SORMA OLANAĞI BULSAYDIM

ABONE OL
18:58 - 01/10/2020 18:58
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı dün, 27 Şubat Pazar günü, Almanya’ya geldi.
Hem de ne geliş!
III. Viyana Kuşatmasına çıkıyor sanırsın.

Reklamlar… Reklamlar… Reklamlar…
Ana Muhalefet’in Genel Başkanı geri kalır mı? O da Londra’yı kuşatacak!
Reklamlar… Reklamlar… Reklamlar…
Bu ne tanrı aşkına?
Basit! Hem de çok basit!
Düzeysiz!
Neyse… Ben konuma geleyim.
Başbakanın Almanya ziyareti sırasında soru sorma olanağım olsaydı sorardım ona:

“Sayın Başbakan! İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığınız sırasında oğullarınızdan biri, hangisi olduğu önemli değil, biri işte, ehliyetsiz araba kullanırken ses sanatçısı Sevim Çağlayan’a çarpmış ve ölümüne neden olmuştu. Bırakın ceza almayı, tutuklanmadı bile. Bunu nasıl sağladınız?”
Sorardım ona:
“Sayın Başbakan! Genel Başkan yardımcılarınızdan Dişli ve Fırat’ın yolsuzluk yaptıkları kanıtlanmasına karşın onları neden hâlâ partinizde tutuyorsunuz?”
Sorardım ona:
“Sayın Başbakan! Son yerel seçimlerde partinizin Ankara Büyük Şehir Belediye Başkanı adayını açıklamayı beklettiniz. Sayısını sizin de bilmediğinizi sandığım yurtdışı gezilerinizden birine çıkarken İ. Melih Gökçek Esenboğa’ya, sizi yolcu etmeye geldi. Onunla, baş başa, VIP ( Çok Ünlü Kişiler tamlamasının İngilizcesi. O nedenle Bekir Coşkun ona “ÇÜK” diyor.) salonunda uzunca bir görüşme yaptınız ve hemen ardından Ankara adayınızın İ. Melih Göçek olduğunuzu açıkladınız. Onunla baş başa ne konuştuğunuzu, onun sizi nasıl ve neyle inandırdığını, aranızda geçen konuşma devlet sırrı değilse, bize de söyleyecek cesaretiniz var mı?”
Sorardım ona:
“Eski Genel Kurmay Başkanı Hilmi Özkök’e “Hocam!” diye seslenmenizin dünyaya aynı pencereden bakmakla ilişkili siyasi bir nedeni var mı?”
Sorardım ona:
“27 Nisan’da kendisinin “Ben yazdım!” dediği elektronik muhtıranın kalemşörü Eski Genel Kurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’la Dolmabahçe’de yaptığınız baş başa görüşme devlet sırrı mı ki; onu kimselere söylememeye, birlikte mezara götürmeye karar verdiniz, ama buna karşın neden Büyükanıt paşa(!)ya aba altından sopa gösterme zorunda da saydınız kendinizi?”
Sorardım ona:
“12 Eylül Halk oylaması sırasında alanlarda “İhtilâlcılardan hesap soracağız.” demenize karşın bugüne değin ne onlardan ne de size muhtıra verdiğini açıkça söyleyerek suçunu kabul ve ilan eden paşadan hesap sordunuz. Neden?”
Sorardım ona:
“Zenginliğinizin kaynağını soranlara önce “Oğlumun sünnetinde gelen takılar!…” dediniz, sonra ticaretle uğraştığınızı söylediniz. Dünyanın en zengin siyaset adamları sıralamasında ilk ona girdiğiniz konusunda haberler var. Gerçekten çok merak ediyorum, bağışlayın ama; bu değirmenin suyu nereden geliyor?”
Sorardım ona:
“Savcısı olduğunuzu söylediğiniz Ergenokon konusunda, bir yığın başka insan arasında işleri gazetecilik ve haber yapmak olanlar da var. Haber yapmak için topladıkları bilgi ve belgeleri suç kanıtı sayarak onları Silivri’ye gönderdiniz diğer savcılarla. Tutukluluk süreleri üç yıla ulaştı bu insanların. Kimilerinin ağır hastalıklarının bakımına, kimilerinin babalarının cenaze törenlerine katılmalarına bilen izin vermediniz. Yargılama sonunda aklanırlarsa bu insanlar bu haksızlığı ve bu insanlık dışı tutumu nasıl açıklayacaksınız?”
Sorardım ona:
“Hizbullah’ın canavarlarını salıvererek yurtdışına kaçmalarına olanak yaratırken bu yurtseverlerin hapislerde çürütülmelerine nasıl bir kılıf bulacaksınız?”
Sorardım ona:
“Ağzı salyalı kara yobazların hunharca katlettikleri Uğur Mumcu’nun özdeyiş anlamı kazanan “Bilgi sahibi olunmadan düşünce sahibi olunmaz!” sözünü, kendi konumunuzu da dikkate alarak, nasıl yorumlarsınız?”
Sorardım ona
“Deniz Feneri e.V. sanıklarının suçları kesinlik kazandı ve cezalandırıldılar. Kararı veren Alman yargıçlar suçluların Türkiye’de kimlerle işbirliği yaptıklarını saptadılar ve adlarını Türkiye’deki ilgili katman ve kişilere de ulaştırdılar. Ancak; Ergenekon konusunda yıldırım hızı sergileyen savcılar, her nedense, ne soruşturma başlattılar ne de dava açtılar. Bu durum; onların arasında akrabalık kurduğunuz kişilerin adlarının da bulunması, savcıların ipe un sermelerinin nedeni olabilir mi?”
Sorardım ona, salt kafamda herhangi bir soru işareti kalmasın diye:
“İtalya Başbakanı Berlusconi, Rusya Başbakanı Putın ve sizin iş ortaklığınız var mı? Bu ortaklık tüketicilerin en pahalı doğalgazı kullanmalarının nedeni olabilir mi?”
Daha neler sorardım, neler…
Ama; ne bana ne de benim gibi düşünenlere bu soruları sorma olanağı vermeyecek kadar kurnazdır o.
O; yandaş kanallarda, yandaş, fırdöndü gazetecilerin önüne oturur. Onlara “çanak sorular” sorma olanağı tanır. O sorulara, ezbere yalayıp yuttuğu, olmazsa sağında ve solundaki cam ekranlardaki hazır metinlerde yer alan yanıtlar verir.
Bunu bilmeyecek ne var?
Ben de amma safım ha!

Hasan Arslan
Türkçe Öğretmeni

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.