ŞU İZMİRİN ŞEN ÇOCUKLARI…

ABONE OL
11:46 - 23/10/2020 11:46
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

ŞU İZMİRİN ŞEN ÇOCUKLARI…

Eleştirmek için yazı yazmak işin kolay tarafı.
Ancak yapılan tespitleri de eleştiri olarak görmek yanlış.
Bilindiği gibi İzmir son yıllarda oldukça büyük bir göç aldı. 
İzmir’e göçenlerin büyük kısmı emekliler, çocuklarını daha özgür bir ortamda yetiştirmeyi düşünenler ve elbette iş arayanlar teşkil ediyor. 
Burada iş arayanları ve emeklileri bir kenara koyalım. Bunu anlamak mümkün.
 İzmir’in; “daha özgür bir kent olduğunu”  düşünenleri incelemek lazım. 
Oysa İzmir’in diğer kentlerden tek farkı daha sıcak olması, genç kızların ve kadınların sere serpe gezmeleri, bu manzaraya alışkın olan erkek kitlesinin dönüp bakmaması, sade vatandaşın da bunu yadırgamamasıdır. 
Giyim kuşam özgürlüğünün yanında İzmir’de sokakta da bira içseniz kimsenin sizi rahatsız etmemesidir.
Giderek çoğalan muhafazakar kesim ise, erkenden eve çekildiği için gece kordonda, deniz kenarında pek görülmüyor. İşin daha tuhafı Suriyeli göçmenler bile çevrenin etkisi ile daha rahat giyinip daha rahat hareket ediyorlar.  Deniz kenarlarında çıplak iken sadece konuşmalarından onları ayırt edebiliyorsunuz. 
Bu nedenle çoğumuz İzmir’in şen çocuklar ülkesi olduğunu sanıyoruz. Oysa sosyal sorunlar ve yaşam zorlukları, gelir düzeyinin düşmesine bağlı olarak İzmir’i de olumsuz etkilemiş durumda. 
Maalesef, Anadolu’da bazı yerleşim yerlerinde işler tamamen tersine dönmüş. 
Kendilerinden olmayanlar ile konuşmayan, onları komşuluğa kabul etmeyen, dualara veya cemaat toplantılarına katılmayanlar ikinci sınıf vatandaş olmuşlar. 
Bir yanda dert ve sıkıntılarını tam bir teslimiyetçilik ve boş vermişlikle karşılayan, yarın Allah büyük diyen, yaşadığı günü değerlendiren bir düşünce tarzı, öte yanda başına gelen veya geleceklerden ötürü Allah’a sığınan, zamanını dua ve zikre adayan, eğlenmeyi, gezmeyi günah sayan, sadece cemaat gezileri ile mezarlıkları, türbeleri, camileri dolaşan bir kitle oluştu. 
Biz her iki guruba da vatandaş diyoruz. 
Birde bunların dışında akıllarını ülke meselelerine yoran, günümüz teknolojisini insan yararına kullanmak gerektiğini belirten, açıkçası yukarıda ki tarifte sözü edilen her iki anlayışta ki yanlışı göstermeye çalışan bir kitle var. 
Doğrusu;
Bir tarafta ahlaki ve dini kuralları yok sayan, gününü gün eden, kazandığı paranın nereden geldiğine aldırmayanlara ve kocasına-hocasına bende olmuş, cenneti kazanmak için gece gündüz başını secdeden kaldırmayan, kızını okutmak yerine bir ehli Müslim ile evlendirmeyi yeğleyenlere acıyorum.
Yabancılar ülkeyi bitirmek için en çok inandığımız değerleri yok ettiler veya yeniden düzenlediler. 
Her zaman diyorum. 
Yerli ve Milli olmayan hiçbir şeyin bize faydası yoktur. 
Bir zamanlar bizim kendi tütünümüzden imal edilen sigaralarımız, içim sertliğine göre markalarımız vardı. Birinciler, Bafra’lar, Baharlar, Yenice’ler, Bitlisler bunlardan bir kaçı idi. 
Önce kendi tütünümüzü sağlığa zararlı olduğu gerekçesi ile yasakladılar. 
Sonra kendi markalarını satışa sundular. 
Allahtan Rakı’nın karşılığı Avrupa’da yokta, farklı markalarla karşımıza çıkamadılar.  
Yeni Rakı’nın, Tekirdağ’ın adını değiştirselerdi kimse almazdı.
Hepimiz biliyoruz ki; bazı zararlı alışkanlıklara (Avrupa’da içki ve sigara hafif zararlı alışkanlık olarak kabul görüyor) müptela olanlar bunu bırakamıyorlar.  O nedenle de bu sektörleri kaybeden ülkemiz, müptelaları kazananlar ise yabancı sermaye sahipleri oldu. 
Umarım; kafasını kuma gömen ve eğitimi sadece dini eğitim olarak gören yobaz eğitimci tayfası, Çin seddinin yerini bile bilmeyen bir nesil yetiştirdiklerinin farkına varırlar da yanlıştan dönerler.
Yoksa yakında Türkiye’yi İstanbul veya Ankara olarak tarif edenlerle karşılaşmamız işten bile değildir.

Taner TÜMERDİRİM
[email protected]

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.