SOMA VE SOMALİ

ABONE OL
18:21 - 01/10/2020 18:21
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

SOMA VE SOMALİ

Ateş düştüğü yeri yakar derler…
Bu sefer ateş herkesin yüreğini yaktı. 
Hepimizin başı sağ olsun…
Çocukluğumun bir bölümü Zonguldak’ta geçti. Karaelmasın neden olduğu ölümlerden sonra maden işçilerinin cenazeleri al bayrağa sarılı bir şekilde sıra-sıra evimizin önünden  geçerdi.  Tanımadığımız halde ölen insanların ardından acının nasıl paylaşıldığını ilk kez orada yaşamıştım. 
Caminin yanından akan ve Zonguldak’ı ikiye bölen Üzülmez deresinin, hem adının ne anlama geldiğini, hem de her zaman niçin kapkara aktığını merak ederdim. Sıkıntılı olduğum zamanlarda bugün bile bu görüntüler rüyalarıma girer, uykumu böler…
Görev için yıllar sonra Zonguldak’a gittiğimde çocukken çok merak ettiğim ocakları gezme fırsatını buldum.  Farelerin niçin öldürülmediğini, bacalara doğru çıkmaya başladıkları zaman canlı birer alarm aracı olarak grizu gazının çıktığını haber verdiklerini orada öğrendim. 
Biz; millet olarak büyük acıların yaşandığı bir ülke olmaktan bir türlü kurtulamadık.  SOMALİ deki açlara ağladık ve yardıma koştuk ama, SOMA’dakilere üzülmeyi ve yardım etmeyi düşünemedik.  SOMA ile SOMALİ’yi karşılaştırdığım zaman yüreğim titriyor. Maden ocağından çıkartılan cesetleri tartsanız 40-45 kilo anca gelirler. Yani öyle  obez veya beslenme özürlü değiller. Birde hepsi genç… 
Tek dertleri eve ekmek götürmek…
İzcilik yıllarımızda Manisa Kırkağaçta ki izcilik tesislerinde kampa gittiğimizde öğrencilerimizi Soma’ya götürür, işletmeyi  gezdirirdik.  Düşünüyorum da iyi ki oradayken böyle bir manzaraya şahit olmamışız. Çocukların yaşayacağı travmayı düşünüyorum da, kahroluyorum.  
Bugün bütün Türkiye aymazlığından kurtuldu. 
Üç kuruş ekmek parası için yerin derinliklerinden kömürü gün ışığına kavuşturmaya çalışan insanların hayati önem taşıyan kaçış odalarının olmadığını, her iktidar döneminde bunların gündeme geldiğini, ancak basit nedenlerle ötelendiğini öğrendik. 
Aslanlar gibi toprağın kara bağrında savaştığı düşünülen madencilerimizin “çizmemi çıkarayım da sedye kirlenmesin” diyecek kadar kendini düşünmekten korktuğunu, ne kadar “ezik” bir yaşamın elemanı olduğunu bizzat gördük. 
Şimdi bildik manzaralar yaşanacak.  Kamu davası açılsa bile “davacı olmazsanız size şu kadar veririz” diyerek  kan parası  üzere pazarlıklar yapılacak, acılı ailelerin göz yaşından okuyamadıkları belgeler imzalatılacak. 
Ayni evden 3-4 erkeğini kaybedenler, evladını veya babasını yitirenler, henüz iş bulduğu için evlenen veya evlenme hayali kurarken sevgililerinden olanlar, okumadığı için ocağa yaşını büyük gösterip yazılanlar,  kısacası acılı insanlar nasıl teselli bulacak?
Aklıma hep kötü şeyler geliyor. 
Acaba diyorum, seçim zamanı bedava kömür dağıtmak için bu madenler özelleştirilmiş olabilir mi? Bildiğimiz kadarı ile devlete ait ocaktan bir torba kömür  çaldı diye Zonguldak ta hapis yatanlar olurdu da…
 Acaba kömürler bedava alındığı ve masraflar arttığı için işletmeci “nasıl olsa teftişleri  usulüne uydururlar” diyerek gerekli güvenlik önlemlerini alacak masraflardan kaçınmış olabilir mi?
Acaba diyorum, hükümetin bakanları bu firmaya neden bu kadar sahip çıkıyorlar?
Her şey olası. 
Ama bir gerçek var. “Avrupa Birliği” söylevleri ile ülkemiz insanları uyutulmaya devam ediyor.  Avrupa birliği müttesabatında yer alan  çalışma koşulları ve iş standartları Türkiye’ye uygulanmıyor.  Uygulanmadığı sürece ülkedeki çalışma barışını sağlamakta, iş kazalarını önlemek te mümkün değil. Olsa, olsa modern kölelik koşulları egemenliğini sürdürmeye devam eder.  “Emek en büyük değerdir” diyerek  söylemde bulunmak, sendika ağalarını zengin ederek  patron kitlesine hizmet eden bir düzen kurmuş olmak ;  bunun da siyasi iktidarlar eli ile yapıldığını görmezden gelmek mümkün değildir.  
Masa başında oturan ile maden ocağında çalışan arasındaki ücret uçurumu Soma’da olduğu gibi ancak Somali ile özdeşleşebilir. 
Bugün çöp kamyonlarının üstünde sağlıklı olmayan koşullarda bütün gün çalışanları, kuyuların dibinde amelelik yapanları,  elektrik direklerinin tepesinde cambazlara taş çıkartanları, sıcak bürosunda nescafe’sini yudumlayarak “neden süt tozu yok?” diyerek etrafındaki azarlayanları düşününce içim burkuluyor.
Başbakanın yuhalanmasına gelince. Normaldir. O atmosfer içinde suçlu arayanlar provakasyona gelebildikleri gibi, duygusal söylemlerde ve eylemlerde bulunabilirler. Hoş görmek lazım. 
Ancak;
Eğer başbakan son derece lüks zırhlı arabası ve  halkı iteleyip kakalayan korumaları ile gelmek yerine, Soma protokoluna ait sıradan bir araç ile kalabalığın bulunduğu yere gelseydi, bire-bir halkla teması olsaydı, öksüz kalan bir çocuğu kucaklasaydı arabası tekmelenmez, vatandaşlar öfkelenmezdi…
Birde baş sağlığı mesajları var ki insan şaşırıyor. 
Papa bile dua ediyor.   Batı dünyası hatta spor kulüpleri  başsağlığı mesajları yayınlıyor, Türkiyenin dostu olduğu ilan edilen  Müslüman ülkelerden tıs yok…
Somaliden bile…
Ne diyelim? Hepimizin başı sağ olsun…


Taner Tümerdirim

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.