TARAFSIZMIŞ

ABONE OL
18:00 - 01/10/2020 18:00
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

TARAFSIZMIŞ

Yeni CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 21 Mart 2018 tarihinde CNN Türk televizyonundaki bir programda; “Abdullah Bey esas olarak tarafsız cumhurbaşkanlığı yaptı. Zaman zaman eleştirdik ama olabildiğince tarafsız Cumhurbaşkanlığı yaptı. Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı dönemine saygı duyuyorum” diye konuştu.

Bu söz üzerine ne denilebilir? Bu sözü duyunca 2019 seçimlerinin de ülkemize yarar getirmeyeceği belli olmuştur, tıpkı 2014 seçimlerinde olduğu gibi. Anlaşılan şimdi farklı bir proje ile, yeni bir “tıpış tıpış” başlatılmak istenmektedir.

Abdullah Gül, 10 Aralık 1995 tarihli Milliyet gazetesinde yayımlanan röportajında, özellikle değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek “Türkiye’nin laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti” olduğuna ilişkin anayasanın ikinci maddesiyle değiştirilmesini yasaklayan maddelerin kaldırılması gerektiğini savunmuştur. Bu röportajında, “Biz İslamı hayat tarzı olarak görmek istiyoruz”, “Başörtüsü örneğinde olduğu gibi, Türkiye’de açık – gizli bir İslam düşmanlığı olduğuna inanıyoruz”, “Türkiye’de geçerli kanunlar arasında, İslama aykırı olan da var, olmayan da… Aykırı olanlar baskıdır. Baskı kalkacak. Bu hakkı kullanacağım. Halka bu imkânı vereceğim” gibi değerlendirmelerde bulunmuştur.

Refah Partisi ve Doğru Yol Partisi koalisyon hükümeti döneminde devlet bakanı olan Abdullah Gül’ün, kişisel harcamalarını Kalkınma Bankası’na ödettiği ortaya çıkmıştır. Abdullah Gül’ün usulsüz harcamaları, haciz yoluyla tahsil edilebilmiş ve faiziyle birlikte maaşından kesilerek zorla alınabilmiştir.

Abdullah Gül, kapatılan Refah Partisi’ne 1997 yılında hazine tarafından yapılan bir trilyon liralık yardımın, sahte belgelerle 71 il teşkilatına dağıtılmış gibi gösterildiği gerekçesiyle açılan “Kayıp Trilyon” davasında, Necmettin Erbakan ile birlikte sanıklar arasında yer almıştır. AKP’den milletvekili oluşuyla dokunulmazlık zırhına bürünen Gül’ün ceza yargılaması yapılamamıştır. Ancak aynı dosyanın sanığı olan eski başbakan Erbakan “özel evrakta sahtecilik” suçundan 2 yıl 4 ay 10 gün hapis cezası almış ve bu ceza nedeniyle de siyasi yasaklı hale gelmiştir. Bütün bunlara karşın Abdullah Gül’ün, “Kayıp Trilyon” davasından beraat ettiğini söylemesi ise hukuki açıdan yanlış olduğu gibi aynı zamanda ahlaksızlıktır. 

Abdullah Gül, 23 Kasım 2002 tarihinde Almanya’nın “Die Welt” gazetesine; “Türkiye’nin hedefi çok açıktır: AB üyesi olmak… Bunun ülkemizde demokrasinin ve ekonominin güçlenmesini sağlayacağını ummaktayız. Buna karşılık biz de AB’ye tam üye olarak kabul edilecek Türk Devletinin saydam, demokratik bir İslam Devleti olacağını taahhüt ediyoruz” demiştir. Abdullah Gül Dışişleri Bakanı iken, 24 Mayıs 2003 tarihinde Vatan Gazetesi’nden Sedat Sertoğlu’na verdiği röportajda şunları söylemiştir; ”Ben bu gezileri yapmadan önce, ABD Dışişleri Bakanı Powell ile iki sayfalık, dokuz maddelik bir plan üzerinde anlaştık. Ama ben her yaptığımı kalkıp açıklayamam ki. Powell, Suriye’ye giderken de benimle konuştu. Gizli olan bir sürü gelişme var.” Bazı basın kuruluşları bu anlaşmanın içeriğine ulaştı; anlaşmanın maddelerinde PKK terör örgütünün liderine ve üyelerine af çıkarılması ile siyaset yapmaları gibi kararlar vardı. Dışişleri Bakanlığı bu yayımları yalanlamadı. 
Abdullah Gül, Dışişleri Bakanlığı koltuğuna oturmasının hemen ardından yurtdışı temsilciliklerine gönderdiği kripto ile Milli Görüş ve Fethullah Gülen cemaati temsilcilerinin devlet protokolüne sokulmasını istemiştir. Abdullah Gül’ün eşi, türbanı nedeniyle Türkiye aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne dava açmış, ancak benzer bir davanın Türkiye lehine bittiği bilgisinin önceden alınması üzerine dilekçesini geri çekmiştir. Abdullah Gül, 15 Aralık 2005 tarihinde İngiliz The Guardian Gazetesi’ne “Cumhuriyet döneminin artık sonu geldi” demiştir.

Her fırsatta Atatürk ilke ve devrimlerine karşı olan böyle bir kişi, MHP’nin desteğiyle ülkenin en üst makamına seçtirilmiştir. Abdullah Gül, ülkenin en üst makamında yedi yıl kalmıştır ve bu süre içinde AKP’nin yaptığı anayasa değişiklikleri ve yasaların kaçını geri çevirmiştir? 886 yasanın dört tanesini veto eden biri Çankaya noteridir, tarafsız değildir. Eğitimdeki gericilikle ilgili 2008, yargıdaki siyasi vesayetle ilgili 2010 anayasa değişikliklerini imzalayan birine nasıl tarafsız denilebilir? Dini bayramlar dışında, ulusal bayramlarda sürekli hastalanan, laik cumhuriyete düşman birine nasıl saygı duyulabilir?

Exeter Üniversitesi’nde, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın bursuyla yüksek lisans eğitimi gören Abdullah Gül, 9 Kasım 2010 tarihinde Londra’da Chatham House tarafından ‘Yılın Devlet Adamı’ ödülünü, İngiltere Kraliçesi’nin elinden almıştır. Bu ödülü almasına, Kıbrıs’ta bütünleşmeye katkı sağlaması, Ermenistan açılımına destek vermesi ve Irak’taki çabaları gösterilmiştir. Emperyalist ABD Dışişleri Bakanlığı’nın internet sitesinde: “54 ülkenin liderini bizim bursumuzla yetiştirdik” diye bir yazı yayınlanmıştı. Ne acıdır ki bu listede Çankaya’nın noteri Abdullah Gül de bulunuyordu. Taksim Gezi Parkı olayları başladığında Abdullah Gül, İstanbul Valisi’ni arayarak “dağıtın” emrini veren ilk kişiydi. Tüm bunlara karşın yeni CHP genel başkanına, proje gereği olarak Abdullah Gül’ü “sağduyunun sesi” olarak parlatmak görevi verilmiştir. 

Şimdi yeni CHP genel başkanına sormak gerek, Abdullah Gül tarafsız mı görev yapmış, tüm siyasi hayatı tutarsızlıklarla dolu böyle birine nasıl övgüde bulunulabilir, nasıl saygı duyulabilir? Bu sözü söyleyen ve bu sözlere sessiz kalanların, tepki vermeyenlerin Atatürk’ün partisinde işleri yoktur. Proje kapsamında görev yapanların, Atatürk’ün partisinden ayrılmaları ve kendilerine uygun bir partiye gitmeleri gerekmektedir. Atatürk’ün partisini, Atatürkçü parti yapmadan, ülkemizin sorunlarını çözemeyeceğimiz bilinmelidir.

Suay Karaman

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.