TRABZONSPOR NEDEN HEDEFTE?

ABONE OL
18:53 - 01/10/2020 18:53
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Futbola ilgisiz değilim. Milyonlarca insanın peşinden koştuğu bazı ülkelerde hükümetlerin değişmesine neden olan, ekonomik büyüklüğü dudak uçuklatan bir spor dalını yok saymak yanlış olur. Bu nedenle de fırsat buldukça futbol maçlarını izlerim. Eğer koşullar uygunsa tribünde olmayı yeğlerim. Yoksa televizyondan izlerim maçları, tabi hepsini değil. Yaşamımda büyük yer tutmasına izin vermem futbolun.

Fenerbahçe-Trabzonspor maçını izlemek için televizyon karşısında yerimi aldım. Neden televizyonda tribünlerde değil? Çünkü son yıllarda maçlar savaş havasında. Sanki ev sahibi takımı tutmayanlar kanlı bıçaklı düşmanlar. Spor, yarışma olmaktan çıkıp savaşa dönüştü nedense. Hiçbir toplumsal, kişisel sorununu çözemeyen yurttaşlarımız karşı takıma saldırıp küfrettiğinde, vurup kırdığında her şeyin hallolduğunu sanıyor. Sporda şiddeti çözemeyen devletimizin sorumlu sorumsuzları, çareyi tribünleri tek renkli yapmakta buldu. Zaten ülkemiz de tek renkli, tek sesli değil mi? İktidarı eleştirenler, farklı düşünenler hapislere tıkılmıyorlar mı?

Neyse sözü fazla uzatmadan maça dönelim. Maç küfürler arasında başladı. Binlerce kişinin bir takım nezdinde bir kente küfretmesi nasıl bir anlayıştır? Topluca küfretmek; hangi tinsel, sosyal hastalıkların dışavurumudur?

Trabzonspor golü yedi, ancak oyundan kopmadı. Maçın yirmi yedinci dakikasında sarı kartlı Gökhan Gönül, Trabzonlu Aykut’un kasığına tekmeyi yapıştırıyor. Bu hareket ceza gerektirir. Direk kırmızı ya da ikinci sarı. Sonuçta Fener on kişi kalacak. Ama o da ne? Hakem görmüyor tekmeyi. Görse maçın altmış üç dakikasını eksik oynayacak ev sahibi takım. Tabi ki işi zor. “Kara” gömleklinin imdat ipi, Fener’i kurtarıyor.

İkici yarı başlıyor. Trabzonspor başa baş mücadele ediyor. Atakları tehlikeli olmaya başlıyor. Tam da bu sırada yine “kara” gömlekli adam ortaya çıkıyor ve Aykut oyundan atılıyor. Fenerbahçeli Gökhan Gönül, kendisine faul yapılmadığını ve Aykut’a kırmızı kartın haksızlık olduğunu hakeme anlatmaya çalışıyor birkaç kez. Hem diliyle hem el, kol işaretiyle. Hakem görmüyor, işitmiyor. Gökhan’ı takım arkadaşı Mehmet Topuz çekip götürüyor hakemin yanından hem de ağzını kapatarak. Gerçek anlaşılmasın diye. Gökhan’ın vicdanı, ne olursa olsun kazan anlayışına yenik düşüyor. Yemyeşil çimlerde yitip gidiyor. Bir kez daha cüzdanlar, vicdanlara galip geliyor.

Son üç haftada İstanbul’un üç büyükleriyle art arda oynadı Trabzonspor. Üç maçı da on kişi tamamlayıp yenildi Anadolu Aslanı. Birileri sanki bir efsaneyi yok etmek için kolları sıvamış gibi. Neden acaba?

Bu sorunun yanıtı için biraz eskilere gitmeli. Birinci lige çıkan Trabzonspor, ikinci yılında şampiyon oldu. Bu bir Anadolu isyanıydı. Paranın, metropolün, gücün, yerleşik despotizmin egemenliğine bir isyandı bu. Amatör ruhun bu başarısı altı kez tekrarlandı. Kadrosunda yabancı futbolcu olmadan, hatta nerdeyse takımın tamamına yakını alt yapından yetişmiş Trabzonlu uşaklardan oluşmuştu efsane takım. Takımın büyük çoğunluğu üniversiteliydi. Eğitim düzeyi bakımından da alışılmamış bir durumdu bu. Futbol tarihimizde bu kadar çok yüksek öğrenimli gencin buluştuğu bir takım bundan sonra da kurulmaz sanırım.

Trabzonspor efsanesi yalnızca takımın oluşumundan mı ibaretti? Tabi ki hayır! Küçük, ama tarihi bu kentte o yıllarda dört tiyatro perde açıyordu. Kültür, sanat yaşamı da futbolu kadar canlıydı. O yıllar solun, muhalefetin, demokrasinin, örgütlenme özgürlüğünün yükseldiği dönemdi. Grevlerin çok, lokavtların az olduğu; çayın, fındığın para ettiği zamanlardı o zamanlar. İşte tam da bu koşullarda Trabzon kenti İstanbul dukalığına baş kaldırmıştı. Eskişehir’in, Göztepe’nin başarıya ulaşmamış Anadolu isyanının tamamlanmasıydı bu.

Az kalsın unutacaktım. O dönemde Trabzonspor’un başkan ve yöneticileri sermayedarlardan değil, futbol âşıklarından oluşmaktaydı. Çay ve fındık üreticilerinin küçük bağışlarıyla yürürdü mali işler. Yani halkın kulübüydü Trabzonspor. Halk parasıyla, emeğiyle, alın teriyle, ruhuyla sahipleniyordu takımını. Böylece de başarı geliyordu. Anadolu’nun tüm kentlerinin bordo maviye boyandığı yıllardı o zamanlar. Çünkü ezilenin ezene, emeğin sermayeye üstünlüğünün rengiydi bordo mavi.

Neden mi Trabzonspor hedefte? Halkın katılımıyla yaratılmış bir modeldir o. Tek boyutlu bir siyasal düzende yaşama hakkı, olanağı var mıdır acaba?

Adil Hacıömeroğlu

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.