SON ELÇİ HZ. MUHAMMED III

ABONE OL
18:59 - 01/10/2020 18:59
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

-Abdullah’ın Oğlu Muhammed’den, Allah’ın Elçisi Muhammed’e-

53 yıl yaşadığı Mekke’yi görev uğruna terk etmiştir. Elbette içi kan ağlamaktadır.

Medine Devri (M.622 – İslam’ın 13. Yılı – Hicri-1 )

Son Elçi’nin Medine’ye ulaşmasıyla İslâm vahyinin kendine has bir özelliği olan Mekke dönemi kapanmıştır.
Son Elçi Hz. Muhammed artık Medine’dedir. 53 yıl yaşadığı Mekke’yi görev uğruna terk etmiştir. Elbette içi kan ağlamaktadır. Kocaman bir 53 yıl, kolay değil… Yabancı bir şehir, insanları yabancı, havası-suyu yabancı, örfleri adetleri yabancı. Akşam başını koyduğu yastık, sırtına örttüğü yorgan, üzerinde yattığı döşek yabancı. Sabah uyandığı zaman ilk gördüğü şey yabancı, sokakları, evleri, tarlaları yabancı, velhasıl her şeyiyle yabancı bir şehir.
İçinde de bir endişe var. Ya buradaki putperestler de Mekke’liler gibi davranırlarsa… Bu şehirde Yahudiler de var, onların tutumu nasıl olacaktır? 72 kişinin arkasına takıldık geldik… İyi mi yaptık kötü mü yaptık… Acabalar devam eder gider… Soru üzerine soru, cevabı hemen verilemeyecek sorular bunlar.

Anne tarafından Akraba olan Eyyub el-Ensari’nin misafiri olmuştur ilk gece. Medine’deki akrabalarının varlığı rahatlatmıştır aslında O’nu. Allah’ın Elçisi Muhammed olduğundan beri O’na evini açan nadir akrabalarından biridir Eyyub el-Ensari. Mutlu etmiştir bu kabul O’nu.

Hissettirmemeye çalışsalar da arkadaşları da aynı şekilde tedirgindirler Elçi’nin. Sevdiklerini terk ederek yaban ellere gelmişlerdir. Acaba yanlış mı yapmışlardır… Kimisinin annesi, kimisinin babası, kimisinin hanımı, sevgilisi, çocukları kalmıştır Mekke’de. Daha şimdiden burunlarında tütmeye başlamıştı bile sevgilileri, bir inanç uğruna değer miydi bütün bu olanlar…?

Mekke’de aslan avcısı lakabıyla tanınan Hz. Hamza, bastığı yeri titreten, adaletiyle ve cesaretiyle ünlü Hz. Ömer, Mekke’nin en zenginleri arasında yer alan Hz. Ebu Bekir… Bu hale mi düşeceklerdi? Bir lokma ekmeğe muhtaç olmuşlardı Medine’de. Bu insanlar hayatlarında hiç kimseye muhtaç olmamışlar, hep veren el olmuşlar alan el olmamışlardı… İşleri yoktu, evleri yoktu, bağ ve bahçeleri yoktu. Sığıntı gibi hissediyorlardı kendilerini Ensar’ın evinde, uzun süreden beri banyo bile yapamamışlardı…
Ensar cömertti, kendilerinde olanları, misafirlerriyle paylaşmakta hiçte cimri davranmıyorlardı ama… Olsun, insanın kendi evi gibisi yoktu… Böyle düşünüyorlardı. Gizliden gizliye ağlıyorlardı yalnız kaldıklarında… Muhacirlerin gözyaşları sel olmuş akıyordu Medine sokaklarında…

Ey Mekke bir gün mutlaka sana döneceğim
Mekke’den ayrılırken kendi kendine verdiği sözü hatırlar Elçi birden bire; bir gün mutlaka Mekke’ye dönecektir. Bu dönüş onun hayalidir: “Binlerce Müslümanla birlikte girecektir Mekke’ye… Herkese can ve mal güvenliği verecektir, savaşmadan, kan dökmeden alacaktır Mekke’yi, intikam peşin de olmadığını yüksek sesle ilan ettirecektir Mekke sokaklarında münadilere. Doğru Kâbe’ye gidecek, putları birer birer asasıyla devirecek ve böylece Allah’ın hükümdarlığını tüm dünyaya edecektir ilan.” Rahatlar ve o günün en kısa zamanda gelmesi ümidiyle koyar başını yastığa…
Geriye dönüşü olmayan bir yola girilmiştir… Zaten O’nun asıl görevi Mücadele etmek değil midir… İnsanları Tevhid’e çağırmak o kadarda kolay değildir. Bu durum tecrübeyle sabittir. Mekke’de. 13 yıl boyunca çekmediği çile görmediği işkence kalmamıştır o’nun.
Gördüğü bu rüyalar sıkıntı vermişti Elçiye. Yatağından fırladı birden bire. O bu dünyayı değiştirmeye gelmişti… Allah O’nunla birlikteydi. O, O’na yardım edecekti. Allah’ın vaadi böyleydi. O vadinden dönmezdi… Üzüntülerle, sıkıntılarla dertlenerek vakit geçirmek bana yakışmaz diye düşündü ve etrafa münadiler saldı…

Öyleyse hemen kolları sıvamalı ve işe başlamalıdır
Şehrin meydanına topladı Ensar ve Muhacirleri. Herkes telaş içindedir. Acaba ne söyleyecektir? Meraklı gözler pür dikkat üzerindedir Elçi’nin. Yaptıklarından dolayı Ensar’a teşekkür ettikten sonra söyler söyleyeceğini: “Her şeylerini Mekke’de bırakarak, Allah yolunda hicret eden bu muhacirler sizlerin kardeşidir” der ve bu kardeşliği birbirine mirasçı olacak kadar ileri götürür. Eşi ve benzerine o güne kadar rastlanmayan bu olay, tarihe “Muahat” adıyla geçecektir. Hemen sonra Elçi, kadın ve erkek herkesten biat alır. O güne kadar insan olarak bile kabul edilmeyen kadınlara seçme hakkı verilmiştir. Kadınlar mutludur… Nihayet onları fark eden birisi çıkmıştır…
Hicri takvimin başlangıcı
Hicretin İslâm ve dünya tarihindeki yeri çok mühimdir. Hicret, yapılışından 17 yıl sonra takvim başlangıcı olarak kabul edilecektir. Böylece Medine devriyle birlikte hicri yıl da başlamış olacaktır.

Yahudilerle Vatandaşlık Andlaşması
Son Elçi Hz. Muhammed, ikinci adımını, Medine Şehir Devleti’ni kurmak için atar. Şehirde beraber yaşadıkları diğer insanlarla birlikte kuracaktır bu devleti. Bu insanların başında Yahudiler gelmektedir. Medine’ye göç etmekle putperest Mekkelilerin tehlikesinden kurtulmuş sayılmazlardı hâlâ Müslümanlar. Kureyşliler, gönderdikleri mektuplarla gerek Yahudileri, gerekse Medine’de bulunan putperestleri sürekli Müslümanlar aleyhine kışkırtmaktadırlar. Bu tehlike fazla büyümeden devlet kurulmalıdır. Siyasi bir güç olarak varlıkları ilan edilmelidir dünyaya…

Hiç vakit geçirmeden, otururlar Yahudilerle birlikte masaya. İlerde ‘Medine Vesikası’ adıyla, dünyada yazılı ilk anayasa olarak tarihe geçecektir bu vesika. Karşılıklı olarak imzalar atılır. Bu antlaşmaya göre, “Medine’ye yapılacak düşman saldırıları karşısında ortak hareket edilecektir. Taraflar birbirlerinin haklarına saygı gösterecekler, kötü hareketlerden ve tek taraflı kararlardan kaçınılacaklardır.” Bu devletin başkanlığını, Son Elçi Hz. Muhammed yapacaktır. Anayasa 27 maddeden ibarettir.
Böylelikle Medine Site Devleti kurulmuş, Anayasası yazılmış ve başına da Son Elçi Hz. Muhammed getirilmiştir. O artık Siyaset sahnesinde devlet başkanı olarak da yerini almıştır. O şimdi hem elçidir, hem de bugünkü demokratik yapılanmaya göre söyleyecek olursak devlet başkanıdır.

Devlet Başkanlığı Binası ve Suffa Eshâbı
Sıra gelmiştir üçüncü adıma. Müslümanların çok amaçlı olarak kullanabilecekleri bir mekâna ihtiyaçları vardır. Bu mekân öncelikle millet meclisi olarak, spor salonu olarak, kışla olarak, karargâh olarak, hükümet merkezi olarak, yabancı konukların, elçilerin ağırlanacağı konuk evi olarak kullanılacaktır. Aynı zamanda ibadet yeri olarak da kullanılacaktır.
Hemen uygun bir arsa satın alınır. En önde Son Elçi Hz. Muhammed olmak üzere bütün sahabiler canla başla çalışarak bu mekânı çok kısa bir zamanda hizmete hazır hale getirirler. Daha sonra bu mekân,”Mescid-i Nebevî = Peygamber Mescidi” adıyla anılacaktır.

Devlet kurulmuştu kurulmasına da bu devlette çalışacak memura, halkı eğitecek okula ve devleti her türlü saldırıdan koruyacak askere ihtiyaç vardır. Hiç vakit geçirilmeden devlet başkanlığı binasının hemen yanına, ilkokuldan üniversiteye kadar eğitim hizmeti verecek olan kurumun temeli atılır ve çok kısa bir zamanda hizmete açılır. Boşa geçirecek zaman yoktur. Kurdelesi bizzat Hz. Muhammed tarafından kesilir. Böylece ilim tahsili başlamıştır. Bu kurum daha sonra Ashab-ı Suffa adıyla tarihe geçecektir.

Hazreti Aişe ile Evlenmesi (M. 623- H. 2)
Artık dördüncü adımı atma zamanı gelmiştir. Elçi hâlâ misafir olarak Eyyub el-Ensari’nin evinde misafir olarak kalmaktadır. Her hangi bir sıkıntı söz konusu değildir ama insanın kendi evi gibisi yoktur. Aradan sekiz ay gibi uzun bir zaman geçmiştir. Kendisine ait özel bir evi olmalıdır. Böyle düşünür Elçi.
Derhal harekete geçer ve devlet başkanlığı binasının hemen yanına kendi evini yaptırır. O zamana kadar Mekke’de bulunan ev halkını getirterek bu eve yerleştirir. Önceden nişanlı olduğu Hazreti Ebû Bekir’in kızı Hazreti Aişe ile de dünya evine girer. Hazreti Aişe 18 yaşındadır. Yol arkadaşı, can dostu, Hz. Ebu Bekir’in kızıdır o. Hz. Ebu Bekir sanki kızını bugünler için yetiştirmiştir. Eş olarak, eşine az rastlanan kadınlardan biridir. Halk içine girdiği zaman herkesin annesidir. Devlet Başkanları ve Yabancı Elçi hanımlarıyla olan ilişkilerde fevkalade düzeylidir. İlme çok düşkündür. Hitabeti de oldukça güçlüdür. Artık o First Leydidir.

İlk Ezan, Namaz Rekatleri Ve Aşûrâ Orucu (H.-2)
Mescid’in bitmesinden sonra, Müslümanlar namaz vakitlerini bildirmek için bir alâmete ihtiyaç duyarlar. Sahabileriyle çeşitli çareler düşünür Elçi. Çan çalmak, boru çalmak, ateş yakmak gibi fikirler atılır ortaya. Başka dinlerin alâmetlerine benzediği için kabul edilmez bu fikirler. Sonra, görülen bir rüya üzerine bugünkü şekliyle Ezan okunmasına karar verilir… Hazreti Bilal Habeşî okur ilk ezanı.

Savaşlar başlıyor (M. 623- H.2)
Elçi bu çalışmalarla uğraşırken, Mekke’li putperestler boş durmazlar. Müslümanları takibe alırlar. Elçinin yaptığı bu çalışmalar, attığı adımlar hiç te hoşlarına gitmez. Müslümanların günden güne güçlenmesine müsade edilmemesi gerekir.
Bunun için Medine’deki Yahudileri ve putperestleri kışkırtmaya başlarlar. Hatta onları tehdit ederler. Etkili de olurlar. Kışkırtmakla da kalmazlar, Medine yakınlarına kadar gelerek Müslümanların can ve mal güvenliğini tehdit ederler.
Putperestlerin bu tehditlerinden sonra, sayıları 1500’e kadar ulaşan Müslümanlar şehrin etrafında sırayla nöbet tutmaya başlarlar.
Tehditler zaman zaman saldırıya dönüşse de, Müslümanlar bu saldırıları ustalıkla def etmeyi bilirler.

Seriyye ve Gazalar*
Bu tehditlere gereken cevap verilmedikçe, şehir halkı rahat bir uyku yüzü görmeyecektir. Ne yapılabilecekse onlar yapılmalıdır. Komutanlarını toplar, nelerin nasıl yapılması gerektiğinin istişaresini yapar onlarla Elçi… Gerekirse düşmana karşı koyulacaktır… Medine’deki varlıklarının devamı düşman karşısındaki alacakları başarı ile zafer ile doğru orantılıdır birazda…

*Son Elçi Hz. Muhammed Medine’de yaşayacağı 10 yıl içinde 20 den fazla savaşta orduya komutanlık etmiştir. Hz. Muhammedin ordunun başında bulunduğu savaşlara “Gazâ” veya “Gazve”, bulunmadıklarına ise “Seriyye” adı verilir. Gazvelerin içinde en mühimleri Bedir, Uhud, Hendek ve Hayber savaşlarıdır.
Seriyyelerin görevi, keşif yapmaktır. Medine topraklarına vizesiz ve gümrüksüz giren ticaret kervanları üzerine giderek gözdağı vermektir.
Bedir savaşına kadar, seriyyelere katılan askerler hep muhacirlerden meydana gelmiştir. Hz. Muhammed’in henüz Ensar’a olan güvenci tam değildir.
Hazreti Abdullah b. Cahş’ın komutan olarak bulunduğu seriyye hariç diğer seriyelerin hiç birinde kan dökülmemiştir. Daha sonra gelen bir vahiy ile bu seriyye askerleri affolunmuş, kâfirlerin yaptığı düşmanlığın daha ağır ve kötü olduğu bildirilmiştir.

Devam edecek…

Rüştü Kam

Sonuç:
Hz. Muhammed de insandır. O’nun da duyguları vardır, zaafları vardır. Ancak onun zaafları Allah tarafından sürekli denetlenir. Sevgide ölçü kaçırılırsa O, insan peygamber olmaktan çıkar, müşriklerin de beklediği melek peygamber olur ki, böyle bir peygamber inancı Müslümanları şirke götürür.

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.