”ŞUNA BAK! KÜRT MÜDÜR, NEDİR?”

ABONE OL
19:02 - 01/10/2020 19:02
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Geçen hafta yazdıklarıma gelen iletiler beni bu yazıyı yazmaya zorladılar bir bakıma.

Yaşadığım; unutamadığım, canımı yakış sıralarına göre üç anımı paylaşmak istiyorum sizinle.

1982 yılının yaz tatili için Türkiye’yeye gittik. Kayınvalidem bizi İstanbul’da, kız kardeşinin evinde bekliyordu. Onu ve teyzemizi de alarak Bursa’ya hareket ettik. Darıca Limanı’nda arabalı vapur kuyruğuna girerek beklemeye başladık. 12 Eylül 1980 darbesinin üzerinden iki yıl geçmişti ve ülkenin her yerinde sıkıyönetim vardı. Önümüzde, hiç unutmuyorum, GZ – Güizburg plakalı, 420 SEL, beyaz bir Mercedes vardı. Bize göre daha genç bir çift ve iki çocuk oturuyordular arabada. Bir ara kayboldular. Onlar kaybolduktan bir süre sonra yol açıldı. Kuyrukta bekleyen arabalar ilerlemek zorundaydılar. Ama otomobilin sürücüsü yoktu meydanda. Bağırdım, kornaya bastım, diğer arabaların sürücüleri de vatandaşın arabasına gelmesi ve yolun açılması için ellerinden geleni yaptılar. Bulamadık, gelmedi. Ben de biraz geri giderek solladım onu, yol açıldı. Diğer arabalar da arkamdan geldiler. Mercedes yerinde kaldı. Biraz sonra arz-ı endam ettiler. Doğru bana geldiler. “Ben senin önündeydim. Ne olacak şimdi?” diye sordu bana genç adam. Benim yanıt vermeme fırsat kalmadı. Genç adamın eşi; ” Şuna bak! Kürt müdür, nedir?” dedi. Hani hep söylenir ya! İçim yandı. Sordum genç adama: “Kim bu hanım?”. “Eşim.” dedi. “Söyle eşine, arabaya girsin! Sana bir şey diyeceğim.” dedi. Eşi arabaya girdikten sonra ona, ” Evet Kürt’üm. Sana, “Benden önde olduğunu biliyorum. Eğer yol bulup gelebilirsen benden önce gir vapura!” diyecektim. Ama; şimdi, “Sıkıysa gel, önüme geç!” diyorum.” dedim. Ses tonum da yükselmiş olacak ki; unutmuyorum, bir yüzbaşı ve üç asker geldiler. Liman güvenliğinden sorumlu subaymış. Bana ne olup bittiğini sordu. Yanıt vermeme kalmadan limandaki çınar ağacının altında kuruyemiş satan biri ayağa kalktı. Subaya bir kimlik gösterdi. Beni işaret ederek, ” Olayın tanığıyım. Bu arkadaş haklı.” dedi. Yüzbaşı benim arabamın hangisi olduğunu sordu. Gösterdim. Askerlere, ” Bu arabanın arkasından bir şerit çekin!” dedikten sonra diğer arabaların tümünü göstererek, ” Binin arabalarınıza, yukarıya kadar çıkın ve tek sıra, yeni bir kuyruk yapın!” dedi. Bu durumun Mercedes sürücüsü için hiç de hoş olmadığına siz de katılırsınız sanırım.

Oğlum daha 1,5 – 2 yaşlarındaydı. İstanbul’a eşimin anne ve babasına gitmiştik. Kayınvalidem; ” Çocuklar için eşofman tipi bir pijama çıkmış. Çok hoşuma gidiyor. Dışarı çıkarsanız bir de ona alın!” dedi. Taksim’e çıktık eşimle. Çocuklara giysiler satan bir dükkâna uğradık. Ne almak istediğimizi söyledik. Satıcı çeşitli renklerde çıkardı aradığımız pijamadan.
” Beğenmedim.” dedim ben. “Nesini beğenmediniz beyefendi?” diye sordu satıcı. Ben de,
” Ben Kürt’üm. Kırmızıyı severim. Kırmızı olsa alırdım.” diye yanıtladım. Yüzüme şaşkık şakın bakarak satıcı, ” Estağfurullah abi!” dedi bana. Kürt olmak bir ayıp olmalıydı onun için ki;
” Estağfurullah!” dedirtmişti ona.

Bizim köyümüz Türk, Kürt ve Bulgaristan göçmenlerinin bir arada yaşadıkları bir Akdeniz köyüdür. Ben; köyde yaşayan Kürtlerin çocuklarından biriyim. Köyün Kürtlerinin tümü akrabadırlar. Üç amcam, bir halam, babamın dayısı, halamın kocasının sülalesi köyün Kürtleridirler. Köyümüzde okulun açıldığı ilk yıl köye atanan öğretmen bizi, Kürtlerin çocuklarını, her gün kara tahtanın önüne dizer ve sorardı:

” Kürt müsünüz, Türk müsünüz?”
Sorunun yanıtını da ezberletmişti:
” Kürt’üz ama öğretmenim, Türklüğümüz daha fazladır.

Bu; aslında, bugün geldiğimiz noktanın da bir özetidir. Biz; bu ülkede Kürt sözcüğünün karda yürürken postalın çıkardığı kart kurt sesinden kaynaklandığını saçmalayan ÇAKMA ATATÜRKLER de gördük behemahal, Kurmançi sözcüğünü Mançurya kurdu olarak Türkçe’ye çeviren aklı evveller de.

Sözün özü: ” NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE!”

Hasan Arslan
Türkçe Öğretmeni

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.