TATİL İZLENİMLERİM

ABONE OL
19:01 - 01/10/2020 19:01
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Prag
Berlin’den sonra ilk durağımız Prag. Çok güzel bir şehir. Sanki açık hava müzesi. Tarihine sahip çıkan bu insanları ayakta alkışlıyorum. Bir gün kaldık Prag’da. Yanımda kızım Dilruba Hayrunnisa ve Oğlum Hureyre Mürsel Ahmet var. Fotoğrafları onlar çekiyor.

Belgrad
Prag’dan sonraki durağımız Belgrad. Otelde kaldık. Sabah ilk işimiz Belgrad kalesini ziyaret etmek oldu. Sırbistanlı bir genç bize rehberlik yaptı, ortak lisanımız İngilizce.
Düşündüm, yüksek sesle düşündüm, 600 sene bu topraklarda kalan Osmanlı; Portekizli gibi, İspanyalı gibi davransaydı şimdi buradaki ortak lisan Türkçe olacaktı. Gururlandım; çünkü, Ecdadım Osmanlı daha o günlerde bugünkü insan hakları savunucularına gerekli dersi vermi, dinlerinde ve dillerinde onları serbest bırakmış.

Üsküp
Tekrar yola koyulduk. Bu sefer Üsküp’teyiz. Osmanlı çarşısını gezdik. Osmanlı’dan kalan bakir bir çarşı burası. İstanbul’daki ve Bursa’daki kapalı çarşılara benziyor. İnsanları çok cana yakın. Murat Paşa Camii’ni sorduğumuz yaşlı bir Makedonya’lı Türk : ”Şuradan sola kıvıracaksın, sonra bir de sağa kıvıracaksın karşıda camiyi güreceksin” diye bize camiye giden yolu tarif etti. Bu tarif çok hoşumuza gitti ve bir hayli güldük.
Buradaki Camiler Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından restore ediliyormuş. Bu iş için görevlendirilen Rüstem Bulut usta ve Dr.Ercan Yılmaz anlattı bunları. Ekipte, nakkaş, hattat, müzehhip ve duvar ustası olmak üzere on kişi var. Buradan sonra Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin üstlendiği başka bir restorasyon görevi için Kosova’ya uçacaklarmış.
Vardar nehrinin ayırdığı şehrin bu tarafında Türkler öbür tarafında Makedonlar yaşıyor. Türklerin olduğu bölgeler oldukça bakımsız, öbür taraf ise ihtişam içerisinde.
Kosova’dan oraya gelip yerleşmiş olan Ali beyin lokantasında yemek yedik. O lokantaya bizi ilk uğradığımız döner lokantasının sahibi Abdullah bey gönderdi: ”Siz uzak yoldan geliyorsunuz, benim lokantamda sadece döner var, sulu emek isterseniz ben sizi başka bir lokantaya götüreyim” dedi ve bize mihmandarlık yaptı. Fatih’e İstanbul’un kapılarını açan ruh işte bu ruhtu. Yani kendinden önce kardeşini düşünme…
Herkese selamı var Ali beyin…
Onlar Türkiye ve Türk aşığı insanlar, aman Allah’ım ne kadar da cana yakınlar. Ali beyin kardeşi Kosava vaiziymiş, hoş sohbet bir insan, tanıştık, bizi kosovaya davet etti.
Yemekten ve arılması zor olan o insanların hoş sohbetinden sonra, Murat Paşa Camiinde öğle ile ikindi namazlarımızı cem ederek kıldık ve yola devam ettik.

Selanik
Selanik çok sıcak ve sıkıcı. Atatürk’ün doğduğu evi ziyaret edecektik ama, yola devam etmek daha iyi olacaktı. Biz iyi olanı tercih ettik. Alınan ortak karardan sonra soluğu Keşan’da aldık. Sabahın saat dördünde otelde istirahate çekildik.

Çanakkale
Gelibolu’ya geldiğimizde saat 10.00 olmuştu. Fatih Sultan Mehmet’in yaptırdığı kale kapısından içeriye girdik. Fransa’lı bir aileyle birlikte tuttuğumuz tercüman eşliğinde Namazgah tabyalarından başladık Çanakkale Şehitliği’ni gezmeye: Seyyid Onbaşı’nın Golyat’ı denizin dibine yollayışının destanı, Yahya Çavuş’un 63 gönüllü askerle İzlan’da askerlerini, toplarına tüfeklerine ve üstün askeri araç ve gereçlerine rağmen 10 saat boyunca Arıburnu’ndan çıkarma yapmalarına izin vermeyişinin destanı, Mustfa kemalin ve 57. Tümen komutanının Conk Bayırı’nda yazdığı destan ve daha niceleri…
Akşam saat onda Çanakkale ziyareti son buldu. Ama koşturmacayla son buldu. Vardığımız sonuç; Çanakkale anlatılmaz, yaşanır…

Tavsiyemdir
İzinlerini Türkiye’de geçirmek isteyen vatandaşlarımıza tavsiyemdir. Avrupa’yı neredeyse bir unçtan bir uca geçiyoruz. İçinden geçtiğiniz şehirleri gezip dolaşmanız size çok şeyler kazandıracaktır. Bundan emin olun. Geriye döndüğünüzde dostlarınıza anlatacağınız çok güzel şeyler olacaktır. Her sene izin dönüşü dostlarına Türkiye’deki evlerini yazlıklarını anlatmaktan sıkılmış olanlaradır benim sözüm, başkasına değil…

Denizli
Dönüşte sırada Selanik, Atina ve Roma var nasipse.
Ben şu anda Denizlide’yim. Dünyanın en güzel en samimi ve en içten insanları olan annemi ve babamı ziyaret ettim. Ellerini öptüm dualarını aldım. Ölmüş olan akrabalarımı mezarlarında ziyaret ettim ve onlar için dualar okudum. Özellikle genç yaşta aramızdan ayrılan ağabeyim İskender için dua ettim.
Bu günden sonra da dostlarımı ziyaret edeceğim. Bazı dostlar 30 senedenberi Kur’an halkasında bir araya geliyorlar her hafta Cumartesi akşamları, onlarla birlikte olmaya özen göstereceğim. Kuran meali okuyorlar ve ayetler üzerinde düşüncelerini belirtiyorlar, ne güzel. Allah Kur’an’ından ayırmasın…Amin.

Pamukkale Üniversitesi
Bugün(26.07.2010) annemi ve babamı Pamukkale Üniversitesi Hastanesine götürdüm. 7.30 da hastanede olmam gerektiğini söylediler, ben de öyle yaptım. Önce numara çektik. Daha sonra kayıt yaptırdık. 9.00 da muayene için doktor sırasına girdik. Doktorlar hiç gülmüyor. Doktoru görünce korkudan hastalığınızı unutuyorsunuz…Ben doktorun ”Hoşgeldiniz” deyip ayağa kalkacağını ve elimizi sıkacağını bekliyordum….Muayeneden sonra da ayağa kalkarak sağlıklı günler dileyeceğini sanıyordum… olmadı. 15 sene sonra izin için geldiğim ülkemde olup bitenler beni hayal kırıklığına uğratıyor.

Hastanız ayakta duramıyorsa tekerlekli sandelye savaşı başlıyor. Bulabilen kendisini şanslı olarak görüyor. Ben şanssız olanlardanım.

Sonra ”Neyiniz var?” diye sert bir tonlamayla karşılaşıyorsunuz. Nihayet reçete yazılıyor, doktorun, teşhisi ve protokol numarasını reçeteye yazması gerekiyor. Eğer teşhisi ve protolkol numarasını yazmayı unutmuşsa k; bizimki öyle oldu, eczaneden geriye dönüyorsunuz. Tekrar hastaneye gelip doktorun kapısında bekliyorsunuz o eksiklikleri tamamlatmak için.

Birşey daha var. Günde ancak bir tek hastalıktan dolayı muayene olabilirsiniz. Göz muayenesi oldunuzsa, arkasından cilt hastalığı için aynı gün ikinci bir muayene olamazsınız. Beş hastalığınız varsa ve köyden gelmişseniz beş gün otelde kalacaksınız demektir, Denizli’de yanında kalacak bir akrabanız yoksa.

Türkiye bu muamelelerin yapıldığı bir ülke olmayı hak etmiyor. Sağlık reformu yapıldığını söylüyorlar belki doğrudur ama. Bu yaşadıklarım Türkiye’ye ihanet olmalı…

Dört mevsimin yaşandığı bu ülke, birgün istenilen düzeye gelecektir inşallah.

Rüştü Kam

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.