TIRT MEDYA

ABONE OL
18:56 - 01/10/2020 18:56
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Türkiye’nin çok partili döneminin renkli siyasetçisi Osman Bölükbaşı, DP iktidarınca hapislere atılmış, milletvekili seçildiği Kırşehir cezalandırılarak ilçe yapılmıştı. Ülke, haberleri devlete ait olan Türkiye Radyosundan alırdı. O dönemlerde Radyo daha çok DP’nin kurduğu yandaş Vatan Cephesi’ne üye olan kişilerin saatlerce isimleri yayınlanırdı. 27 Mayıstan sonra 23 milyonluk Türkiye’de 70 milyon kişi Vatan Cephesine kayıtlı isim çıkmıştı. Hatta Vatan Cephesi’ni hicveden bir şiirin etkisiyle o şiire özenerek bizim yöreye uyarlayarak bir şiir yazmıştım:

Binnazların deli fişek

Gurbani’nin yırtık döşek

Ahırdaki topal eşek

Girdi vatan cephesine.

Kap kacak, tencere tava

Testi, güğüm, kazan kova

Sivaslı ile Nalbandın Havva

Girdi vatan cephesine…

DP, kendi partisinin milletvekillerince oluşturulan Tahkikat Komisyonu ile yargı görevini üstlenerek milletvekillerini, gazetecileri, muhalifleri yargılamaya ve mahkûm etme yetkisi aldılar.

Öylesine ileri gittiler ki, seçimleri kaybedince ”İktidarı verme” telkinlerine rağmen ”Bu yenilgi benim demokrasi zaferimdir” diyerek teslim ettiği iktidarı DP, İnönü’ye meclise girmesini, yurt gezilerini yasakladılar.

Gazeteciler yazıları, eleştirileri nedeniyle hapislere atıldı, gazeteler kapatıldı. Üniversite Öğretim Üyeleri üniversitelerden atıldı, yerlerde süründürüldü. Başbakan Adnan Menderes Profesörler için öfkesini; Kara Cüppeliler diye belirtmişti.

Küçük Amerika hayaliyle aldığı borçlar, yedek parçasız traktörler, kamyonlar yedek parçasızlıktan ülke hurdalığa döndü.

ABD ile gizli ikili anlaşmalar, irticanın her yana kök salması DP milletvekillerini bile korkutan boyuta ulaşmıştı. Menderes’e karşı işletilmek istenen güven oylaması, Menderes’in Grup toplantısında alttan alması ve milletvekillerini ”Siz isterseniz memlekete şeriatı bile getirirsiniz” diye onları yatıştırarak iktidarda kalabilmişti.

Menderes o kadar gemi azıya almıştı ki, emrindeki bürokratın eşiyle birlikte olabilmek için, bürokratı göreve göndererek polisler eşliğinde evli kadının evine gitmekten çekinmiyordu.

Bu durumu Menderesin eşi de biliyordu.

Hatta İsmet İnönü’ye durum bildirildiğinde ve bu zaaftan yararlanması önerildiğinde çok kızmış, rakibin zaaflarından yararlanmayı ahlak dışı bularak haberi getirenlere çıkışmıştı.

Gazeteler sansürlere tepki olarak boş sayfalarla çıkmıştı.

Baskılara rağmen, işsiz kalma, hapsolma risklerine rağmen direnen, hapse giren, yayını yasaklanan gazeteler yılmamış bugünlerdeki medya yalakalığının durumuna düşmemişti.

O dönemlerde de yandaş, korkak gazete patronları, gazeteciler vardı. Ama bir o kadar da dik duran, eğilmeyen gazeteciler ve gazete patronları vardı.

27 Mayıs 1960 Müdahalesinin ertesi gün, Menderes’i uçak kazasından kurtulan Ermiş diye yazan gazete büyük puntolarla: Sabık Başbakan Çalılıklar Arasında Saklanırken Yakalandı! Diye başlık atmıştı.

27 Mayıs Anayasası (1961) Türkiye’nin en çağdaş, ilerici anayasasıydı.

Ama bu anayasayı gölgeleyen tek şey, politikacıların idam edilmeleriydi. Keşke müdahale yapılmasa, o insanlar idam edilmeseydi.

Zaten DP halkın gözünden düşmüş, iktidardan düşeceği belli olmuştu.

Menderes erken seçim kararı alsaydı, bu müdahale olmazdı.

Ama ufku dar siyasetçilerin kaprisleri, egoları, yetileri bir gün makamlarını kaybedeceklerini düşünmeyerek demokrasinin gereği sahip olduğu iktidarda ilelebet kalacak gibi koltuklarına sarılıyorlar. İktidarda kalmak için yasaları değiştirerek diktatörlüğe yöneliyorlar.

DP, o yöntemi benimsemiş, uyarıları önemsememiş, İsmet İnönü’nün uyarılarını ciddiye almamış ve ”Öyle düşeceksiniz ki, sizi ben bile kurtaramam!” dediği olmuş, İnönü’nün çabalarına rağmen idamlara engel olamamıştı.

Daha sonra iktidarlar değişti ama siyasetçilerin aymazlıkları değişmedi.

Bu dönemlerde Osman Bölükbaşı, (1965) iktidarın borazanı durumuna gelen TRT’ye ”TIRT” adını takmış, lakabı TIRT Osman’a çıkmıştı. İktidardan çekinen sermayeyi, işadamlarının korkaklığını şu tümceyle yüzlerine vurmuştu:

“Ah benim aslan görünüşlü, tavşan yürekli büyük sermayem.”

O dönemlerde TRT tekti. Özel TV’ler, radyolar yoktu.

Bugün renkli gazeteler, yığınla TV kanalları var.

Ama özgür değil. Yandaş olamayanlar susturulmuş, susmaları bir yana vıcık vıcık yağa bulanmışlar. Bir iki gazete, bir iki TV Kanalı hariç hepsi iktidarın borazanı olmuşlar. Ama gelirleri iyi. Başbakanın gözüne girenler paraya para, itibara itibar demiyorlar.

Cumartesi gününün tüm gazeteleri Başbakanın Libya seferini yazıyorlardı. Başlıklar tek elden çıkmış gibi aynıydı.

Sözcü Gazetesi’nin ilk sayfasında Başbakanın lütfüne mazhar olan şanslı gazeteciler, başbakanın uçağında, huzurda huşu içinde, saygılı, sıkış sıkış başbakanı dinliyorlardı.

Yeni Şafak: Yusuf Ziya Cömert, Star: Mustafa Karaalioğlu, Sabah: Erdal Şafak, Zaman: Ekrem Dumanlı, Vakit: Hasan Karakaya, Bugün Erhan Başyurt, Hürriyet: Enis Berberoğlu, Vatan İsmail Yuvacam, Habertürk: en hızlı biatçılardan jöleli Yiğit Bulut.

Türkiye’de PKK askerleri, polisleri katlediyor, yandaşlar terör estiriyor, gazeteciler, yazarlar, bilim adamları, terörle canları pahasına savaşan, ABD kulluğuna hayır diyen Türk subayları, generalleri, bilim adamları, parti başkanları zincirli.

Dachau (Silivri) Toplama Kaplarında.

Devletin akil adamları, İstihbarat yetkilileri, hükümetin müsteşarları İmralı’da, Kandilde, Oslo’da PKK’ya ”Ben ettim sen etme” yakarışında.

Başbakan Libya’da, Mısır’da, Tunus’ta, Suriye’de sözüm ona Eşbaşkanlık göreviyle Arap Baharı yutturmacısıyla ABD’nin çıkarları için çabalamakta.

Anlı şanlı iktidara sadık Genel Yayın Yönetmenleri el pençe divan durmuş TIRT’lamaktalar.

Ya Türkiye?

Orası nereki?

Hani ozan ne döktürmüştü:

”Bir elinde cımbız

Bir elinde ayna

Umurlarında (mı)dünya…

Yıldız AKALIN

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.