TÜRKİYE’DE YOLSUZLUK, RÜŞVET VE ALMANYA ÖRNEĞİ

ABONE OL
18:46 - 01/10/2020 18:46
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Ey Türk Halkı! Rüşvet, yolsuzluk ve talanı biliyoruz. Ancak Türkiye bu kadarını da tarihinde hiç yaşamamıştı!

Türkiye Cumhuriyeti tarihinin ve belki de Dünya’nın en büyük yolsuzluk, kara para aklanması, rüşvet ve organize suç olayını yaşamaktayız. Basında 87 Milyar Euro gibi bir kara para aklanmasından, 4 bakana, çocuklarına ve bürokratlara verilen 139 milyon rüşvetten söz ediliyor. Halk Bankası genel müdürünün evinde ayakkabı kutularında 4,5 milyon dolar, içişleri bakanının oğlunun evinde 7 çelik kasada milyonlar ve para sayma makineleri bulunuyor. Bu yolsuzluk ve rüşvet olayına 4 bakanın katıldığı eldeki kayıtlarla belirtiliyor. İçişleri bakanının oğluna bu yolsuzlukta üstlendiği görev nedeniyle 20 milyon 500 bin TL rüşvet verildiği ve babası tarafından korunduğu belirtiliyor.

Bir bakana İran asıllı Türk vatandaşı Reza Zarrab tarafından 2 yıldır yapılmakta olan para transferi karşılığında ekonomi bakanı Zafer Çağlayan`a 105 milyon TL, genel Müdür Süleyman Aslan`a 16 milyon TL rüşvet ödendiği iddia ediliyor. Yine bakan Egemen Bağış`a, Zarrab`ın bürokratik işlemlerini takip ettiği için 3 milyon TL ödendiği söyleniyor. Atatürk Havalimanına iniş yapan bir uçakta bulunan 1,5 ton altının Türkiye`ye yasal olmayan yoldan sokulmak istendiği anlaşılınca, altın sahte evraklarla “doğal taşa” dönüştürülerek Dubai`ye gönderiliyor.

Bu olaylar karşısında ilgili bakanların, derhal bakanlık görevlerinden istifa etmeleri gerekirdi. Oysa başbakan kanıtlarıyla ortaya konan bu suçlamalara değinmiyor. Bunların devlet içinde örgütlenen bir çete tarafından hükümeti karalama amaçlı yapıldığını söylüyor.

Bu yolsuzluk, rüşvet operasyonunu büyük bir gizlilik içerisinde yürüten emniyet müdürleri derhal görevden uzaklaştırılıyor. Kendilerine üst amir olarak İçişleri Bakanına neden haber verilmediği suçlaması yapılıyor. Oysa tutuklanan bakanın oğlunun telefon görüşmelerinde babası tarafından “dikkatli olmaları gerektiği” biçiminde uyarıldığı biliniyor. Aynı bakan, oğlunun da tutuklanmasına neden olan emniyet görevlilerini ve kuşkulanılan onlarca emniyet müdürü ve daire başkanını görevden alıyor.

Derhal yeni bir yönetmelik yürürlüğe konularak, bu tür kovuşturma ve operasyonlarda üst amirlerin hemen bilgilendirilmeleri zorunluluğu getiriliyor. Böylece bu tür yolsuzlukların kamuoyuna duyurulmasının, daha baştan önünün kesilmesi isteniyor. Öte yandan son iki haftada yapılan bütçe görüşmelerinde, kamu harcamalarını denetlemekle görevli olana sayıştay raporları Büyük Millet Meclisinden saklandı. Hatta hükümet aldığı kararla, bu raporların ancak üç yıl sonra görülebileceğini karara bağlandı. Burada da Meclisten ve kamuoyundan nelerin saklandığını bilemiyoruz!

Böyle bir yolsuzluk, rüşvet ve talan olayı, diktatörlükle yönetilmeyen herhangi bir ülkede olsa, en azından ilgili bakanların ve hatta hükümetin istifa etmesi kaçınılmaz olurdu. Oysa başbakan emniyet görevlilerine, savcılara, medyaya baskı çağrılarında bulunarak, Türkiye Cumhuriyeti’nin bu en büyük skandalını örtbas etmeye çalışıyor. Medyada yer alan haberlere göre, başbakanın kendisi ve oğullarının da bu rüşvet olayıyla bağlantılarının olduğu söyleniyor.

Sadece aktüel bir örneği hatırlayalım: Almanya Cumhurbaşkanı Christian Wulff neden istifa etti ve bu günlerde neden yargılanıyor? Henüz Aşağı Saksonya başbakanı iken satın aldığı evi için, tanıdığı bir işverenden 500.000 Euro kredi alıyor. Daha sonra bir bankadan on yıl vadeli yüzde 4 faizle kredi alıyor. Bu yıllarda genel olarak kredi faizleri yüzde 4,6 olduğu halde kendisine ayrıcalıklı uygulama yapıldığı, bir çıkar karşılığı bu özel kredinin ve düşük faizin kendisine verilmiş olabileceği belirtiliyor. Yine eşinin yakın bir dostu tarafından bazı otellerde konaklama masraflarının ödendiği, bunu yapanında bir çıkar beklentisinin olabileceği iddia ediliyor.

Eyalet başbakanlığı döneminde ortaya atılan bu iddialar, Cumhurbaşkanı olduğunda yeniden gündeme taşınıyor ve Wulff istifa etmek zorunda kalıyor. Sayın Wulff bu nedenle bu haftalarda mahkeme önünde sorgulanıyor. Almanya ve diğer ülkelerde buna benzer nedenlerden görevinden istifa eden birçok politikacı var. Demokratik ülkelerde siyasi ahlak ve etik anlayış böyledir. Yolsuzluğa, rüşvete, çıkar ilişkilerine adı karışan siyasetçi derhal istifa etmek ve yargı önünde hesap vermek zorundadır.

Şimdi lütfen bir karşılaştırmayı elimizi vicdanımıza koyarak kendimiz yapalım. Türkiye ve Türk halkı böyle bir siyasi yönetimi ve etik anlayışı hak ediyor mu?

Yolsuzluklarla mücadele edeceğini ve şeffaflığı sağlayacağını söyleyerek göreve gelen AKP, benzeri olmayan, akıl almaz yolsuzluklara, rüşvete, kara para aklanmasına, yandaş kayırıcılığına olanak sağlamaktadır. Bunun aksi iddia ediliyorsa, başta başbakan, bakanların ve AKP parti yetkililerinin 11 yıl önceye kıyasla bugünkü mal varlıklarını açıklamaları gerekir. Buyurun halka hesap verin. Medyada yer alan iddiaların doğru ya da yanlış olduğu açıklık kazansın.

Prof. Dr. Hakkı Keskin

Siyasal Bilimci

2005-2009 Federal Almanya Parlamentosu Milletvekili ve Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Üyesi

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.