TARİHTEN DERS ALMA ZAMANIDIR

ABONE OL
11:55 - 23/10/2020 11:55
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Biz ulusça tarihimizle övünmeyi pek severiz. Okullarda okutulan tarih derslerinin özellikle Osmanlının kuruluş ve yükseliş devirlerindeki fütuhatı bizi gururlandırır, göğsümüzü kabartır. Sonra 1683 II. Viyana Kuşatması gelir. Viyana’ya kadar gelmekten memnunuzdur da, sonrasındaki hızlı gerileme ile ilgili konulardan hiç mi hiç hoşlanmayız. Osmanlının toprak kaybı, iç çalkantıları ve bir türlü Avrupa’da başlayan “aydınlanmadan” nasibini alamaması ve sonunda da yıkılıp gitmesi hoşumuza gitmeyen konular olduğu için es geçmeyi yeğleriz. Çünkü 17. yüzyıla kadar olan tarihimiz gururumuzu okşar, sonrası tatsız ve iç karartıcı gelir bize.

1853 – 1856 Osmanlı-Rus Harbi, Kırım Savaşı olarak da bilinir. Osmanlı Devleti bu savaş nedeniyle ilk kez Avrupa’nın büyük devletlerinden borç almak zorunda kalmıştır. Girdiği borç sarmalı yıkılışı hızlandırmıştır. İş bununla kalsa iyi. Savaş bitip de Paris’te bir barış konferansı toplanacağı vakit Osmanlı hükümeti haklı olarak bu konferans masasında yer almak istemiştir. İstemiştir de, aldığı yanıt bugün için de ibretliktir. İngiltere ve Fransa Osmanlı Devletinin konferansa katılabilmesi için “azınlıklarına yeni haklar” verilmesini ön koşul olarak ileri sürmüştür. Bu, son dönem Osmanlı tarihinin önemli kilometre taşlarından biridir. Sırf bu konferansa taraf olabilmek için 1856’da tebaanın Hıristiyan unsurlarının konumunu farklı bir düzleme taşıyan Islahat Fermanı çıkarılmış ve geleneksel “millet” sistemi içindeki Türk ve Müslüman olmayan unsurlar bundan böyle gelişmekte olan “azınlık” hukuku kapsamında ele alınmaya başlamıştır. Islahat Fermanı, Avrupa’nın Osmanlı Devletinin bu denli iç işlerine müdahalesinin belki de miladıdır. Sonu malum. Devlet yıkılmış ve ulusumuz Mustafa Kemal’in önderliğinde küllerinden yeniden doğmuş, yeni ve herkesi kucaklayan Cumhuriyet kurulmuştur.

Şimdi bugünümüze bakınca tıpkı 1856’daki dayatmalara benzeyen talepler, zorlamalar, kabul edilmesi mümkün görülmeyen koşullar ve mızıkçılıklar Avrupa Birliği ile olan ilişkilerimizin gündeminden düşmüyor. Bırakın AB’yi, ülkede etnik ayrışma yaratan, post-modern saçmalıkların zayıf temelleri üzerine inşa edilmiş görüşlerini tek doğru olarak sunan bir kesim öteden beri aslında ittifaklarının üyesi olduğumuz batı ülkelerinden şu veya bu şekilde destek alıyor. Bu arada Cumhuriyet düşüncesinin etnik farklılık tanımayacağı realitesinin üstü örtülüyor ve kendi içindeki farklılıklara hoşgörü göstermeyenler bizi bilmem kaç parçaya bölünmüş olarak görmek istediklerini saklamıyorlar. Çocukların eline verilen Molotof kokteylleri, sadece belediye otobüsünde evine gitmek isterken haince yakılan yavrumuzu değil, aynı zamanda yüreklerimizi kavuruyor. Çocuklar oraya buraya saldırtıldıkça hiçbir zaman Cumhuriyetin çağdaş düşünce sistemini benimseyememiş olan feodal kafa sözde demokrat tavırlarıyla dışarıdan gelen desteğin de keyfiyle ve içerideki pek renkli ve bilgili (!) medyamızın fondaki acayip müzikleri eşliğinde ayrışmayı, şimdiye kadar tanımadığımız husumeti ve üzerimize gelmekte olan yeni acıları savunuyor. Yeni “ıslahat fermanları” talepleri, yeni ödün çığlıkları ve sonuçta Cumhuriyetimizin çatırdama sesleri; bu kafanın ve onu destekleyen bazı kafasızların gündemi işte bundan ibaret.

Osmanlının yıkılış dönemini pek bilmeyiz. Bilmek de istemeyiz. 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması neyin başlangıcıdır? 1833 Hünkâr İskelesi Antlaşması ne anlama geliyor? 1839 Baltalimanı Antlaşması ile bugünkü Gümrük Birliği arasındaki benzerlikler nelerdir? 1856 Islahat Fermanı ile AB Ortaklık Anlaşmasında, İlerleme Raporlarında ne gibi benzerlikler vardır? Bunları bilmeden acaba günümüzü nasıl doğru yorumlayacağız, doğrusu ben pek mümkün görmüyorum.

Herkese barış ve huzur dolu bir hafta dilerim.

Dr. O. Can Ünver

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.