslamı Türkiye’nin değil ABD’nin çıkarlarını yaşama geçirmek için çalışmalarına başladı.
Irak İşgalinden sonra PKK terörü tekrar can almaya başladı.
Mecliste PKK’nın siyasi kanadı AKP ile orta oyunu oynuyorlardı.
Erdoğan ne söz verdiyse, neye karşı çıktıysa bir-kaç gün sonra tam tersini söylemeye başladı.
Dün söylediğini ertesi gün inkâr ediyordu.
Sesli konuşmaları yayınlandıkça aklı başında vatandaşlar ülke için umutsuz bir karamsarlığa düşüyorlardı.
Yurtseverler AKP’yi ve Erdoğan’ı tanıdıkça ülkeleri için kaygıları artıyordu.
Medya bir iki TV Kanalı, iki elin parmakları kadar dürüst gazetecinin dışında onursuz bir teslimiyet içindeydiler.
Halk gerçekleri sadece internet aracılığı ile öğrenebiliyordu.
Son olarak yargı kararı ile internetteki görüntüleri de yasaklamaya başladılar.
Basında hükümetin İmralı ile pazarlık yaptığı haberleri çıkınca, Başbakan Erdoğan:
” Ey Kılıçdaroğlu, bizim PKK ile masaya oturduğumuzu söylüyorsanız, bu iddianızı ispatlamakla mükellefsiniz.
Dört kez PKK ile bizim masaya oturduğumuzu söyleme şerefsizliğini yapanlar, bu alçakça iftirada bulunanlar, bunun hesabını er veya geç vereceklerdir.
AK Parti, PKK terör örgütü ile bir masaya oturmaz. Böyle bir şerefsizliği asla kabul etmeyiz!”
Diye bağırmasından bir hafta sonra görüntülü ses kayıtları ile MİT ve Erdoğan’ın danışmanı şimdiki MİT müsteşarının Erdoğan’ın emriyle Oslo’da PKK ile İmralı’da Apo ile görüştüğü açığa çıktı.
O görüşmelerde devletin itibarının, PKK’lı temsilcileriyle pazarlıklarda nasıl ayaklar altına alındığı ortaya çıkıyordu.
Burada şeref – şerefsiz kavramını nereye ve kime uygun olacağını tarih mutlaka kaydedecektir.
Haberleri saklayan, çarpıtan medya ahlaksızlığının aktörleri de mutlak ama mutlaka Türk Ulusu’na ihanetinin de hesabını vereceklerdir.
Son ihanet ses kayıtları gösteriyor ki sadece Türk Halkı aldatılmıyor, meclisteki AKP milletvekilleri de aldatılıyor.
Öcalan, görüşmede bir MİT yetkilisinin hazır bulunduğu görüşmede BDP’lilere neler diyor:
” Bir rejim değişikliği olacak. Tanzimat, Meşrutiyet, Cumhuriyet. Bu hepsinden daha derinlikli olacak. Anadolu ve Mezotopamya’nın tam demokratikleşmesi, hazırlığım bu yönde.
10 yıldır AKP’yi ayakta tutan benim. Biz AKP’yi çıkartan gücüz.”
Erdoğan tek yetkili başkan olmak için her şeyi yapmaya ve vermeye hazır.
Ahmet Davutoğlu’da Öcalan’ı doğrulayıp yeni İmparatorluk sınırlarını Öcalan’ın işaret ettiği Yeni Türkiye’nin Rejimini ilan ediyordu.
Ama asıl PKK’yı ve AKP’yi eşleştiren ABD, Wikileaks belgelerinde Altan TAN vurgulanarak Kürt Erdoğan formülü üzerinde duruluyor.
İmralı’ya giden BDP’lilerin içinde Altan Tan’ın olması rastlantı değil, ABD Projesinin Amerikan İslamcısı Erdoğan’a yeni partner Amerikan İslamcısı olarak Kürt Altan Tan!(*)
Nereden çıktı diyorsunuz değil mi? ABD Belgelerinden.
Gerçi Erdoğan Türklük yerine Gürcü olmayı yeğliyor.
ABD hatırına Türk olabilir mi?
Ne demişti bir zamanlar:
”Gerekirse Papaz elbisesi bile giyerim!”
Giymedi mi?

Yıldız AKALIN

(*) Not: Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu’nun ortak kitabı ”Sızıntı” (Wikileaks’te Ünlü Türkler)kitabında 295.Sayfa.

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.