TRAVMATİK BİR HAFTA

ABONE OL
19:06 - 01/10/2020 19:06
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Almanya’da yaz aylarında verecek haber bulamayan medya genellikle kıyıda köşede kalmış, olayların yoğun olduğu aylarda gündeme sokulmamış, ancak kısmen güncelliğini koruyan olaylara yer veriyor. Bu yaz ayları için konan isme de bayılırım: “Sommerloch”. Gelin görün, içinde yaşadığım güzel vatanımızın böyle bir lüksü yok. Geçen bir hafta içinde olanlara bir bakınız. Bunlar Almanya’da, Hollanda’da, bilmem hangi Avrupa ülkesinde bir yıl içinde olmaz! Olsa da toplumlar karman çorman olur, hükümetler falan yıkılır. Türkiye’de geçen haftanın ertesinde bu Pazartesi her şey yolunda gibi yaşam devam ediyor.

Önceki Pazar akşamı Güngören’de 17 insanımızı kanlı teröre kurban ettik. Görevi olmadığı halde bir yabancı Gizli İstihbarat Servisi bu kanlı saldırının bilmem kim tarafından yapılmadığını, falanca örgütün yapmış olabileceğini açıklayıverdi. Yapanların dezenformasyonuna katkıda bulunuverdi. Kafaları karıştıran karıştırana…

Ertesi gün Kerkük’teki 22 insanın ölümüyle sonuçlanan bombalı saldırıdan sonra bu defa Türkmen soydaşlarımızın katliama uğramasından korkuldu. Fırsat bu fırsat diyenler Kerkük’teki Türkmen varlığını ortadan kaldırmak için kollarını sıvadı.

Bir de insan tacirlerinin kurbanı kaçak göçmenlerin İstanbul Büyükçekmece’de cesetlerinin bulunması olayı Türkiye’nin transit ülke olarak nasıl dramlara sahne olduğunu bir kez daha gösterdi. O zavallı Pakistanlılar daha iyi bir yaşama kavuşacağız diye içine girdikleri daracık ve havasız konteynerde öleceklerini nereden bilebilirlerdi? Göç konuları ile yakından ilgilenen biri olarak o belki sizlerin de gördüğünüz televizyon haberine bakarken içim sızladı. Bu rezalete karşı alınacak çok önlem var. Neden harekete geçilmez hala, anlaması güç doğrusu.

Derken Çarşamba günü iktidardaki partinin “laikliğe karşı odak olduğuna” ilişkin Anayasa Mahkemesi kararı açıklandı. İktidar partimiz ve Türk siyaseti bu karardan etkilenmiş görünmüyor. Bir de herkesi meşgul eden “Ergenekon” soruşturmasının basına bölük pörçük yansıyan delilleri… Geçim sıkıntısı içindeki halkımız şimdi bunlarla meşgul edilmekte.

Tüm bu gelişmeler sürerken Antalya dolaylarında dehşetli bir orman yangını başlamaz mı? Bir türlü söndürülemeyen, arkasında terör kuşkusu olan bir yangın, evleri, ağaçları, hayvanları, kuşları, böcekleri kavurmaya devam ediyor ne yazık ki.

Bir de tamamen denetimsiz bir şekilde bilmem hangi tarikatın “yatılı Kuran Kursu” binası 18 günahsız kız çocuğuna mezar olmaz mı?! Aileleri tarafından derme çatma kaçak bir binada yatılı kurs görmeye teslim edilen zavallı küçük kızlarımız bin bir ihmal sonucu yok oldu gitti. Acı olanı da, ailelerinin neredeyse hiç şikâyet etmemeleri. Herhalde kız çocuğu oldukları için değer vermeye gerek duymuyorlar!

Bu kadar olaydan başımız dönmüşken bir de Ankara’daki Zekai Tahir Burak Hastanesi’nde (eski Doğumevi) son bir ay içinde 42 bebeğin öldüğü ortaya çıktı ve hastanenin başhekimi kusursuz olduklarını pek bir güvenle televizyonlara çıkıp beyan etti! Konuşmasında da sık sık “Sayın Bakanına” göndermede bulunup durdu. Verdikleri hizmetin “Sayın Bakanı” sayesinde çok üst düzeyde olduğunu savundu. Tüm bunlara ek olarak Güneydoğu’dan gelen şehit haberleri yüreklerimizi dağlamakta. Bu felaketlerin yanında esamisi okunmaması gereken KEY skandalı (o tarihlerde memur olduğum halde listede benim de adım yok ne hikmetse) ve her gün yenisi açıklanan bol kepçe zamlar.

Bugün 4 Ağustos 2008 Pazartesi. Yeni bir hafta başladı. Orman yangınları sürüyor. Çanakkale’de de yeni bir yangın çıkmış. Bunlara karşı çok iyi mücadele edildiği konusunda doğrusu kuşku içindeyim. İnanın sevgili okurlar, haberlere bakmaktan korkar olduk. Her dakika bir felaket, bir üzücü haber duymaktan dehşetli yorulduk. Cennet yurdun ve halkımızın çok farklı öncelikleri olsun istiyor insan. Eğitim, sosyal adalet, sağlık, insanca ve hakça bir yaşam ortamı, bunlar için çaba sarf edeceğimize sürekli felaketlerle uğraştırılıyoruz. İşte gerçek travma bu. Türkiye’nin bunu da aşacağı umudumuzu yitirmeden olanı biteni izliyoruz. Bu da geçer diyerek…

Dr. O. Can Ünver

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.