TASMA

ABONE OL
18:52 - 01/10/2020 18:52
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Bekir Coşkun’un Paşa yazısı aslında bir Fabl yazısıydı.
Fabl, özgürlüğün kısıtlandığı, düşünceye zincir vurulma dönemlerinde düşünen insanların bulduğu bir başkaldırı şeklidir.
Eleştiremedikleri güçlüleri, kırmak istemedikleri ama yanlışlarını da onaylamadıkları dostlarını eleştirmek, daha doğrusu ders vermek için hayvanları konuşturarak söyleyemediklerini bir şekilde de olsa söyleyebilme becerisidir.
Aslında insanın, özellikle düşünen insanın düşüncesine set konulamayacağının örneğidir.
Düşünen insanın özgürlüğü elinden alınabilir, aç bırakılabilinir ama düşüncelerine zincir vurulamaz.

Düşünce susmaz.
Düşünce beyinde oluşur, yürekte can bulur.
Düşünen insana asla tasma takılamaz.
Başbakan bu yazıya fena takılmıştı.
Konuşurken boyun damarları şişiyor, göz bebekleri dışarıya fırlayacak gibi oluyor, hançeresini yırtarcasına bağırıyordu.
Yazının ordu paşasına, genelkurmay başkanı üzerine yazıldığına inanıyordu.
Oysa başbakan askeri, hele ordu paşalarından hoşlanmazdı.
12 Eylül’e karşıtlığı da dönme liberalleri safında tutması içindi.
Aslında AKP’yi iktidarda tutan, her istediğini yaptıran, muhalifleri kim olursa olsun bertaraf eden gücü 12 Eylül’ün yerleştirdiği yasaları ve kurumlarıdır.
Ilımlı muhafazakârların ”belki işimize yarar” düşüncesiyle değiştirmeyerek kendilerinin de yok olmasına neden olan aymazlıklarının sonucudur bu gün ki laçkalık.
AKP iktidarı değiştirmek istediği her yasayı 12 Eylül darbesinin ürünü diye sunmaya çalışır ama 12 Eylül darbesinin asıl kurumlarını, antidemokratik yasalarını canı gibi korur.
Aslında iktidarlarına can veren gücü o dönemin sağladığı baskıcı yasalardan alır.
O daha çok Amerikancıdırlar ve Amerikan askerini sever, sayarlar.
Türkiye’de her gün gencecik Mehmetler katledilirken ”askerlik yan gelip yatma yeri değildir”dediler.
Irakta Müslüman avına çıkan ABD askeri için kaygı duyan, dualar eden, gözyaşı döken Derviş Mehmed’in torunu hangi makamı işgal etmekteydi?
Irak’ta Türk askerinin başına çuval geçiren generali Türkiye’de törenle karşılamadılar mı?.
Benliğini kindar iç dünyasına kaptıran kişiler, devleti yönetme durumunda, sorumlu bir yöneticinin söyleyemeyeceği sözleri söylemekten sakınmazlar.
Örneğin basına öfkelenince:
“Bunları tasmalarından biz kurtardık. Bugüne kadar tasmaları ulusaldı, şimdi uluslararası” sözleriyle gazetecileri tasmalı-tasmasız diye sınıflandırdı.
Hangi gazeteciler?
Karen Fogg’un maaşlı liboşları mı?
Cemaatin sadık müritleri mi?
Bekir Coşkun, Mustafa Balbay, İlhan Selçuk, Engin Poyraz, Emin Çölaşan, Ruhat Mengü, Tuncay Özkan, Mine Kırıkkanat, Soner Yalçın ve daha üç, bilemediniz beş isim daha sayabiliriz. Kesinlikle bu isimleri vurgulamadı. Onlar tasma taksalardı, hapislerde, sürgünlerde, olmazlardı.
Kimini gazetesinden kovdurdular, kiminin programlarını kaldırdılar, kimini de Silivri’de etkisiz hale getirdiler.
Racon kesilmişti.
Ya biat edeceksin, ya da bertaraf olacaksın.
Yeni Şafak, yazarı Ali Akel, başbakanı eleştirecek oldu, on altı yıl çalıştığı gazeteden kovuldu.
Biat etmeyenlerin boyunlarına tasma taktıramadılar ama kalemlerine zincir, ayaklarına pranga taktılar.
O zaman tasmalıları başka kapıda arayacaksın.
Tasma gücü ellerinde tutanlarca takılır. Medyada tasmanın maddi bedeli vardır.
Tasmalı gazeteciler daha çok demokrasiye şaşı bakan, her türlü sömürüye ram olan ülkelerde daha çok görülür.
Tasma gönüllülük işidir. Ama önemli getirisi vardır.
Hak etmediği yerlere gelir. Genel yayın yönetmenliği, program yönetmeni, devlet televizyonlarında, yandaş medyada meddahlık yaparak yeşil dolarlarla dünyalıklarını garantilerler.
Medyada hak etmediği seviyeye gelmek için gazetenin sahibinin kalemli fedaisi olacak. Cemaat medyasındaysa şeyhinin sadık müridi olacak. İktidara karşıt tek satır bile yazamaz. Hele kendi düşüncesini yazmaya kalkınca kapı önüne konur.
Demokrasi tiyatrosunda rol kesenler, iktidarın her söylediğini kesintisiz verirler. Konuşma aralarında öksürüklerini, aksırıklarını bile keramet diye sunarlar.
Muhalefetin sözlerini cımbızla seçer, karıştırır, kısaltır. Okuyan, dinleyen ne söylendiğini anlayamaz.
Bazıları parayı verenin düdüğünü çalar. Bugün yerden yere vurduğu siyasetçinin önünde yarın secdeye varabilir.
Bazı günler, boynundaki tasmayı unutur bilinçaltındakini söylemeye, yazmaya kalkınca kendini kapı önünde bulur. Bazılarının özür dilemesi fayda getirmez. Tasması çıkarılıp doğaya salınır. Ama yıllarının alışkanlığı doğal ortama uyumu olanaksızdır. Kuyruğunu kısar başka bir güçlünün tasmasını aramaya koyulur.
Zorbalar, diktatörler yalnızca kendi isteğinin, yaptıklarının onaylanmasını ister.
O nedenle özgür düşüncenin düşmanıdır.
Tasma zorbanın yanında taşıdığı vazgeçilmez aygıttır.
Tasma sadece medyaya özgün değildir.
Diktanın yönettiği, demokrasinin rafa kaldırıldığı ülkelerde daha çok görülür.
Bürokraside, yargıda, sporda, siyasette vardır.
İktidarını güçlü ülkelere borçlu olanlar, siyasetini o güçlerin dikte ettiği şekilde yürütenlerin de boyunlarındaki tasma nedeniyle kendi ülkelerinin değil o ülkelerin çıkarlarını savunurlar.
Tasma bağımlılığın sembolüdür.
Ey uluslararası tasmalılar!
Size söylendi bu sözler.
O yeşil dolarların hatırına susacaksınız, biliyoruz.
Ama ileride bu utanç sadece sizin değil, çocuklarınızın da yakalarına yapışacak.
Tasmalarınız da müzelerde gösterilecek.
İbret alınsın diye!

Yıldız AKALIN

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.