SON ELÇİ HZ. MUHAMMED IX

ABONE OL
18:58 - 01/10/2020 18:58
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

 Hendek Savaşı/Ahzap Savaşı -II- (29 Şevval 5 / 24 Ocak 627)

”Ya Resulallah! Biz şehirlerimizi, Fars topraklarına herhangi bir saldırının olmaması için surlarla, yüksek kale duvarlarıyla koruruz. Kale duvarı olmadığı zaman da, derin ve aşılması mümkün olmayan hendekler kazarak koruruz. Böylece savunma yaparız. Burada da bu bilinmeyen yöntemi uygulayarak Medine’yi koruyabiliriz, teklif olarak sunuyorum…”

Teklif kabul edildi. Herkesin kazacağı yer belirlendi. Gece gündüz çalışılarak hendek kısa zamanda tamamlandı.

Elçi bizzat kazı işine nezaret ediyor ve müzminleri şevklendirici konuşmalar yapıyor ve çalışanlara iltifatlar yağdırıyordu. Zaman zaman hendeğe inerek bizzat kazı işine yardım ettiği de oluyordu. ”Ya Resulallah! Siz istirahatınıza ve ibadetinize bakın. Biz sizin yerinize de çalışırız” diyenlere cevaben ”Ben de çalışarak sevabına iştirak etmek ve hissemi almak isterim. Sevaba ihtiyaç olduğunda ben sizden daha muhtacım ve güç bakımından da sizin gibi güçlüyüm” diyordu.

Zaman zaman da Abdullah b. Revaha’nın ”Allahım! Sen bize doğru yolu göstermemiş olsaydın, biz ne sadaka verebilir, ne de namaz kılabilirdik. Üzerimize gelen düşmana karşı da kalbimize sekinet indir, ayaklarımıza metanet ve sebat ver!” dizeleri ile sahabelerine şevk ve gayret veriyordu. Mü’minler de ”Hayatta oldukça Allah yolunda cihat etmek üzerimize borçtur. / Zira ki bizler bunun için Resulullah’a biat etmişiz” diyerek bütün güçleriyle hendek kazım işine devam ediyorlardı.

Kazı işlemi tamamlandı

Müslümanlar hendek kazma işini ibadet aşkıyla yapıyorlardı. En önemli ihtiyaçlarını gidermek için dahi peygamberimizden müsaade istiyorlardı. İzinsiz işlerinin başından bir dakika bile ayrılmıyorlardı. Ancak münafıklar hendek işini yavaşlatmak için ellerinden geleni geriye bırakmıyorlardı. Kazı işini ciddiye almıyorlardı, işimiz var diye kazı alanını sık sık terk ediyorlardı. Bunlar da yetmiyormuş gibi etraflarındaki diğer insanları da etkilemeye çalışıyorlardı. Yüce Allah onların bu durumlarını Kur’ân-ı Kerimde şöyle anlatır:

”Mü’minler öyle kimselerdir ki, Allah’a ve Resulüne kesinlikle iman ederler ve onunla beraber toplu olarak bir iş yaptıkları zaman ondan izin almadan işlerinin başından ayrılmazlar. Ey resulüm! Sen de senden izin isteyenlerden dilediğine izin ver ve onlar için Allah’tan bağışlanma dile. Şüphesiz Allah çokça bağışlayan ve çok merhamet edendir.
Ey mü’minler! Sizler de birbirinizi çağırdığınız gibi peygamberi çağırmayın ve onu aranızdan birisi gibi tutmayın. İçinizden gizlenerek sıvışanları Allah bilir. O’nun emrine muhalefet edenler başlarına bir belanın gelmesinden ve sonunda elemli bir azaba uğramalarından korksunlar ve sakınsınlar.
Şunu kesinlikle bilmelisiniz ki göklerdeki ve yerdeki her şey Allah’ındır. Allah içinizde bulunduğunuz durumu gerçekten bilir. Allah’a döndürülecekleri ve yaptıklarınızı Allahın size haber vereceği günü hatırlayın. Allah her şeyi hakkıyla bilir.”

Altı günde hendek kazma işlemi tamamlandı. Hendeğin derinliği atlı birinin düştüğü zaman çıkamayacağı derinlikte kazıldı. Genişliği en namlı süvarilerin dahi atlayıp geçemeyeceği geçmişlikteydi, uzunluğu ise 6 Km. idi. Yalnız işaretlenen yerin bir kısmı aceleye geldiği için tam kazılamamıştı. Oradan atlılar geçebilirdi. Elçi bu konudaki endişesini çu şekilde ifadeye koydu: ”Müşriklerin buradan başka yerden geçmelerinden endişe etmiyorum.” Oraya nöbetçiler koyuldu, başlarına da komutan olarak Zübeyir b. Avvam görevlendirildi.

İslam ordusu 3.000 kişiden ibaretti. Sadece 36 süvari vardı. Biri Muhacir’e, diğeri Ensar’a ait olmak üzere iki ayrı sancak bulunuyordu. Muhacirler’in sancağını Zeyd b. Harise Ensar’ın sancağını Sa’d b. Ubade taşıyordu. Elçi’nin ordusu karargâhını Sel dağının eteğine kurdu.

Hazırlıklar tamamlanır tamamlanmaz Medine’nin Kuzeyinden düşman ordusu göründü. Müttefik orduları Hendekle karşılaştıkları zaman şoke oldular ve şaşkınlıklarından ne yapacaklarını bilemediler: Çünkü Araplar’da hendek kazma âdeti yoktu. Nereden çıkmıştı bu hendek işi. Savaşı kaybedeceklerini o an anlamışlardı. Ama gelmişlerdi bir kere Medine önlerine. Çaresizlik içinde Uhud Savaşı’nın cereyan ettiği yere çadırlarını kurdular.

On bin kişilik böylesine güçlü bir ordu karşısında Müslümanlar dimdik ayaktaydılar. Kalplerinde en ufak bir korku yoktu. Hendeğin geçilmez olduğunu anlamışlardı daha ilk günde. Güçlü müttefik orduları Müslümanları korkutmak şöyle dursun aksine onların imanlarını artırdı. Karşıdan onların şaşkınlıklarını gülerek seyrediyorlardı. Sağ olasın Selman, iyi ki varsın diyorlardı. Yüce Allah onların bu durumunu şöyle anlatır:

”Mü’minler Ahzab askerlerini gördükleri zaman ‘Allah ve Rasülü’nün bize vaat ettiği zafer budur’ ‘Allah ve Rasülü elbet doğru söylemiştir’ dediler. Bu durum onların kalplerine korku vereceği yerde imanlarını ve Allah’a olan teslimiyetini artırmıştır.”

Benî Kureyza Abdullah ibn. Ubeyy’in oyununa geldi

Elçi, Hz. Ebubekir’le birlikte çadırında durum değerlendirmesi yaparken, Hz. Ömer müsaade alıp telaşla huzura girdi ve ”Ya Resulallah! Aldığım bir habere göre Benî Kureyza Yahudileri anlaşmayı bozmuşlar ve düşmanla işbirliği yapma kararı almışlar” dedi. Bu habere çok üzülen peygamberimiz ”Hasbünallahü ve ni’mel vekîl, ni’me’l-Mevlâ ve ni’men Nasîr”= Allah bize kâfidir. O ne iyi dost ve ne iyi yardımcıdır diyerek tevekkülünü dile getirdi.

Hâlbuki Elçi’nin bu kabilenin reisi Ka’b b. Esed ile anlaşmaları vardı. Bu nedenle onlardan çok emindi. Çünkü onlar Medine Sözleşmesine imza atarak Medine için harici bir tehlike söz konusu olunca Medine’yi müdafaa edeceklerine dair yemin etmişlerdi. Elçi onların durumunu öğrenmek ve bu haberi tahkik etmek için Hz. Zübeyir b. Avvam’ı görevlendirdi. Hz. Zübeyir onların savaş hazırlıklarını yaptıklarını bizzat müşahede etti. Başka haberler de aldı. Beni Nadr reisi Huyey b. Ahtap Kureyza oğulları reisi Ka’b. B. Esed’i anlaşmayı bozmaya ikna etmişti.

Elçiden Beni Kureyza’ya

Bu haberler üzerine Elçi, hemen Evs kabilesi lideri Sa’d b. Muaz, Hazrec kabilesi lideri Sa’d b. Ubade, sahabelerden Abdullah b. Ravaha ve Havvat b. Cübeyr’i Benî Kureyzalılar’a gönderdi. Onlara şu talimatı verdi: ”Gidin onlarla konuşun, gerçekten anlaşmayı bozmuşlarsa bunu bana ima ile anlatın. Halka hiçbir şey söylemeyin. Şayet sözleşmeye uymaya devam ediyorlarsa o zaman bunu halka ilan edin”

Elçi’nin, elçileri Benî Kureyza’ya gittiler, onlara anlaşmayı hatırlattılar. Onlar, elçilerin nasihatlarına aldırmadılar bile. Üstelik elçilere, anlaşmayı bozduklarını açıkça ilan ettiler. Hatta Rasulullah hakkında ileri geri konuşarak küstahça tavırlar da takındılar. Elçiler bu durumdan son derece rahatsız oldular. Öteden beri Benî Kureyza’nın müttefiki olan Hz. Sa’d b. Muaz; ”Sizinle savaşmayınca Allah benim canımı almasın” diye hiddetli bir şekilde onlara mukabele etti ve oradan ayrıldı.
Durumu Elçi’ye ima ile haber verdiler. Elçi „Bunu gizli tutun, ancak bilenlere açıklayabilirsiniz. Çünkü harp tedbir ve hiledir” dedi…

Kureyza oğulları elçilerin ayrılasından hemen sonra, hiç vakit geçirmeden, Beni Nadr reisi Huyey b. Ahtab’ı Ebu Süfyan’a göndererek Medine’ye kendi bulundukları cihetten gece baskınları düzenlemek için 200 süvari istediler. Kendi süvarilerini de bu süvarilere katarak Medine’ye gece baskınları yapacaklar, kadınları ve çocukları esir edeceklerdi.

Elçi bu ihanetin haberini alır almaz, Medine’yi korumak için 700 askerle Zeyd b. Hârise’yi ve 300 askerle de Seleme b. Eslem’i görevlendirdi. Onlar gece Medine sokaklarında tekbirler getirerek devriye gezeceklerdi. Etkili oldu alınan bu tedbir. Benî Kureyza birkaç baskın teşebbüsünde bulunduysa da başarılı olamadı. Hile ve tuzakları kendilerine bir fayda sağlamadı ve geri çekilmek zorunda kaldılar.

Savaş Başlıyor

Müttefik orduları günaşırı hücuma geçmeye başladılar; hendeğe kadar geliyorlar ve bir türlü hendeği aşamıyorlardı. Ancak karşılıklı ok atışları yapılabiliyordu. Savaş uzadıkça uzuyordu. Müttefik kuvvetlerin içinde Amr b. Vedd adında çok meşhur bir silahşör vardı. Değişik savaşlara katılmış ve tek başına birçok askeri grupları dağıtmış maharetli bir süvariydi. Araplar onu bir bölük süvariye eşit sayıyorlardı. Onunla savaşmaya kimse cesaret edemiyordu. İşte bu Amr hendeğin kenarına gelerek Müslümanlardan er diledi, küstahça konuşmalar yaptı ve müslümanlara hakaret etti.
-Hz. Ali ”Ya Resullah! Müsaade eder misiniz?” ben Amr’ın karşısına çıkayım dedi.
-Peygamberimiz ”Sen otur yâ Ali. Bu gelen Amr’dır” dedi.
-Amr ”İçinizde benimle savaşacak er yok mudur? Hani ölenlerinize vaat ettiğiniz cennet nerede?” diyerek müslümanları provoke emeyi sürdürdü.
Hz. Ali ”Ya Resulallah! Müsaade buyur. şu küstaha haddini bildireyim” dedi.

Bunun üzerine peygamberimiz dua etti, sırtını sıvazladı ve müsaade etti. Kendi eliyle ona zırhını giydirdi. Zülfikar kılıcını beline bağladı. Sarığını da başına bağladı ve sonra onun için dua etti; ”Yâ Rab! Amcamın oğlu Ubeyde Bedir’de amcam da Uhud’da şehit oldular. Yanımda amcazadem Ali’den başka akrabam kalmadı. Sen onu koru, ona yardım et. Beni yalnız bırakma!”

Hz. Ali yaya olarak hendeği geçti. Amr onu genç ve toy bir delikanlı olarak görünce sordu:
-”Sen kimsin?”
-Hz. Ali ”Ben Ali b. Ebi Talibim”dedi.
-Amr ”Baban benim dostumdu, sen de genç bir delikanlısın. Amcalarından kimse yok mudur?” dedi. -Hz. Ali ”Ya Amr! Çok konuşma! Ne yapacaksan yap işte ben buradayım dedi ve ilave etti. ”Ancak müslüman olursan seni bağışlarım, müslüman olmamakta direnirsen, Allah’ın adına senin boynunu gövdenden ayırırır” dedi.

Amr buna öfkelendi ve kılıcını sıyırarak atıyla beraber Hz. Ali’ye hücum etti.

-Hz. Ali ”Ben seninle nasıl savaşırım. Sen atlısın ben yayayım” dedi.

Amr hemen atından indi ve Ali’nin karşısına dikildi…

Devam edecek…

Rüştü Kam

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.