TÜRBAN

ABONE OL
18:59 - 01/10/2020 18:59
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Yıllardır bitmeyen türban sorunu son günlerde yeniden nüksetti. Uzun süredir gündemden düşen bir sorunun, yeniden gündeme gelmesi öncekileri aratır nitelikte.
Halkoylaması öncesindeki propaganda sürecinde bu sorun, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu tarafından dile getirildi. Türban gündeme gelir de RTE sessiz kalır mı? İşe balıklama daldı. “Özgürlük ve demokrasi(!)” sevdalısı kimi liberallerle yandaş medya da konuyu hemen her gün bıkmadan gündemde tutmak için özel bir çaba göstermekte.

Anayasa Mahkemesi ve AİHM’in bağlayıcı ve kesin kararları varken konunun tekrar gündeme gelmesi önemli bir yanlıştır. Ardından YÖK’ün iç ve dış yüksek yargı organlarının kararlarına karşı fiili durum yaratması ise hiçbir hukuk devletinde görülmeyecek bir durumdur. Kimse, YÖK’ün üniversitelere gönderdiği yazının, Başkan Y. Ziya Özcan’ın kişisel eylemi olduğunu sanmasın. Bu yazı iktidar partisi yöneticilerinin bilgisi dışında olamaz. Daha göreve başladığı ilk günlerde siyasal azarlamalarla neler yapacağı belli olan birisinden farklı bir tavır da beklenemez.
Türban konusunda AKP çevresinden tek ses çıkarken CHP cephesinden ise farklı yaklaşımlar kamuoyunun kafasını karıştırmakta. Özellikle genel seçimlerin yaklaştığı şu günlerde, nedense politikacılarda kendini gösterme anlayışı egemen oluyor. Yeniden milletvekili olmak isteyen eski, yeni siyasetçiler medyada görünmek ve liderlerin gözüne girmek için olağanüstü bir gayret göstermekteler. Böyle bir durumda kamuoyuna çelişik, farklı yaklaşımlar sunulmuş oluyor. Böylece de tartışmalar alevlenerek CHP’yi zor durumda bırakıyor. Bu konuda önlem alınmalı, parti adına konuşacak kişiler özenle seçilmelidir. Gündeme getirilecek konular önceden yetkili kurullarda tartışılıp olgunlaştırılarak kamuoyuna aktarılmalıdır.
Türban konusunda ok yaydan çıkmıştır. Bu işin geriye dönüşü yok gibi. Cumhuriyet karşıtları ne yazık ki yeni bir mevzi daha kazandılar. Rejim açısından önemli bir kriz yaşamaktayız. Özellikle CHP’nin, bu krizi bundan sonra iyi yönetmesi gerekir ki laik rejim daha çok zarar görmesin.
Peki, bu sorun en zararsız biçimde nasıl çözümlenebilir? Türbanın biçimini tartışmak şu anda gülünçtür. Ancak birçok din adamının farklı yorumlar getirdiği başörtüsü, kurban gibi konuları ilahiyatçıların tartışmaya açarak halka doğruları anlatması olumlu olur. Türban konusunda anayasayı zorlamak, yeni yanlışlara kapı açar. CHP’nin, YÖK’ün kaldırılarak özerk üniversiteye geçme önerisi uzun vadede gerçekleşebilecek akılcı bir önlemdir; ancak bu sorunun, şu anda halli için çıkar yol değildir. Kısa vadede yapılacak iş YÖK mevzuatında esneklik sağlamaktır. Bu da işin uzmanı hukukçular tarafından iyi araştırılıp kamuoyu ile paylaşılabilir. Yani YÖK’ün fiili durumuna yasal zemin hazırlamak çözümün en kestirme yolu. Bu konuyu geciktirmek, uzatmak, daha çok tartıştırmak; yeni sorunların ortaya çıkmasına neden olur.
Türban olayını YÖK’ün yasal çerçevesinin dışına taşması önlenmeli. Devlet kurumları ile ilk ve ortaöğretim kurumları bu işin dışında tutulmalı. Eğer konunun sınırları iyi çizilmezse sorun bir ahtapota dönüşür.
Özgürlük ve demokrasi sevdalısı geçinenlerin birçoğu, bunun kişisel özgürlükten kaynaklanan bir hak olduğunu şiddetle savunmaktalar. Konuyu bu bağlamda ele almak, kontrolsüz bir uçuruma sürüklenmemize neden olabilir. Hele türbanlı kızların “Ben Allah’ın emirlerine uyarak örtünüyorum.” demeleri tam bir bölücülük ve türbansız kadınlara ithamdır. Bu yolla başı açık kadınları din dışı gibi gösterme gayreti vardır. Yine yarın birileri de çıkıp “Rabbim bana kara çarşaf giymeyi emrediyor.” dediğinde bu da kişisel özgürlük bağlamında düşünülecek ve savunulacak. Hiçbir zaman da bu işin ölçüsü, sınırı olmayacak.
Türbanı savunanların, bu konuda batılı demokratik ülkeleri örnek göstermeleri ise ilginç. Bu ülkelerde rejime en küçük bir tehdit olduğunda nasıl davrandıklarını zaman zaman gördük. ABD’nin bir Hıristiyan tarikatının mensuplarını nasıl tankla ezerek toptan yok ettiğini tüm dünya gördü. Yine 11 Eylül’den sonra giriştiği insanlık dışı uygulamaları, hangi “özgürlük” anlayışıyla açıklanabilir. AB’nin, Avusturya’da seçimlerde birinci olmuş ırkçı partiyi iktidara getirmemek için gösterdiği “demokratik(?)” çabalar unutuldu mu? Burada sözünü ettiğim hem ABD’nin hem de AB’nin tavırlarını asla onaylamıyorum; yalnızca küçük bir anımsatma yaptım.
AKP, türban sorununun daha çok tartışarak gündemde tutmaktan yana. Çünkü sorunu çözümsüz, CHP’yi de uzlaşmaz ve sözünde durmaz göstererek anayasa konusunda yeni bir halkoylamasının, kamuoyu nezdinde hazırlığını yapmakta. Anayasa’nın değiştirilemez maddeleri, böylesi bir tartışma ortamıyla tehlikeye girebilir. Laik cumhuriyetin temel nitelikleriyle ilgili konuların tartışılması, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesine zarar vereceği unutulmamalı. Türban konusu gündemden düşürülmeli.
Devlete anayasal düzeyde dinsel kuralların egemen olması, ulusumuzu geri dönülemez girdaplara sokabilir. RTE’nin ikide bir konuyu ulemaya sormak istemesi bilinçli bir oyundur. Bu tavrıyla dinsel hukukun yerleşmesi konusunda halkta algı yaratma peşinde. Toplumun dinsel kurallarla yönetilmesi büyük çatışma ve hukuksuzluklara neden olur. Afganistan; İran örneklerinde de görüldüğü gibi dinsel yorumlar, din adına savaştığını ve siyaset yaptığını söyleyen gruplar arasında derin düşmanlıklar yaratmakta. En küçük farklı düşünüş bile o grubun dinden ayrılmakla suçlanmasına neden olmakta. Geçen aylarda Güneydoğu illerimizden birinde emniyet güçleri, bir uyuşturucu şüphelisinin yolun keserek arabasını polis köpeğiyle aramak istiyor. Şüpheli, Şafi olduğunu ve inancına göre de köpeğin haram olduğunu söyleyerek aramaya direniyor. Sonunda uyuşturucu bulunuyor tabi ki. İşte, hukuku dinsel kurallara uydurmanın ortaya çıkaracağı küçük bir sorun.
CHP, AKP’nin yarattığı yapay gündem tuzaklarına düşmemeli; halkın yaşamsal sorunlarını tartışmaya açarak gerçek gündemler oluşturmalı. Bunu yapmak için de partide ortak aklı kullanmak gerekli.

Adil Hacıömeroğlu

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.