ŞURADAN, BURADAN…

ABONE OL
11:55 - 23/10/2020 11:55
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

 Bu aralar, Almanya’da seçim rüzgarları eserken, Türkiye’de de bir açılım meltemi esmeye başladı…Bu çok önemli bir konu ve bu aşamada herkesin son derece dikkatli konuşması gerekmekte…Onun için bu konuya, gelişmeleri de bekleyerek, başka bir yazıda değinmeyi doğru buluyorum…Şimdilik dikkat çekmek istediğim gelişmelerin başka bir boyutu…Demokrasilerde, atılan adımların ülke yararına olduğu kadar o  adımı atan siyasi partiye de yarar, bir diğer değimi ile oy getirmesini, beklemek son derece doğal…Şimdi; son dönemlerin  gelişmelerine bir göz atalım…mart’taki yerel seçimlerin ardından, hiç bir zorlayıcı neden olmamasına rağmen, gerekli yasal düzenlemelerin yapılarak, yurt dışında yaşayan Türk vatandaşlarının, Türkiye’de 2011 yılındaki  genel seçimlerde oy kullanmalarının sağlanacağı gündeme geldi…Hem de Başbakan’ın ağzından…Ancak; her zaman olduğu gibi, gündem kısa sürede değişti, Ergenekon dalgaları, askeri personelin sivil mahkemelerde yargılanması falan derken, orta doğuda değişen dengeler ve gelişmelerin ardından, ortaya bir açılım konusu çıktı…Şimdi gidişata bakılırsa ortada şöyle bir tablo var…Gerçekten bu açılım, toplumun her kesimini bir miktar da olsa, tatmin edecek ve ortaklaşa kabul edilebilecek bir sonuca doğru yönelirse, ki samimi isteğimiz ve dileğimiz budur, bu olumlu havanın rüzgarını yelkenine dolduran iktidar, seçim barajını bir miktar düşüren yasal düzenlemeyi ivedilikle yaparak, erken seçime gidecektir…Siz olsanız aynı şeyi yapamaz mısınız…? O zaman da, aynı 1996’dan bu yana yapılan tüm seçimlerde olduğu gibi, zaman yetersizliğinden yasal düzenlemeler yapılamayacak ve bizlerin oy hakkı yine “Başka bir Vuslat”a kalacak…

Bir küçük ayrıntı…Eskiden bu konu ne zaman gündeme gelse, iktidardaki parti veya partiler ile soldaki partiler, kapalı kapılar ardında hep ” Ama ortada bir de Milli Görüş gerçeği var, çok dikkatli olmak lazım ” derlerdi…Eh: şimdi iktidar partisi, her ne kadar Milli Görüş gömleğini çıkarttım diyorsa da, gömleğin altındaki atlet aynen durduğuna göre, bu bakımdan sorun yok demektir…
Gelelim işin olumsuz yönüne… Allah korusun bu süreç, istenmeyen bir biçimde, açılım yerine saçılıma dönüşme eğilimine yönelirse, yine ufukta erken seçim gözükecek…Çünkü, bu durumda iktidar, kötü gidişin sorumluluğunu elinden geldiğince muhalefete yüklemeye çalışacaktır ama kendisinin de ciddi oranda oy kaybetmekte olduğunu görecektir…Muhtemel sonuç da, 10 % barajını değiştirmeden erken seçime gitmek olacaktır…Yani bizler yine, birinci şıktaki gerekçelerden ötürü beklemeye alınacağız…
Bu ikinci şık, gerek bizler ve gerekse Türkiye için, olabileceklerin en kötüsüdür…Çünkü; birinci şıkta bizler için, az da olsa bir ışık var…Seçim barajının düşürülmesi aşamasında, buradaki anlı, şanlı, etkili, yetkili sivil toplum kuruluşlarımız  devreye girerek, bu değişikliğin bir paket haline getirilmesi ve çıkacak yasaya, bizlerin oy hakkı konusunun da sokulmasını sağlayabilirler…Hatta bu konuda, ek olarak, AB platformunda da girişimler yapılabilir…Ve bu defa ” Ama orada da bir Kürt gerçeği var,çok dikkatli olmak lazım ” gerekçesi olmayacağı gibi, böyle bir gerekçe tam anlamı ile gülünç olur…
Şimdi gelelim, Almanların ” Kardinal Frage ” dedikleri, asıl soruya…
Bu girişimleri kim yapacak..? Hangi sivil toplum kuruluşu, hangi çatı organizasyonu veya o büyülü deyimi ile, Hangi Örgüt yapacak..? Böyle bir aşamaya gelindiğinde birçoğunun sürte (tapa-siper) gerisine yattığını göreceğiz ve muhtemelen işiteceğiniz gerekçeleri biz şimdiden sıralayalım…
” Efendim; biz kuruluş olarak zaten burada yaşayan insanlarımızın bulundukları ülkelerin siyasetinde ağırlık kazanmaları, buradaki demokratik hakları için çalışıyoruz, Türkiye bizim görev alanımız dışında kalmaktadır..” Doğru…Çünkü; burada yaşayan, hatta üyeleri olup aidat ödeyen ama hala Türk vatandaşı olan üyelerini, bir anda unutuverirler…” Özrü, kabahatinde büyük” örneğinde görüldüğü gibi, hem demokrasiden bahsederler, hem de bu evrensel kavram ve bir yerde hak olan konuyu ülke sınırları ile çerçevelemeye çalışırlar…Yutan yutar…Oysa ki; bu konuda kamuoyu yaratılması, sivil toplum kuruluşları ile basının el ele çalışması gerekir…İşte tam da burada, yani eski ve biraz da amiyane(argo) tabiri ile
” Zurnanın Zırt dediği yerde” ikinci asıl soru karşımıza çıkıyor…
Basın mı dediniz..? İçim elvermiyor ama…Nerede o basın..?
Haaa…Sahi… Unutmadan ekleyelim… Geçtiğimiz hafta Belçika’da, 31 yaşındaki Türk vatandaşı Mikail Tekin, trafik cezası yüzünden polisle tartıştığı için önce karakola alınıp, ardından hapse atılıyor, burada gördüğü işkence sonucu hayatını kaybediyor…Belçikalı savcı raporunda, fiziksel şiddete uğradığının tespit edildiğini belirtiyor….Sanırsınız ki, bizim basın kıyametleri kopardı, tüm AP üyesi Alman milletvekillerine bu rezilliğin hesabını sordu…Sadece gülüyorum, ama inanın çok acı gülüyorum ve hep aklıma Antalya cezaevinde yatan Marko olayı geliyor ve bu defa daha da acı gülüyorum…
Neyse… Her şeye rağmen enseyi karatmayalım, yarınlardan umut kesmeyelim…
Kalın sağlıcakla efendim…
 
M.Deniz Olcayto

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.