TC BAŞBAKANI DAVUTOĞLU BERLİN’DE ÖNEMLİ MESAJLAR VERDİ(I)

ABONE OL
18:15 - 01/10/2020 18:15
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best
T.C. BAŞBAKANI DAVUTOĞLU BERLİN’DE ÖNEMLİ MESAJLAR VERDİ(I)


“Avni, herhangi bir yerde olay olduğunda orada ilk önce sen olacaksın.”


Almanya eski Cumhurbaşkanı sayın Christian Wulff’u koltuğundan eden “ İslâm Almanya’nın bir parçasıdır” sözünü, Wulf’un koltuğunu altından çeken Almanya Şansölyesi sayın Merkel söylüyor bugün. Hem de TC Başbakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun huzurunda. Dik durmak için güçlü olmak lazım diye beklemek zaman kaybıymış meğer. Güçlenmek, dik durulduğunda başlıyormuş demek ki.


Davutoğlu oldukça olumlu konular koydu hedefe. Hoca Ahmet Yesevi’yle çıktığı yola Şeyh Edebali’yle devam etti. Salon tam olarak dolmasa da coşkuluydu. İlk önce, T.C. Berlin Büyükelçisi Hüseyin Avni Karslıoğlu çıktı kürsüye. Hem de koşarak. Konuşması duygusaldı ve anlam yüklüydü:

“Sayın Başbakanım, Sayın Başbakan Yardımcım, Kıymetli Bakanlarım, Kıymetli Vatandaşlarım, Değerli Konuklar, Değerli Kardeşlerim ve Değerli Almancılarım. Ben gözü yaşlı bir büyükelçiyim. Buradaki çocukları görünce 55 yıl öncesine döndüm. ‘61 yılında geldik biz buraya bir Almancı olarak. Babamla geldik. Çünkü Türkiye’de demokrasi bitmişti. Demokrasiyi seven babam ve ailemiz başka diyarlarda yurt edinmek istediler. Ve geldik bu diyarlara. Konsolosluklarda itildik, kakıldık.

Türk konsolosluğunda iş yapmak bir diplomat için züldü o zamanlar. Bunlar işçi, nasıl olsa dövizini ödeyecek, parasını kazanacak ondan sonra da Türkiye’ye dönecek, beklenti buydu. Ancak öyle olmadı. Biraz önceki bu çocuklar gibi ben de arkadaş aradım. Ama bulamadım, yoktu, yalnızdım. Bir Alman aileyle büyüdüm. Çünkü işçiler, işçi Heim (yurt)larında kalıyordu. Konsolosluklarımız çok farklıydı.

Sayın Başbakanım, benim tayin emrimi siz vermiştiniz. “Aman Avni orada kardeşlerin var, onları sana emanet ediyorum, onlara iyi bak. Her bir işin hesabını senden sorarım” demiştiniz. Sayın Başbakanım hesap veriyorum:
Konsolosluklarımıza herkes gönül rahatlığıyla gelebiliyor ve bizler kollarımız açık bir şekilde onları kabul ediyoruz. Siz demiştiniz ki, “Avni, herhangi bir yerde olay olduğunda orada ilk önce sen olacaksın.”  Evet ben de öyle yapıyorum.
Burada maalesef bazı olaylar oldu. Yangınlarda insanlarımız öldü, oraya gittim, camilerimiz yandı, oraya gittim, Tuğçe kardeşimiz öldürüldü, oraya da gittim.

Ama biz Almanya’yla bütün bu acılara rağmen, bütün bu olanlara rağmen dostuz. Sizin de dediğiniz gibi, komşu olmayan, sınırı ortak olmayan, iki kardeş ülkeyiz biz. Buradaki insanlarımızın hepsi bunu söylüyor, ancak Almanlar anlayamıyorlar.
Bir vücutta iki yürek olur mu? Evet, buradaki vatandaşlarımızın hepsinin bir vücudunda iki yüreği var, birisi Almanya için çarpıyor, birisi Ankara için. Bunu Alman dostlarımız anlamakta zorlanıyorlar ama anlatacağız.
Bugün siz anlattınız ve bu dostluğun, bu kardeşliğin gelişmesi gerektiğine hepimiz inanıyoruz. En fazla siz inanıyorsunuz, çünkü en fazla siz bunu dile getiriyorsunuz. Bu çalışmalarınızdan bu gayretlerinizden dolayı ben de kardeşlerim de, buradaki vatandaşlarımız da size müteşekkiriz.

Buradaki vatandaşlarımız bu köprülerin, bu bağların güçlenmesini istiyor. Alman dostlarımız da bunu anlayacaktır. Büyük devletler büyük düşünür. Eminim Almanya’da büyük düşünecektir. Gençlik köprüleri kurarak, iş köprüleri kurarak bunu geliştireceğiz. Bugünkü toplantılarda bunu dile getirdiğiniz için, buraya geldiğiniz için size ve bakanlarınıza teşekkürlerimi sunuyorum. “

Değerlendirme notu:


1-UETD Berlin Başkanı Sinan Kaplan iyi bir organize yapmış, görevli olan gençler özverili çalıştılar, nezaketleriyle de gönül kazandılar.


2-Milletvekili Sayın Külünk, milletvekili olgunluğunun farkında olmayan bir vekil.  Müsamere çocukları gibi slogan provası yapmak onun işi değil. Öyle bir çalışmanın yapılmasına da gerek yok. Görevlendirilen belirli sayıda gençler öncülük yapsalar daha gür seda çıkar. Sahnedeki görevli delikanlı zaten o işin ehli.


2-UETD genel başkanı Süleyman Çelik’in o kadar uzun konuşma yapmasının gereğini anlayabilmiş değilim. Hitabet gücü de olmadığı için oldukça sıkıcı. Selamlama konuşması yapar ve başbakana söyleyeceklerini dosya olarak takdim edebilirdi.


3-Programın başlama saati 18.00 olarak ilan edildiği halde 2 saat gecikmeyle başlaması şık düşmedi.


4-Engelli bir kardeşimiz tekerlekli sandalyesi ile sahneye çıkarıldı ve onurlandırıldı. Engellilere sahip çıkıyoruz mesajı verildi. Güvenlik gerekçesi ile sahneye çıkması ve başbakanla kucaklaşması engellenmedi, hatta protokol müdürü salonun ortasına kadar gelerek bizzat kendisi alıp götürdü.


5- Kıyaslama yapmak için değil, ancak, bir meselenin tespitini yapmak için bu örneği verdim o engelli kardeşimiz alınmaz inşallah.

Türkiye dışında bin bir türlü zorluklara göğüs gererek (maddi, manevi ve siyasi), hizmet vermeye çalışan basın emekçilerine sivil toplum önderlerine aynı hoşgörü ile yaklaşılmıyor. Koruma görevlileri, protokol müdürleri söylenileni bile dinlemiyorlar. Çok sert bir şekilde, “yok kardeşim yasak” sözünden başka bir laf çıkmıyor ağızlarından. Şu iyi bilinmelidir ki; Türkiye dışındaki sivil toplum kuruluşları, basın emekçileri olmasalar, o programlar o salonlarda öylesine çoşkulu bir şekilde yapılamaz.

Mocca Dergisi’nin 20. Sayısını Sayın Başbakanımıza vermek istedim. Önce bir arkadaşımı görevlendirdim. Koruma görevlilerini aşamadı, geriye geldi. Biraz sonra ben gittim, kendimi tanıttım.  Koruma görevlileri bana da geçit vermedi. Ben ısrar edince içlerinden genç bir koruma görevlisi, protokol müdürüne sorayım dedi. Olumsuz cevapla geriye döndü. Protokol müdürüyle ben konuşayım dedim “olmaz” dediler. Rica ettim, o zaman bu dergiyi konuşmaya çıkmadan önce Başbakanımıza ulaştırıverin dedim, “hayır, sonra veririz, bize görevimizi mi öğreteceksin” dediler.

Bakın bu dergi konu itibariyle önemli bir dergidir, kapağına bakın, neyi kapak yapmışız okuyun lütfen dedim, dergiye bile bakmadılar. Bakmadılar ki, okusunlar.  Sonra içlerinden uzun boylu olanı aldı dergiyi elimden, “uzatma be kardeşim ben sonra veririm” dedi. Dergiyi aldı elimden aldı almasına da,  öyle bir büktü ki önümde, içim cız etti. İçimden, keşke vermeseydim dedim…

Alın teri var, emek var, duygu var inanç var, Türkiye var, tarih var o dergide, nasıl onu öyle paçavra gibi bükersin…

Devam edecek

Rüştü Kam

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.