TARİHİN CİLVESİ..!

ABONE OL
11:54 - 23/10/2020 11:54
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

 Değerli ha-ber.com okurları.. Öyle olaylar olur ki, değişik ülkelerde, değişik dallardaki insanları belli bir çizgide buluşturur… Geçtiğimiz hafta Türk dünyası iki çok ama çok önemli iki insanını kaybetti…

KKTC kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ve Türk futbolunun efsane ismi Lefter Küçükandonyadis… Bu iki insan hayatları boyunca bir tek şeye inandılar, bir tek şey için çalıştılar, didindiler. Onları bir araya getiren faktör, aslında bugün milyonlarca Türk’e örnek olabilecek bir olgun. Ayrıca; Anadolu toprakları üzerinde yaşayan ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı oldukları halde bu gerçekleri reddeden, görmek istemeyenlere öncelikle örnek olabilecek bir faktör. Türk olmak, kendini Türk hissetmek..! Türk olmayı asla ve asla kan bağına bağlamayan, yani kafatasçı bir zihniyete asla prim vermeyen bir Türk olmak hissi..! Bu iki insanın kendilerini Türk hissetmelerinin tarihini küçük hikâyelerle anlamaya ve anlatmaya çalışalım.
Önce Lefter Küçükandonyadis.. Önce o, çünkü onun tarih sahnesine çıkıp Türkün, Türkiye’nin çıkarları için mücadelesi Rauf Denktaş’tan önce başlar…
Fenerbahçe’nin genç ve kabiliyetli futbolcusu Lefter milli takıma seçilir… Kadere bakın ki, ilk milli maçı Atina’da ve Yunanistan’a karşı… Milli takım Atina’ya ayak bastığı andan itibaren Yunan basınının tüm projektörleri Lefter’in üzerine çevrilir… Her yakaladıkları yerde şu soruları sorarlar…
“Kendini ne gibi hissediyorsun..? Türk gibi mi, yoksa Rum gibi mi..?” ( Babası Rum annesi Türk’tür ) Lefter’de, her seferinde çok net ve asla yanlış anlamalara neden olmayacak bir açıklıkla cevap verir… “Ben Türkiye’de doğdum ve büyüdüm… Buraya da Türk Milli takımının formasını şerefle taşımaya geldim..!” Bir süre sonra istedikleri cevabı asla alamayacaklarını anlayan Yunan gazeteciler soruyu değiştirirler.
” Bu maç sizce nasıl, hangi sonuçla biter..? ” Leter’in cevabı yine hep aynıdır..” Üç bir bizim galibiyetimizle biter ve golleri de Ahmet, Mehmet ve bir de ben atarız, centilmenliğe uysun diye de bir gol yeriz..! ” Bu cevaplar, Yunan kamuoyunda adeta şok etkisi yapar… Nasıl olur da babası İstanbullu bir Rum olan insan kendisini Türk hisseder..? Tabii; basının abartılı bir biçimde ve çeşitli olumsuz yorumlarla verdikleri bu haberler Yunanlıları da çok sinirlendirir… Maç başlamadan önce okunan milli marşlar sırasında Türk İstiklal Maşı büyük bir ıslak tufanı altında söylenir… Aynı Berlin’de oynanan Almanya-Türkiye milli maçında, densiz ve milli onurdan yoksun Türk seyircilerin yaptığı gibi… Çünkü; milli varlığına ve milli simgelerine saygı bekleyen halklar, öncelikle başkalarının milli onurlarına saygı göstermelidirler. Derken maç başlar. Tüm Yunanlı oyuncular Lefter’i kollamaktadırlar. Tekme üzerine tekme ve Lefter’e atılan her tekme, tribünlerden büyük alkış almaktadır. Bütün bunlara rağmen Lefter bir gol atar ve maç gerçekten onun önceden söylediği gibi üç bir biter.. Gölleri de, onun önceden söylediği kişiler atarlar..
Tarih 1956, yer İstanbul ve 6-7 Eylül olayları… Rumlara ait tüm dükkânlar ve iş yerleri yıkılır, yakılır, Rumlar sokağa çıkamayacak hale getirilir. Bir grup densiz de, Büyükada’da Lefter’in evini basmaya yeltenir. Lefter elinde büyük bir Türk bayrağı ile balkona çıkar ve şöyle bağırır..” Dağılın ulan.. Ben hepinizden daha Türküm ve bu şanlı bayrağı defalarca yabancılara karşı göğsümde şerefle taşıdım..! ” Densizler biraz kendilerine gelirler ve çevreden de gelen itiraz sesleri üzerine, evden uzaklaşmaya başlarlar..
Kıbrıs’ta, İngiliz devletinin güvencesi..! Ve İngiliz askeri ile polisinin koruması..! Altında yaşayan Türkler, Rum saldırılarına İngilizlerin hiç müdahale etmemeleri üzerine aralarında birleşirler ve direniş kuvvetleri oluşturmaya başlarlar. Başlarında da, Kıbrıs Türklerinin efsanevi lideri Dr. Fazıl Küçük bulunmaktadır. Yanında da, İngiltere’de okulunu bitirip Kıbrıs’a dönmüş olan genç bir adam. Rauf Denktaş. Bu Türk direnişine karşı Rumlar da birleşerek saldırılarını organize bir şekle dönüştürürler. Başlarında da, generalliği kendinden menkul bir general bulunmaktadır. General Grivas.. Artık Rum saldırıları dayanılmaz bir hal almıştır. Türkiye’de adaya gizli, gizli Türk subaylarını göndererek, Türk direnişçilere askerlik bilgileri vermeye ve onları organize etmeğe başlamıştır. Mücahitler..! Olayların bu aşamaya gelmesinde büyük sorumluluk taşıyan İngiltere, ABD’nin de baskısı ile, bir barış konferansı düzenler. Görüşmeler sonucunda ve Türkiye + Yunanistan + İngiltere garantörlüğünde, ünlü Londra Anlaşması imzalanır. Bu anlaşmaya göre kurulan, iki toplumlu Kıbrıs devletinin başına da Kıbrıs Baş Piskoposu Makarios getirilir. Adada İngiliz askeri varlığı sürmektedir ama olaylar ve katliamlar sürmektedir.
Dr. Fazıl Küçük ‘ün vefatından sonra ise Kıbrıs Türkünü tek başına Rauf Denktaş temsil etmektedir. Kanlı olaylar ve Rum saldırıları artarak sürer ve 1974 yılına gelinir. Bu sırada; Yunanistan’da, 1967 yılında yönetimi ele geçiren Albaylar Cuntası bulunmaktadır. Gizlice adaya Nikos Sampson adında bir çeteci gönderilir ve katliamlar düzenlenmeye başlanır. Katliamların önüne geçemeyen Baş Piskapos Makarios adadan kaçarak İngiltere’ye sığınır. Kanlı katliamlar İngiliz askerlerinin gözleri önünde devam etmektedir. Türkiye’de iktidarda Bülent Ecevit ve Necmettin Erbakan koalisyonu bulunmaktadır. Türk silahlı kuvvetleri gizli bir hazırlık içindedir. Hazırlıkların son aşmasına geldiğini öğrenen Ecevit, Londra’ya giderek, garantör olarak İngiliz’leri müdahalesini ister. İngilizler çekingen davranınca da, Londra’daki Türk Büyükelçiliğine telefon eden dönemin Dışişleri Bakanı Turan Güneş’e ünlü Ayşe tatile çıkabilir..! Mesajını verir ve 20 Temmuz sabaha karşı ” Kıbrıs Barış Harekâtı ” başlar. Tüm bunları yaşayan, büyük mücadele adamı Rauf Denktaş daha sonra yapılan tüm barış görüşmelerine de tanıklık ve başkanlık yapar. Rumlarla anlaşmanın mümkün olmadığını söyleye, söyleye 2004’de, adadaki Türkleri Kofi Anna Planı’na ” Evet ” dedirtebilmek için, bugün işbaşında bulunan Türk hükümetinin marifeti ile Devlet Başkanlığı makamından indirilir…
Ve bütün hayatını mücadeleye adayan büyük insanın kalbi artık yaşadıklarına dayanamaz hale gelmiştir.
Vefatının ardından, tüm Türk dünyası, samimi gözyaşları dökerken, bazı malum çevrelerin de Timsah Gözyaşları döktüklerine şahit olmaktayız.
Bir haftalık yas ilanı, olayların ve gelişmelerin aslını bilenleri kesmez.
Bu kadar söyleyelim ve yazalım, gerisi size ait değerli okurlar.
Kalın sağlıcakla efendim
 
M. Deniz Olcayto   

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.