SOL’UN STRATEJİK AÇMAZLARI!

ABONE OL
19:02 - 01/10/2020 19:02
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

İdeolojik tartışmalar iç içe geçmiş durumda. Herkes kendine göre bakış düşünce ve değerlendirmelerini yeni bir şeymiş gibi sunuyor. Ama gerçek öyle mi? Fikirler zaman içinde sistemleşir, tutarlılığı ölçüsünde inandırıcı olur, taraftarları ile de savunulur.

Sol kavramının modernitenin ve burjuva sınıfının siyasal taleplerle tarih sahnesine çıkışının bir ürünü olduğu açık. Bu açıdan, solun ve sağın, burjuva sınıfının siyasal egemenliğini sürdürebilmesi için, gereksinim duyduğu toplumsal meşruiyet sağlayıcı ‘gülen-ağlayan maskeler’ (two-face) olduğu düşünülebilir.

Sosyal demokrasi, komünizm tehlikesine karşı kapitalist düzenin bulduğu bir emniyet sübabı ve burjuva sınıfının vicdanını susturmasının bir aracıydı. Sosyal eşitsizlikleri sona erdirmeyi hiçbir biçimde amaçlamayan, ancak bu eşitsizliklerin eşiği aşıp devrimle sonuçlanmasına engel rasyonel/pragmatik bir yöntem olan sosyal demokrasinin,Sol söylem, burjuva sınıfının kendine yüklediği işlevi yerine getirdikten sonra adeta eve geri çağrıldı. Sosyalist tehdit bitince ağlayan maskeye gerek kalmadı. Ancak sermaye, sömürüsünü küresel düzeyde sürdürmeye devam ediyor. küreselleşen sermaye karşısında herhangi bir ulus devletince yalnız başına sürdürülmesi olanaklı mı? Ağlayan maskeyi takmakta ısrar anlamlı mı?

Yeni sol tartışmalarında piyasa ekonomisiyle barışık bir soldan söz edildiğine göre, yeni sol’un, solun klasik parametrelerine sahip olmayacağı anlaşılıyor. Ağlayan maske yerine küstahça sırıtan bir maske… Bu durumda yeni sol ne kadar sol’dur?

Eve dönüş yapan sağ ve sol, yeni liberalizmin farklı tonları olarak merkezi dolduruyor. O halde arayış ton arayışı mı? Kanat arayışı mı, yoksa total ret mi olmalı?

Sol, sınır ve etnik farklılık tanımaksızın tüm insanların eşitliği düşüncesini esas alan bir ideali anlatır. Bu amaca ulaşmak için, verili siyasal ve toplumsal yapıları ayakta tutan gerici, tutucu ve geleneksel politikaları reform yoluyla değiştirerek sistemi insanileştirmeye çalışır. Sosyal bir siyasal dizgede bu amaç sermayenin vergilendirilmesi ve sosyal amaçlara yönlendirilmesiyle olanaklıdır. Ancak bunu sermayenin kaçış eğilimine girmesi, totaliter yöntemlerle bunun engellenmesi takip eder ki; sonuçta bir yandan siyasal düzenin insana yabancılaşması, diğer yandan da verili konjonktürde şer ekseni olarak tanımlanıp bertaraf edilmesi kaçınılmaz olacaktır.

Sol’un sorunu, siyasal düzen ise, arayışa gerek yok. Çünkü sol bitti. Kandırmacalarla uğraşmak yerine liberal paradigma içinde yer almak daha rasyoneldir.

Sol’un sorunu insan ise, yeni bir tartışma yaratma olanağı doğabilir. Bu tartışma ikili boyutta sürdürülebilir. Birinci boyutta, solun ulusallığı terk ederek, küresel söylemler geliştirmesi ve küresel muhalefet kurması düşünülebilir. Sömürü ve adaletsizliğin aktörü küresel aktör olunca, sosyal muhalefetin de küresel karşı aktör olması kaçınılmazdır. Ancak hemen belirtmek gerekir ki, küresel sosyal politikaların amacı, küresel kapitalist üretimden doğan zenginliği küresel tabana yaymak ise, bunun bir yanılgı olacağı açıktır. Çünkü kapitalist sistemin tek sonucu dağıtımdaki adaletsizlik ve sömürü değil, onun da ötesinde, dünya kaynaklarının yalnızca çıkar amaçlı olarak ve kâr maksimizasyonu dürtüsüyle tüketilmesidir. Sol yapısal krizini bu yaklaşımla yalnızca ertelemiş olur.

Sol’un sorununun insan olmasının ikinci tartışma boyutu burada ortaya çıkar: Bu boyutta solun içinde yaşadığımız dünyayla barışık bir toplumsal yaşama olanak sağlaması arzulanır. Yalın izole ve atomize birey yerine, içinde yaşanılan doğayla barışık, ona ve tüm insanlığa karşı sorumluluğu esas alan bir insan profili, sol söylem arayışına anlam katabilir. Yabancılığı üreten üst yapı kurumlarının gerekliliğine yönelik inancın ortadan kalkmasıyla, bu kurumların evrim yoluyla sönmemesi kaçınılmaz olacağından, insanın doğaya ve evrene yabancılaşması da sona erebilir. İnsanların kendi kaderlerine sahip olması, hiyerarşik bir siyasal dizgeyi zorunlu kılmadığından ve topluma endeksli bir düşünce de solun krizini sonlandırmadığından, yeni vizyon, kendisiyle, toplumla ve doğayla barışık bir evrensel insan vizyonu olabilir.

Sol’un arayışı, Marksist nihai dünya öngörüsünün 21. yüzyılın koşullarıyla yeniden kurgulanmasıyla anlam kazanabilir. Ne gerici ve tutucu ulusal söylemlere dayalı anakronist yaklaşımla, ne de liberalizme eklemlenmekle sola yaşam olanağı sunmak mümkündür.

Sol’un arayışına anlam verecek olan, Marksizm’deki ara aşamaları atlayarak doğrudan nihai aşamaya odaklanma düşüncesidir. Üst yapıya karşı evrensel direniş; ancak barışçı, sivil, yok sayıcı, biraz Nietzsche, Sinoplu Diogenes, Hacı Bektaş, ardından Yunus, Mevlana ve Spinoza ya da Benna’lı Amalric, biraz İsavari… Üretilen tüm değerleri değersizleştirici biçimde, ancak sistematiksiz, örgütsüz ve ideolojisiz, burjuvanın tuzağına tekrar düşmeden, maskeyi oynamadan… Aktörü ise, ölümcül alt ve üst kimliklerle kendini tanımlama ve sınırlama düşüncesini reddeden bireydir.

Sol’un arayışı devam ediyor!

GüNüN SöZü: Hak ve özgürlüğün ideolojisi olmaz.

Prof. Dr. Nurullah Aydın
Gazi Ü. İletişim Fakültesi Radyo-Televizyon ve Sinema Bölümü Öğr. Gör.

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.