TÜRKÇE EĞİTİMİ ÖNEMLİDİR

ABONE OL
18:50 - 01/10/2020 18:50
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

-Lafla peynir gemisi yüzdürülmüyor-

Öğretmenler, birebir öğrencilerle muhatap olan eğitim emekçileri, ben onları anlıyorum, çektikleri sıkıntıları hissediyorum, çocuk eğitmek kolay değil. Ailelerin önem vermediği bir konuda çocuk eğitecekseniz işiniz zor. Bu zor işi bir de yabancı ülkede yapıyorsanız işin daha da zor. Eğitilecek çocuğu öğretmen bulacaksa, eğitimi vereceğiniz fizik mekân da kendinizi diken üstünde hissediyorsanız, önüne Türkçe öğrenmek için gelen öğrencilerin devamlılığını sağlamak da öğretmene düşüyorsa, normal ders saatlerinin dışında çocuk eğitecekseniz işiniz iki kat daha zor.

Eğitim emekçilerinin bir gayret içinde olmaları beni sevindirdi. Her bir öğretmen çocuklara bir şeyler öğretmenin gayreti içinde belli ki. Teklifler sunuyorlar, problemleri sıralıyorlar ve çözüm için öneriler getiriyorlar, bu önerileri laf olsun diye getirmedikleri her hallerinden belli. Mutluluk verici bir tablo.

Türk Evi’nde yapılan toplantıdan bahsediyorum. Yılmaz Bulut düzenlemiş bu toplantıyı. Yılmaz Bulut Almanya’da Türkçe’nin yaygınlaştırılması ve Türk kültürünün tanıtılmasını hedefleyen Yunus Emre Kültür Merkezleri Başkanı. Sahip çıkılması gereken samimi bir şahsiyet. Samimiyeti yüzüne yansıyor. Bir şeyler yapabilmenin gayreti içinde. Zor bir yolda ilerlemeyi tercih etmiş ama, ben bu zor yolları başarı ile geçeceğine inanıyorum.

Bulut, Türkçe ve Türk kültür dersleri veren öğretmenlerle birlikte sivil toplum örgütlerini de çağırmış bu toplantıya. Türkçe öğretmenleri neredeyse tam kadro oradaydı. Sivil toplum örgütlerinden katılanların sayısı her önemli konuda olduğu gibi yine oldukça azdı. Bulut, sivil toplum örgütlerinin bu toplantıdan haberdar olduğunu söyledi.

Ben ise bazı sivil toplum temsilcileriyle resmi zevat arasında güven sorunu olduğunu düşünüyorum. Bu açıdan Türkçe eğitimini halka indirmenin ilk adımının devlet millet kaynaşmasından geçtiğine inanıyorum. Amaç birliğinin tam olarak oluşmadığı bir ortamda, güven sorununun olması doğaldır.

Taraflardan birisi başını ağrıtmadan görevini tamamlayıp siciline yeni başarıların eklenmesi için çalışıyorsa, öbürü de resmi zevatla yan yana gelerek fotoğraf çekilme sevdalısı ise, gerçek hizmet sevdalıları bu karede yer almak istemiyor, istemeyecekler de…

Konsoloslar tarafından sivil toplum kuruluşlarını ziyaret etmek çok mu zordur? Haftanın bir günü sivil toplum kuruluşlarını ziyarete ayrılsa ve onlar mekânlarında ziyaret edilse, onlarla kucaklaşılsa dertleri dinlenilse, çayları kahveleri içilse bu çok zor bir şey midir?

Elinizde malzeme varsa onu işleyebilir, ona şekil verebilirsiniz. Biraz da idealistseniz standardın üzerine çıkmak için değişik arayışların içine girersiniz. Sonunda o malzemeden ortaya bir eser çıkar. Ancak elinizde malzeme yoksa, en üst seviyede ustalar da getirseniz, uzmanlar da getirseniz, ortaya bir eser koymanız mümkün olmaz.

Berlin’de hizmet veren sivil toplum örgütlerinin katılıma ilgisizliğinin sebepleri mutlaka vardır. Ancak unutmamak gerekir ki; malzeme bu örgütlerin elindedir. Verilecek eğitimin kaliteli olması, nasıl verileceği, nerede verileceği, uygulanacak metotlar, müfredatların hazırlanması v.b. şeyler elbette Türkçe eğitimi için alınacak önemli tedbirlerdir. Ancak bunlardan önce gerekli olan şey, malzemenin tedarikidir. İstediğiniz kadar müfredat hazırlayın, metot geliştirin uygulama imkânınız yoksa ne işe yarayacak bu tedbirler…

Sivil toplum örgütleri gerçekten Türkçe öğrenmenin ve öğretmenin önemine inanıyorlar mı? Önce buna bakmak lazım. Aileler Türkçe öğrenmenin önemine inanıyorlar mı buna bakmak lazım. Bu iki konu hakkında araştırma yapıldığında görülecektir ki, sivil toplum örgütlerinin ve ailelerin çoğu Türkçe dil eğitiminin gereksizliğine inanmaktadırlar: “Benim çocuğum Türkçe biliyor…” “Burada Türkçe ‘ye gerek yok Almancası iyi olmalı…” Ailelerin ve sivil tolum örgütlerinin çoğu böyle düşünüyorlar.

Resmi toplantılarda, Türkçe eğitimi konusunda oldukça hararetli görünen insanımız ve onların temsilcilerinin görüşünün gerçekten öyle olmadıkları tespit edilecek ve o sivil toplum örgütlerinin çoğunun Türkçe ‘ye mesafeli durdukları böylece görülmüş olacaktır.

Bu durumda ikinci adım halkın ve onların temsilcilerinin bu konuda ikna edilmesi için atılmalıdır. Malzeme onların elindedir. Çalışmalar bu yönde yoğunlaştırılmalıdır. Öncelikle sivil toplum örgütlerinin malzeme tedarikinde hevesli olmaları gerekiyor. Bu konuda en büyük görev dini cemaatlere düşer. Bu cemaatlerin hocaları bir araya gelerek bir uzmanla birlikte Türkçe’nin önemine dair ortak hutbeler hazırlayıp ayda bir halkı aydınlatmalıdırlar, Türkçenin önemine aileleri inandırmalıdır. Camilerin ilan panolarına Türkçenin önemini vurgulayan ilanlar asılmalıdır.

En büyük dini cemaat DİTİB’tir. Üstelik bu kurum Din Ataşesi ‘ne bağlı olarak çalışır. Çevrecilik konusunda DİTİB camilerde hutbe okutabiliyorsa, Türkçe eğitimi gibi çok daha önemli bir konuda en azından ayda bir hutbe okutmaması için bir neden olmamalıdır.

Üçüncü atılması gereken adım kaynak teminidir. Türkçe eğitimi için lazım olan araç ve gereçlerin temin edilmesi gerekir.

Türkçe öğretim ve eğitim amaçlı:

1- Dede Korkut Hikâyelerinden Nasrettin Hoca’ya kadar hikâye CD’ leri hazırlanmalı,

2- Tiyatrolar sahneye konulmalı

3- Türkiye’ye geziler düzenlenmeli

4- Türkçe hikâye ve masal kitaplarından oluşan bir kütüphane kurulmalı

5- Bu konularda çalışacak yeterli donanıma sahip ihtiyaca cevap verecek sayıda personel istihdam edilmeli.

6- Vakıf kurulmalı. Bu vakıf Yunus Emre Enstitüsü ile koordineli bir şekilde çalışabilir. Kaynak olmayınca yapılan bütün çalışmalar güdük kalacaktır.

Kaynak temini için de iş adamları dernekleri ile birlikte çalışmak gerekir. Ancak böyle bir çalışma için onların da ikna edilmesi elzemdir.

Ancak resmi zevat camiden uzak durdukça, toplumdan uzak durdukça inanan ve inandığı gibi yaşamayı tercih eden mütedeyyin Müslümanlara tepeden baktığı sürece, bu kaynaşmayı başarmak zor olacak ve arzu edilen güven ortamı sağlanamayacaktır. Devlet ile halk el ele vermediği sürece de Türkçe konusunda istenilen netice elde edilemeyecektir.

Bu çalışmalara paralel olarak:

1- Resmi çalışmalar da yapılmalı ve Türkçe’nin okullarda yabancı dil olarak okutulabilmesinin yolları açılmaya çalışılmalıdır.

2-Sivil toplum kuruluşlarıyla ve özellikle dini cemaatlerle iş birliği yapılarak Kur’an öğrenimi için camiye gelen çocuklara Türkçe dersi vererek işe başlanmalıdır.

3-Çocuk yuvalarını da projenin içine almak mümkündür.

Yılmaz Bey’e başarılar diliyorum. Zor bir görev üstlenmiş, ancak ben onun bu dönemeçten savrulmadan döneceğine inanıyorum.

Rüştü Kam

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.