SON ELÇİ HZ. MUHAMMED IV

ABONE OL
18:59 - 01/10/2020 18:59
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

-Abdullah’ın Oğlu Muhammed’ten, Allah’ın Elçisi Muhammed’e-
Putperest Mekke’lilerin tehditleri gün geçtikçe artmaya başladı. Abdullah b.Ubeyy’e gönderilen mektuptan anlaşıldığına göre Putperstler Medine’de de Elçi’yi rahat bırakmayacaklardı: “Kaçmış bulunan arkadaşımıza bir eman ve sığınma hakkı tanımış bulunuyorsunuz. Allah’a yemin ederiz ki, şayet ona karşı bir çatışmaya kalkmazsanız veya onu ülkenizden çıkarıp atmazsanız, savaşçılarınızı öldürmek ve kadınlarınızı da kendimize almak üzere hepimiz kalkıp üzerinize yürüyeceğiz.” Eb’u Davud 19/23

Bu anlamda gönderilen mektuplardan sonuncusuydu bu mektup. Bu mektuplardan sonuç alamayan Mekke devleti bu sefer Yahudilerle birlik olup yeni planlar üzerinde çalışmaya başladılar.
Durumun vahametini anlayan Elçi harekete geçti hemen. Medine site devleti yeni kurulmuştu. Hem bu devlet içinde yaşayan Yahudiler ve hem de burada yaşayan Arap kavimleri ve Ensar bu yeni devletten çok şeyler bekliyordu. Elçi de onlara mutlu bir gelecek vaat ederek gelmişti zaten Medine’ye. Verilen sözlerin arkasında durulmalıydı. Yoksa buradaki bir yenilgi yolun sonunu getirirdi. Neler yapılmalıydı ve nasıl yapılmalıydı; Elçi arkadaşlarıyla istişarelerini yaptı. Alınan kararlara göre: Etraftaki kabilelerle askeri antlaşmalar yapılmalıydı. Savaş araç ve gereçleri konusunda onlardan destekler alınmalıydı. En önemlisi yiyecek ve içecek konusunda yapılacak destekti. Elçi bir heyetle birlikte hemen yola koyuldu. Onbeşgün sonra etraftaki kabilelerle bir dizi antlaşma yapmış olarak Medine’ye geri döndü. Mutluydu, memnundu.
Bilhassa Şam’a giden ticaret kervanlarının yolu üzerinde bulunan Cuheynî kabilesiyle yapılan antlaşma savaşın sonucuna etkisi açısından son derece anlamlıydı. Mudlic Kabilesi’nin toprakları da stratejik açıdan fevkalade önemliydi. Medine Site Devleti kendisine karşı açılacak bir savaşı kazanmak istiyorsa Şam Kervan yolunu denetimi altına almak zorundaydı. Yapılan antlaşmalar çevresinde Elçi gereken çalışmaları vakit geçirmeden yaptı ve Kervan yolunu kontrol altına alacak olan ekipleri yola çıkardı.
Ayrıca Mekke’deki çalışmalardan haberdar olunması gerekiyordu. Elçi, Mekke’lilerin aldıkları nefeslerden bile haberdar olmak istiyordu. Bunun için Mekke’ye, Şam’a giden kervanlardan haberdar olabilmek içinde Filistin’e istihbarat ekipleri gönderildi, bu ekipler mümkün olduğunca hızlı bir şekilde Elçi’ye bilgi vereceklerdi. Elçi alınması gereken tedbirleri aldı. Savaşa hazırdı. Yapılması gerekenler yapıldı. Gerisi Allah’a bırakıldı ve yola çıkıldı…
Bedir Savaşı 17 Ramazan (13 Mart 624)
Resulullah hicretin ikinci yılı Ramazan ayının sekizinci günü, Abdullah İbn Ümmü Mektum’u Medine’de kalan halkın dini vecibelerini yerine getirmelerine yardımcı olmak için görevlendirdi. Ebu Lübabe’yi de Devlet işlerini yerine getirmesi için yönetimin başında vekil olarak bıraktı. Bu uygulamayla din ve devlet işlerini birbirinden ayırıyordu Elçi. Kendisi de zaten hem vahiy alan Elçi, hem de devlet başkanı olan Elçi değil miydi?

İslâm devletinin Medine’de kurulmasından sonra Müslümanlarla müşrikler arasında meydana gelen ilk savaş için start verildi.

Müslüman ordusunun sayısı üçyüzbeş kişi idi. Bunların seksen üçü Muhacirlerden, altmış biri Evs’den, geri kalanları da Hazrec kabilesinden idiler. Muhacirlerden yalnızca Osman b. Affân, hanımı Resulullah’ın kızı Rukiye ağır hasta olduğu için Medine’de kalmıştı. Kendisi de ayrıca rahatsızdı.

Müslümanların yalnız üç atları ve yetmiş develeri vardı. Bineklerine sırayla binmek zorundaydılar. Zefiran denilen yere geldiklerinde, Mekke’li müşriklerin büyük bir ordu ile üzerlerine gelmekte olduklarını öğrendiler. Biraz duraklayıp tereddüt ettiler. Çünkü onların büyük hazırlıklarla gelen Mekke ordusuna karşı koyacak kadar askerleri yoktu. Resulullah ashabıyla yeniden istişare etti. Kervanın peşine mi düşülmeliydi, yoksa müşrik ordusuna karşı mı durulmalıydı? Allah Resulu ve Muhâcirler ordunun karşısına çıkılması taraftarıydılar. Ensâr ise, Akabe beyatında verdikleri sözle Medine’ de Rasûlullah’ı koruyacaklardı. Şimdi ise Medine dışında idiler. Rasûlullah onlara reylerini sordu. Ensardan Sa’d b. Muaz şöyle dedi:

“Ya Resulullah, biz sana inandık. Allah tarafından getirdiklerinin hak olduğunu tasdik ettik. Artık siz ne dilerseniz emrediniz. Seni gönderen Allah hakkı için artık denize girersen, seninle beraber biz de gireriz. Hiç birimiz geri kalmayız. Biz düşmana karşı durmaktan çekinmeyiz. Muharebeden geri dönmeyiz. Sabrederiz ve sadakatten ayrılmayız. Bizden memnun kalacağın işler nasip etmesini Allah’ tan dilerim. Hemen Allah’ın bereketini dileyerek istediğiniz tarafa yürüyünüz.”

Elçi, ashabının bu birlik ve beraberliğine çok sevindi. Allah’a hamd ile müşriklerle karşılaşmak üzere Bedir kuyuları mevkiine doğru yola koyuldu.

Ebu Süfyan, Müslümanların Bedir’e gelmekte olduğunu öğrenince kervanın yönünü değiştirdi. Deniz tarafından Mekke’ye yollandı. Müslümanlar Bedir’e gelince, kervan çoktan uzaklaşmıştı bile.

Müşrikler ise Bedir kuyularını tutmuşlardı. Gece yağan yağmur, hem araziyi pekiştirdi, hem de Müslümanların su ihtiyacını giderdi. Allah’ın yardımıydı bu, yardım gelmeye başlamıştı. Bu yardım daha sonra şu şekilde ifadeye konulacaktı:
„Hani sen, savaş için müminleri elverişli yerlere yerleştirmek üzere evinden ayrılmıştın. Allah işiten ve bilendir.
İçinizden iki grup, Allah yardımcıları olmasına rağmen, az kalsın yılgınlık gösteriyorlardı. Müminler, Allah’a bağlansınlar!
Allah, size Bedir’de daha zayıf olduğunuz halde yardım etmişti O halde Allah’tan korkun ki, şükredesiniz.
Mü’minlere: -Rabbinizin, indirilen üç bin melekle yardım ulaştırması size yetmez mi? diyordun.
Evet, eğer sabreder, korunursanız ve onlar da size aniden saldırırlarsa, o zaman Rabbiniz size beş bin işaretli melekle yardım edecektir.
Allah, bu yardımı size sadece müjde olması ve kalplerinizin bununla yatışması, kâfir olanların da bir kısmını yok edip veya perişan ederek ümitsizce geri dönmeleri için yapmıştı. Zafer, ancak Aziz ve Hakim olan Allah katındandır.” (Bakara 121-127)

İslâm ordusu, kumluk bir araziye konakladı. Buraları çok iyi tanıyan Habbâb b. Munzir Elçiye, „ Karargâhı buraya kurmak vahiy gereği midir, yoksa sizin düşünceniz midir? diye sordu: Benim düşüncemdir cevabını alınca, „Ben buraları çok iyi bilirim burası karargâh için uygun değildir” dedi ve karargâhı hemen Bedir köyünün en sonundaki kuyunun yanına taşıdılar. Elçi işi ehline bırakmıştı…”Ben Elçiyim ben ne dersem öyle olacaktır.” demedi… Gelecekte Müslümanların başında yönetici olacak olanlar için Elçi’nin dilinden tarihe düşülmüş bir nottu bu.

Mekke’li müşrikler zırhlar içindeydi. Sayıları bin kişiye yakındı. Bunun yüz kadarı süvari yedi yüzü develi ve geri kalanı piyade idi. Bu sayı İslâm ordusunun üç katı idi. Ordular ibret alınacak bir dağılım sergiliyordu.

Müslümanların bu ilk ordusu, aynı zamanda İslâm’ın tek ordusuydu. Eğer bu ordu ezilecek ve silinecek olursa Allah’ın hükmünü hâkim kılacak bir başka topluluk kalmayacaktı yeryüzünde. Elçi: “Allah’ım, vaat ettiğin yardımını bugün lütfet. Allah’ım, bu bir avuç mücahit bugün yok olursa, bu muvahhidler bugün telef olursa, yeryüzünde sana ibadet eden kimse kalmayacak!” diye dua ediyordu Rabb’ine.
Elçiye cevap gecikmedi: “Bütün bu toplananlar (müşrikler) hezimete uğrayacak ve arkalarına dönüp kaçacaklardır. ” (el-Kalem, 68/45).

Allah Elçiye yardımını gönderdi Göndermesine de, bu savaş başka bir savaştı. Akıl ile izahı mümkün olmayan kareler vardı bu savaşta. Tarih hiç bir zaman bu derece anlamlı bir savaşa tanık olmamıştı:
Bir tarafta Müminlerin dostu Ebu Bekr, diğer tarafta müşrik saflarında yer alan oğlu Abdurrahman;
bir tarafta müşrik ordusu komutanı, Utbe b. Rabia, karşısında oğlu Huzeyfe;
Bir tarafta Elçi öbür tarafta amcası Abbas ile Hazreti Zeyneb’in eşi,, damadı Ebu’l As; Bir tarafta Hz. Ali öbür tarafta kardeşi Akîl, nasıl olacaktı bu iş.

Karar verilmesi oldukça güç bir zor durum. Allah’ı çok seviyorlardı ama, karşı taraftakiler de sevgilileriydi. Hangisinden vazgeçeceklerdi.

Tercihler yapıldı, içleri kan ağlaya ağlaya yaptılar tercihlerini. Sonuç 70 ölü ve 14 şehit…
Mekke’li müşriklerden bir miktarı esir alındı. Bu esirlerden bir kısmı fidye karşılığında serbest bırakılırken bir kısmı Müslümanların çocuklarından onar kişiye okuma-yazma öğretmeleri karşılığında serbest bırakıldı.

Hz. Peygamber onlara iyi muamele edilmesini istedi. Esirlerden elbisesiz kalmış olanlara giyecekler verildi. Bu esirler Müslümanlarla birlikte ve onlarla eşit şartlar altında yemeğe oturuyorlardı. Esir alınanlardan sadece ikisi idama mahkûm edilmiştir. Çünkü bunların casus oldukları daha önceden tespit edilmişti.
Elçi’nin bu ilk askerî karşılaşmada gösterdiği insânî tutum ve davranış daha sonraki olaylarda da hiç değişmeyecektir.

Mekke müşriklerinin ileri gelenleri ve başkanları, Bedir’de öldürülmüştü. Ebû Süfyan ise büyük ticaret kervanının başında olduğu halde kaçıp kurtulmuş ve bundan böyle Mekke’nin başkanı olmuştu. Oğlu, kayınpederi ve kayınbiraderi Bedir savaşında öldürülen Ebu Süfyan, bunların intikamını alıncaya kadar hanımına yaklaşmayacağına, saç ve sakalını kestirmeyeceğine yemin etmişti. Bunun yanında karısı Hind de kendi akrabalarını öldürenleri bulup onların ciğerlerini yiyeceğine and içmişti.

Sonuç:
Bedir zaferi, siyasi-dini yapıdaki İslâm devlet ve camiasının daha da sağlam temeller üzerine oturmasını sağladı. Herkes üzerine düşeni yaptığı zaman, insan olarak yapılması gerekenleri yaptığı zaman, Allah da yardımını gönderecektir. Bu savaş öncesi ve sonrasında Elçi, bir dizi ilklerin altına imzasını koymuştur.

Elde edilen bu zaferden sonra:
– Müslümanlar siyasi ve dini yönden daha güçlü hale gelmiştir.
– Hz. Muhammed’e olan güven artmıştır.
– İslâm hukukunun temelleri atılmış, elde edilen ganimetler paylaştırılmıştır.
– Şam ticaret yolları Müslümanların kontrolüne geçmiştir.

Devam edecek…

Rüştü Kam

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.