SOKRATES’İN ÖLÜMLE YALNIZ KALIŞI…

ABONE OL
18:58 - 01/10/2020 18:58
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Her zaman yazılarımda anlatmaya çalıştım, demokrasinin çağdaş anlamdaki yansımalarını. Türkiye şimdi nasıl bir demokrasiyle yönetiliyor diye. Vaz geçilmeyen tek bir demokrasi anlayışı vardır, özde ve dolaysız bir demokrasi, peki şimdi siyasi iktidarın adını koyduğu ”İleri demokrasi”Türkiye’ye ne getirecektir? İleri demokraside çağdaşlık, eğitim, kültürel yapılanma, laik düşünce anlayışı özgürlükler ve insanın kendi düşünselliğini fikirlerini, özgürce yansıtabiliyor mu acaba?

Victor Marie Hugo,”Bir milletin büyüklüğü nüfusuyla değil. Akıl bilim ve faziletli toplum insanlarıyla ölçülür”.diyor. Akil ve bilimden uzakta bırakılan bir toplumda, nasıl demokrasiyi anlatabilirsiniz? Böyle bir topluma siz ancak içinde çağdaş değişimden, Atatürk devrimlerinden, eğitim ve kültürden çok uzakta kalmış bir düşünceyi yansıtabilirsiniz. Bunun da adına ”Kırsallaşmış toplum ”adını verebiliriz.

İnsanlık tarihinde ne çok olaylar yaşamışız, Bundan 2480 yıl öncesinde yaşayan ünlü filozof SOKRATES, adil olmayan bir yargılama sonucu ölüme mahkûm edilmişti. Türk toplumu da acaba şimdi Sokrates gibi çağdaşlığın gerisinde mi bırakılmak isteniyor? İleri demokrasi diyorlar, ama ileri demokrasinin yansımalarını yaşamıyor bu ülke. Aydınlar düşünenler Atatürk’ü sevenler sürekli korku içinde yaşamıyorlar mı bu ülkede? Başbakan ileri demokraside, düşüncelerini fikirlerini anlatmanın suç olmadığını söylüyor, ama bunun her fırsatta aksini yapıyorlar, bunun adına siz hangi demokrasi adını koyabilirsiniz? Sokrates ”Fikir ve düşünceleri öldüremezsiniz, diyor. Şimdi bilgisiz eğitimsiz kırsallaşmış bir toplum anlayışına dayanarak buna halk iktidarı derseniz, ülkeyi nasıl bir tıkanmanın içinde bıraktığınızın farkında bile olamazsınız. Neyi nasıl yargıladığını, neye nasıl ve neden evet dediğini bile bilmeden, bir toplumsal tıkanmaya sebep olmuş kırsal kitle getirisinde toplanmışlığın içinde kalmak, çok ciddi sıkıntıların gelmesi demektir.

Her kötülüğün yanlışların sıkıntıların yıkımların içinde, bilgisizlik ve cehalet gelir! Cahil insanlar kendilerine bile düşmandır, inandıkları insanları eleştirmenizde size anlayış göstermezler, çünkü kendi dünyalarında onu bir fantezilerde birleştirmiştir. Sadece iyi şey vardır. Sadece kötü şey vardır Cehalet! Ben her zaman inandığım düşünce anlayışımdan ayrılmadım hiç bir zaman. İnandığım gibi konuşmak yazmak paylaşmak istediğim ve vazgeçemediğim anlayışım budur. Başkalarının istediği gibi inanmak yaşamak istediğimde, buna mahkûm edildiğimde ölmeyi tercih ederim. Bu şu anda paylaştığım çağdaş düşünce anlayışımdan asla vazgeçmeyeceğim anlamındadır. Siyasal sisteme şu anda hâkim olanlar gibi düşünmüyorsanız, bunu da başkalarıyla paylaşmanıza sıkıntı yaratacak yaklaşımlar içindeyseniz, bunun adı demokrasi değil korku toplumunda kalmaktır. Ama buna muhalefet yapmıyorsanız korkmanıza gerek yok özgürsünüz. Güzelliklerin aydınlığın insanca özgürce yaşamın getirisine, siz yalakalığın dalkavukluğun getirisini koyarsanız, işte o zaman nasıl bir tıkanmada birleşirsiniz bilinmez.

YARGI BAĞIMSIZLIĞI VE DEMOKRASİ

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde Türk yargıç Rıza Tümen uyarıyor?”Siyasal iktidarın üzerinden yargı denetiminin kalkması, bireysel hak ve özgürlükleri güvencesiz bırakarak korku toplumunun pekiştirilmesine, korkuların ve sessizliklerin büyümesine yol açar, yargıya güven kalmaz! Diyor. Şimdi toplumun yargıya olan güveninin gittikçe azalması, polisten jandarmadan savcıdan hâkimden korkar hale gelmesi, bireysel haklarını bile aramak noktasında yargıya karşı güvensizlik duyması. Sonunda siyaseti de etkiler. Siyasal iktidarın demokratik meşrutiyeti tartışılır hale gelir! Dünyaca ünlü bir ressam olan GEONGES SEURAT (1848-1903) o dönemdeki sisteme isyan eden arkadaşının yargılamasını izlerken, duruşma salonunda çizdiği resimde,”Demokrasilerde hâkim kıldığınız topluma kabul etmedikleri düşünceleri zorla yüklerseniz, korku toplumunun yaşandığı bir toplumda demokrasiyi çizemezsiniz”der. Batı’nın çağdaş değişim anlayışından koparıp, Orta Doğu’nun kabile demokrasisine sokmaya çalıştığınız Türkiye. Ve o sokmaya çalıştığınız Arap dünyası, şimdi bu kabile demokrasisinden kurtulmak ve insanca özgürce yaşamak için günlerdir sokaklarda. Merak ediyorum acaba böyle olmasaydı, şimdi Türkiye bu oluşumun neresinde kalacaktı?

Belki de yarın şunu yazmak nasip olacak. Sokrat’ın dediği gibi kim bilir.”Ayrılma saati geldi ve hepimiz kendi yollarımıza gidiyoruz, ben ölmeye, siz yaşamaya, hangisinin daha iyi olduğunu yalnızca Tanrı bilir!”Karısının ”Haksız yere idam ediliyorsun”diye ağladığını görünce,”Üzülme ”Haklı yere idam edilseydim daha mı iyi olurdu”der. Şimdi Sokrates gibi, yargının verdiği acımasız bir karara karşı nasıl dayanak göstereceksiniz acaba bu ülkede? Tıpkı onun gibi sessiz kalacaksınız ve ”keşke biraz daha bekleseydiniz, ölümüm zaten tabiat kanunu gereği kendiliğinden gerçekleşecekti” dediğinde. Zaten 70 yaşını çoktan geçmişti, o dönemde insanların en fazla 50 yaşına kadar yaşadıklarını düşünecek olursak, Sokrates çok yaşlanmıştı ölümünü bekliyordu. Şimdi bizde bu ülke de belki de onun kadar yaşayamayacağız, belki de Türkiye’nin nasıl bir çarkın ortasında kalacağını göremeyeceğiz, belki de aksine farklı bir değişimi yaşayacak Türkiye. Ama şimdi kendi yargı sistemini kuran, buna alışmaya alıştırılmaya çalışan bir çarkın içinde kalmayı düşünemiyorum. Tüm çağdaş kurumlar adeta tıkanmışlığın ortasında kalmadı mı dersiniz? Bunun aksini nasıl açıklarsınız acaba? Tıkanan bir yargı bağımsızlığı, toplumun güven duymadığı bir sistem ve sadece bir tek Başbakan konuşuyor, başka konuşamayan bir toplum. Şimdi düşüncenizi yazmaktan bile korkar hale geldiyseniz, bunun adına korku toplumu denmez de ne denir acaba?
Yoksa yarın, haklılığımızı anlatabilmek savunabilmek için. Sokrates gibi 70 yaşına kadar mı yaşamamız gerekecek, yoksa Tanrı’nın yanına almasını beklemek için, durmadan dua mı edeceğiz bilmiyorum. Sizce hangisi dersiniz?
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE

Prof. Dr. Levent Seçer

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.