SİYERİ FARKLI OKUMAK VI/6 

ABONE OL
18:07 - 01/10/2020 18:07
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

SİYERİ FARKLI OKUMAK VI/6 
TÜRK EĞİTİM DERNEĞİ 8. EĞİTİM KAMPI /  PROF. DR. MEHMET AZİMLİ

-Hz.Osman; “Ben halife değil miyim, mal bizim malımız değil mi? Amcama istediği parayı vereceksin.” deyince Abdullah bin Erkam Mescidin önünde, hazinenin anahtarını Halife Osman’ın önüne atmış ve  “Ey Osman al anahtarları, ben kendimi ümmetin malının Beytülmâl görevlisi zannediyordum, oysa ben sizin ailenizin Beytülmâlinin görevlisiymişim…”- demiştir.

Hz. Ömer’in ölümü 

Hz. Ömer İran’ın fethi dolayısıyla Şiiler tarafından sevilmez, düşman olarak anılır. Hz. Ömer ufku çok geniş bir insandı, üretkendi, adil idi. Ancak bazı olaylar vardır ki mutlaka yapılması gerekir, mesela savaşlar gibi. Hz. Ömer zorunlu olmadan savaşlara bile cevaz vermemiştir. Yapılması zorunlu hale gelmişse savaşa izin vermiştir. Savaşların sonucunda elbette acılar çekilir, gözyaşları vardır. İran fethedilmiştir, ganimetler vardır, kadınlar ve çocuklar esir alınmışlar. Hz. Ömer onları görünce; “Bunların ağıtlarıyla büyüyen çocuklar yarın bize düşman olacaklar” diyerek gözyaşı dökmüştür. Nitekim Hz. Ömer’i bir İranlı öldürmüştür. Muğîre b. Şu’be’nin kölesi Ebu Lu’lu, Hz. Ömer’e bir sabah namazında camide saldırarak, ağır şekilde yaralamış ve bu yara onun ölmesine sebep olmuştur. Hz. Ömer vasiyetini ölüm döşeğinde yapmıştır. Yerine oğlunu bırakmasını söyleyenlere: “Benim ailem bu işten çok zarar gördü. Bir aileden bir kurban yeter. Onun için oğlumu yerime bırakmayacağım.” demiştir. 
“Peki, yerine kimi bırakacaksın?” şeklindeki sorulara cevaben, “Kendimden sonra yerime birini bırakmayacağım, Peygamber de yerine birisini bırakmamıştır. Ancak ben Peygamber’in yaptığı gibi yapmayacağım. Kendimden sonrası için birini bırakacağım ama Ebubekir’in yaptığı gibi de yapmayacağım. Peygamber kendi döneminde doğru olanı yapmıştır, Ebubekir de kendi tecrübelerinden yola çıkarak doğru olanı yapmıştır. Ben de kendi tecrübelerime dayanarak ve bulunduğum şartları göz önünde bulundurarak farklı bir uygulama ile halifenin seçilmesini sağlayacağım. Benden öncekilerin hiç biri benim için örnek değildir, onlar bana örnek olamaz.” 

Şuranın halife seçimi

Hz. Ömer yerine; Ali bin Ebi Talip, Osman bin Affan, Talha bin Ubeydullah, Zübeyr bin el-Avvam, Sad bin Ebi Vakkas ve Abdurrahman bin Avf’tan oluşan 6 kişilik bir şura heyeti bırakmıştır ve bu şuranın 3 gün içinde aralarından birini halife seçmeleri şartını getirmiştir. Üç günün sonunda eşitlik bozulmaz ise, Abdurrahman’ın oyuyla eşitliğin bozulmasını istemiştir. Heyet başkanı Ebu Talha’dır. Hz. Ömer’in vefatından sonra toplanan bu heyet, halife seçiminde eşitliği bozamamıştır. Hz. Ali ve Hz. Osman eşit oylar almışlardır. 
Kureyş statüsünde iki kabile vardı. Haşimoğulları ve Ümeyyeoğulları. Kureyş’i hep bu kabileler yönetiyorlardı. Aslında Müslümanlar Ebubekir ve Ömer’i seçerek çok önemli bir şeyi başarmışlardı. Kabilecilik anlayışına son vererek liyakat anlayışını getirmişlerdi. Hz. Ebubekir’in de Hz. Ömer’in de kabileleri güçlü değildi, çok zayıftı. Sahabe o gün zayıf kabilelerden iki tane kaliteli, güçlü insanı halife seçtiler, ama üçüncü halinin seçimine gelince tökezlediler. Güçlü kabilecilik geleneği yeniden gündeme geldi.  Liyakat yerini kabileciliğe bıraktı.

Halife olarak, ya Hz. Osman ya da Hz. Ali seçilecekti. Bu adayların her ikisinin de lobisi çok kuvvetliydi. Hz. Osman’ın arkasında Emeviler; Ebu Süfyan ve sülalesi vardı. Hz. Ali’nin arkasında sadece Haşimiler vardı. Peygamber sülalesiydi Haşimiler ama üçüncü halifeyi seçecek güçleri kalmamıştı. Bunlar eskiden beri kavgalı kabilelerdir. Nitekim bu iki sülalenin birinden Emeviler ve Endülüs Emevileri, diğerinden Abbasiler ve Fatımiler diye dört tane imparatorluk çıkmıştır. 
Abdurrahman bin Avf, Hz. Ömer’in tayin ettiği hakemdir. Eşitliği bozacak olan kişidir. Ancak o da kendi başına karar vermekten çekindi. Kararı kendisi verebilirdi ama vermedi, o halka sorma yolunu seçti. Çocuk, kadın, erkek, yaşlı ayırımı yapmadan herkese sordu. “Hz. Ali mi yoksa Hz. Osman mı, tercihin hangisidir?” 
Böyle bir kamuoyu yoklamasından sonra kararını verdi Abdurrahman bin Avf: “Halife Hz. Osman’dır” dedi ve Hz. Osman seçimi kazanmış oldu. Bu kamuoyu yoklamasında, Hz. Ömer gibi sert mizaçlı birisinden sonra, daha mülayim, çok zengin, cömert ve daha yaşlı birisi olan Hz. Osman’ın tercih edilmiş olması muhtemeldir. Hz. Ali o zaman 33 yaşındadır. Hz. Ali’nin biraz daha sert mizaçlı olduğu birisi olduğu da biliniyordu. 

İnsanlar sivil hayatta çok farklı, yöneticilik alanında çok farklı olabiliyorlar. Bazen insanların yönetici olduktan sonra o işi yapamayacağı anlaşılıyor ama çok geç kalınmış oluyor. Hz. Osman normal hayatında hiç kimseyle sorun yaşamayan, zengin ve cömert bir insandır. İnsanlar Hz. Osman için herkesle güzel geçinir, idare eder, diye düşünmüş olabilirler. 

Dört halifenin seçimi de farklı farklı olmuştur. Hiçbirinin seçim şekli için İslâm’ın seçim şekli budur diyemeyiz. O tarih diliminin 4 ayrı seçim örneğidir bunlar. Bugünün Müslümanları da, selefi, literal, lafzi okumalarla bunları örnek almamalıdır. Nitekim Hz. Ömer kendisinden önceki iki halifenin seçimini kendisine model almamıştır. Geçmişteki içtihat örnekleri bizim için uygulanması gereken vecibeler değildir. Örneğin, günümüzde geçen bir olayla ilgili ‘İbn Abidin’de bu olay şöyle ele alınıyor.’ diye açıklama yapıyorlar. İbn Abidin 500 sene önceki döneme göre -Allah razı olsun- bir şeyler yapmıştır ama onun içtihadı bugün bizim için bağlayıcı olamaz. Bizim yeni içtihatlar yapmamız ve ortaya yeni şeyler koymamız gerekmektedir. Nitekim Hz. Ömer de böyle yapmıştır. Hatta Kuran’daki bazı ayetler için bile ‘o ayeti’, ille de o şekilde uygulamak zorunda değiliz.” diyebilmiştir. 

Hz. Osman dönemi yapılan atamalar

Hz. Ömer döneminde devlet görevi verilecek olan birinde liyakat aranırdı ve değişik kabilelere mensup insanlar göreve getirilirdi. Denetim mekanizması da çalıştığı için görevi kimse kötüye kullanamazdı. Hz. Osman’la birlikte Hz. Ömer’in kurduğu bu sistem çöktüğü için problemler başlamıştır. 
Hz. Osman 60 yaşında halife olmuştur ve halifeliği 12 yıl sürmüştür. Akrabalarına düşkünlüğünden dolayı, görev süresince onların (Emevilerin) elinde oyuncak olmuştur. Nitekim Hz. Osman seçilir seçilmez Ebu Süfyan Emevi kurmaylarını toplayıp Osman’ın halife oluşuyla birlikte  “Liderliği ele geçirdik, artık bundan sonra kimseye bırakmayacağız” demiştir. Emeviler hızla devlet kademelerine atanmıştır. Bilhassa önceki valiler bir bahaneyle görevden alınmış ve yerine Emevi kabilesine mensup olanlar atanmıştır, bu atamalarda liyakat yerini sadakata bırakmıkştır. 

Hz. Osman döneminde şehirlerdeki durum

Medine

Hz. Osman ilk olarak amcasının oğlu Mervan bin Hakem’i devlete Genel Sekreter olarak atamıştır. Mervan bin Hakem, Tulekâ’dan Hakem bin Has’ın oğludur. Tulekâ: Mecburen ya da işine geldiği için Müslüman olmuş kişiler için kullanılır. Muaviye ve Ebu Süfyan gibi kişiler Tulekâ’dır. Hakem bin Has, Peygamberimiz döneminde Medine’ye yerleşmiş birisidir. Düşük karakterli bir kişiliğe sahiptir. Peygamber yürürken arkasından yürüyüşünü taklit eden, Peygamber’in evini, odalarını dikizleyen bir şaklabandır. Peygamberimiz onu bu hareketlerinden dolayı çocuklarıyla birlikte Taif’e sürmüştür. Hakem, Hz. Osman’ın amcasıdır. Sürgün kararından sonra Hz. Osman, Peygamber’den amcasını affetmesini ve Medine’ye geri dönmesine izin vermesini istemiş, Peygamber ise bu isteği kabul etmemiştir. 
Peygamber’den sonra Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer döneminde de Hz. Osman halifelere gelerek defalarca amcasının affedilmesini istemiş, her ikisi de bu isteği kabul etmemiştir. Hakem bin Has ve ailesi yaklaşık 15 yıl Medine’ye girememiştir. Osman halife olur olmaz amcasını ailesiyle birlikte Medine’ye getirtmiş ve oğlu Mervan bin Hakem’i, -ki kendisi daha sonra İslam tarihinin en belalı isimlerinden biri olacaktır,- devlet görevine almış ve kendisini atama yapma, devletin parasını yönetme gibi yetkilerle donatmıştır. 

Diğer oğlunu da Medine’deki pazarın başına geçirmiştir. O da Deli Dumrul gibi gelen geçenden pazar vergisi kesmeye başlamıştır. Öyle şeyler yaşanmaya başlanmıştır ki bu yaşananlara sahabeler anlam verememiştir. Örneğin, Afrika’da kazanılan bir savaşta ganimetler dağıtıldıktan sonra geriye kalan gayrimenkullerin dağıtımı sorun olmuştur. Bunun üzerine Mervan bin Hakem ganimet sahiplerinden malları kendisine satmalarını istemiştir, satın aldığı bu gayrimenkullerin parasını ise hak sahibine ödememiştir. 
Diğer bir amcası, Medine Beytülmâl’inin başındaki İbn Erkam’a giderek kendisinden para istemiştir. İbn Erkam parayı vermeyip konuyu Osman’a aktarmıştır. Hz. Osman parayı vermesini söyleyince İbn Erkam itiraz etmiştir. Osman, “Ben halife değil miyim? Bu mallar bizim malımız değil mi? İstediği parayı vereceksin.” deyince Abdullah bin Erkam mescidin önünde, hazine anahtarını atmış ve “Ey Osman al anahtarları, ben kendimi ümmetin malının Beytülmâl görevlisi zannediyordum, oysa ben sizin ailenizin Beytülmâl’inin görevlisiymişim” demiştir. Bunun üzerine Hz. Osman hiç sorun etmeden anahtarları almış ve Zeyd bin Sabit’e vermiştir. O da zaten Hz. Osman ne derse onu yapan birisidir. 

Kûfe

Hz. Osman kendi kabilesinden bir vali hakkında şikâyetler olursa o şikâyeti değerlendirmeye almıyor, başka bir kabileden ise hemen görevden alıp yerine bir Emevi’yi vali olarak atıyordu. Nitekim Muaviye hakkında onlarca şikâyet geldiği halde onu görevden almazken, 6 kişilik şûra heyetinde yer alan, yani halife adaylarından olan Sa’d bin Ebu Vakkas’ı derhal görevden almıştır. Ve yerine akrabası Velid bin Ukbe’yi tayin etmiştir. Velid bin Ukbe, Mekke’de Peygamberimize en fazla işkence yapan birinin oğludur. Velid Kûfe’ye gelince ilk problemi İbn Mesud’la yaşamıştır. Hazineden aldığı borç parayı geri ödemeyince İbn Mesud parayı kendisinden talep etmiştir. Bunun üzerine vali, İbn Mesud’u halifeye şikâyet etmiştir. Halife de valiyi savununca İbn Mesud Abdullah bin Erkam gibi “Ey Osman ben sizin hizmetçiniz değilim, ümmetin malının bekçisiyim, madem bekçiliği bundan sonra siz yapacaksınız buyurun hazinenin anahtarlarını” deyip o da görevinden istifa etmiştir. 
Hz. Osman, Abdullah bin Mesud gibi birisini, yani Mekke’de ilk defa halka açık bir ortamda Kur’an okuyan ve bu hareketinden dolayı müşriklerden dayak yiyen, peygamberin saygı duyduğu, bu sahabeyi istifasından dolayı minberde aşağılamış ve ona ağır hakaretler etmiştir. Hızını alamayan Osman daha sonra Emevi gençlerine onu dövdürtmüş ve maaşını da vermemiştir. Daha sonra araya pek çok sahabe girmesine rağmen Osman İbn Mesud’un alacağını vermemiştir. İbn Mesud’un vefatına yakın Halife Osman hatasını anlayıp parasını ödemek istese de bu kez İbn Mesud, “Ey Osman benim ihtiyacım varken alacağımı vermedin, şimdi ben ölüyorum, alacağımı veriyorsun. Bana kabirde para lazım değildir, artık istemiyorum ve sen benim cenazeme de gelmeyeceksin.” demiştir. Halife Osman peygamber dostu bu muhterem insanın Cenazesine de gelememiştir. 
Araplarda o dönemde birisine “benim cenazeme gelme” demek çok büyük hakaretti. Bunun gibi yığınla sahabe vardır Osman’a cenazeme gelme diyen. Mesela Abdurrahman bin Avf, Hz. Osman’ı halife seçen şahıstır. Onun uygulamalarını onaylamadığı için ve zaman zaman da uyarmasına rağmen uyarılarını dikkate almadığı için, o da Halife Osman’ın cenazesine gelmemesini vasiyet etmiştir. 

Sarhoş vali

Velid bin Ukbe’nin vali olarak yönettiği Kûfe şarap bölgesiydi. Vali Velid de şarap içiyor ve sarhoş şekilde namaz kıldırıyordu. Bir gün sabah namazını dört rekât kıldırdı, “Cemaat yanlış kıldırdın, 2 rekât artırdın.” Diye uyarınca, “2 daha artırayım mı?” diye dalga geçebilmiştir. Bu şekilde meydana gelen olayların sayısı artınca halktan gelen tepkilere Osman daha fazla karşı koyamamış ve Velid’i görevden almıştır. Almıştır almasına da yerine yine bir Emevi’yi atamıştır. Emevi lobisi Medine’de etkindi, bütün valileri o lobi tayin ediyordu. 
Kûfe’ye atanan yeni vali ilk icraat olarak, Kûfe bölgesindeki Sevad arazilerini Kureyşlilerin bahçesi ilan etmiştir. Halk,  “Kılıçlarımızla fethetteğimiz topraklar nasıl Kureyş’in bahçesi olur?” diyerek isyan etmiş ve valiyi geri göndererek kendi valilerini kendileri seçmişlerdir.  Böylece Hz. Osman ilk çiziği Kûfe halkından yemiştir. 

Basra- Ebu Musa el-Eşari

Basra’da Hz. Ömer’in atadığı Ebu Musa el-Eşari vali olarak bulunmaktaydı. Emevilerin valileri değiştirmek için genel taktiği, ufak bir olay çıkarttırıp, valiyi halifeye şikâyet ettirmekti. Ebu Musa el-Eşari ile de böyle bir olay yaşandı ve halifeye şikâyet edildi. Halife de inceleyip araştırmadan valiyi derhal görevden alıverdi. Basra’ya vali olarak da 25 yaşlarındaki Abdullah bin Amr’ı tayin etti. Abdullah bin Amr; Hz. Osman’ın dayısının oğludur. 

Şam valisi Muaviye

Şam’da vali olarak zaten bir Emevi olan Muaviye bulunmaktadır. Muaviye’den defalarca şikâyet mektubu gelmesine rağmen görevden alınamamıştır. Muaviye ile Ebu Zer Şam’da sürekli karşı karşıya gelmişlerdir. Ebu Zer, beşinci sırada Müslüman olan sahabedir. Muaviye valiliğe gelen malları istediği gibi harcamaya kalkınca Ebu Zer; “Müslümanların malını istediğin gibi kendi başına harcayamazsın, bu senin malın değil, halkın malıdır” diye itiraz eder ve Muaviye bu adalet delisi Ebu Zer’i değişik ayak oyunlarıyla saf dışı etmeye çalışır, ancak bir türlü başaramaz. Hatta bir keresinde Muaviye, “Ebu Zer altın biriktirmiş” diye halka lanse etmek için özel ulak ile akşamdan Ebu Zer’e bir kese altın gönderir, sabah erkenden de birini gönderip altınların yanlışlıkla verildiğini söyleyerek geriye almak ister. Amacı Ebu Zer’in mal düşkünü biri olduğunu halka ispatlamaktır. Ebu Zer de, daha altınlar gelir gelmez başlamıştır dağıtmaya, o gece bütün altınları dağıtmıştır ihtiyaç sahiplerine. 
Muaviye’nin adamı sabah baskınında eli boş olarak geriye döner. Muaviye amacına yine ulaşamaz ve Ebu Zer’le baş edemeyince anlayınca, Hz. Osman’dan Ebu Zer’i Şam’dan göndermesini ister. Ebu Zer’in Arkasında müthiş bir halk desteği vardır, Muaviye ondan korkmaya başlamıştır. 
Halife Osman Ebu Zer’i Medine’ye çağırır. Ebu Zer’i hiç vakit geçirmeden huysuz bir deveye havutsuz bir şekilde bindirip, Arapça bilmeyen, gayrimüslim birkaç köleyle Medine’ye gönderilir. Ebu Zer sıkıntılı bir yolculuktan sonra yara bere içinde Medine’ye varmıştır. Halife Osman dinlenmesine, ihtiyaçlarını temin etmesine, arkadaşlarıyla görüşmesine dahi müsaade etmeden, apar topar, aç-susuz, eşiyle birlikte Ebu Zer’i Medine’den Rebeze çölüne sürgüne göndermiştir. 
Ehl-i Sünnet bu sürgünü, Ebu Zer “kendi isteğiyle gitti” diye anlatır. Hatta bunun için “Ebu Zer, ne güzel insandır, yalnız başına yürür, yalnız başına yaşar, yalnız başına ölür” şeklinde hadis bile uydurmuşlardır, Osman’ı haklı çıkarmak için. Amaç, Muaviye’nin ve Hz. Osman’ın bu sürgünde suçlarının olmadığını savunmaktır. Oysa Ebu Zer Medine’den ailesiyle birlikte sürülmüştür. O kızgın Rebeze Çölü’nde açlık ve susuzluktan dolayı da vefat etmiştir.
Muaviye içki ve put ticareti yapan bir halifedir. Doğuya putlar ve heykeller satarak servetine servet katmaktadır. Bir gün Ubey’ bin Kaab, içki kırbalarını keserek kervandaki bütün içkileri döker. Durumu haber alan halife bundan dolayı Ubey bin Kaab’ı cezalandırmıştır, Muaviye’ye dokunulmamıştır ve sonrasında Ubey bin Kaab da Şam’dan Medine’ye sürgün edilmiştir. 

Mısır Valisi Amr ibn As

Mısır, tarım ülkesi olması ve Baharat Yolu üzerinde bulunması sebebiyle İslam coğrafyasının en fazla para getiren şehriydi. Mısır’ı fetheden Amr ibn As’tır. Hz. Ömer döneminde Mısır’a vali olarak atanmıştır. Emeviler, bu başarılı valiyi alt edebilmek ve haraç gelirlerini kontrol etmek için Osman’a Mısır’a ikinci bir vali ataması yaptırdılar. Abdullah bin Sad bin Ebi Serh maliye görevlisi adı altında bölgeye atandı. Hz. Osman’ın sütkardeşi olan Abdullah bin Sad bin Ebi Serh, Peygamberimiz döneminde Müslüman olmuş, Medine’de Ensar’dan birini katledip Mekke’ye kaçmış, Mekke’ye gelince de Mekkelilere, “Ben zaten Muhammed’e inanmıyordum, vahiy kâtipliği yaptım ama Muhammet başka bir şey söylüyordu, ben başka bir şey yazıyordum” diye yalan söyleyerek Mekke’de kalabilen sahtekâr birisidir. 
Peygamberimiz Mekke’yi fethedince 10 kişi hariç herkesi affetmiştir. Bu 10 kişi, “Kabe’nin örtüsüne sarılsalar bile onları öldürün,” emrini vermiştir. Bunlardan biri de Abdullah bin Sad bin Ebi Serh’tir. İşte bu kişi Hz. Osman tarafından Mısır’a maliye bakanı adı altında ikinci vali olarak atanmıştır. Musluğun başına getirilmiştir. Bu atamadan sonra Vali Amr ibn As hiç vakit geçirmeden doğruca Halife Osman’a gider; “Siz bana ineğin boynuzunu tutturuyorsunuz, sütünü de Abdullah bin Sad bin Ebi Serh’e sağdırıyorsunuz” diyerek bu atamaya sert bir dille itiraz eder. Hz. Osman onun itirazını dikkate almayınca da istifa eder. Zaten arzulanan da onun istifa etmesidir, amaca ulaşılmıştır. Bu istifanın hemen ardından Abdullah bin Sad bin Ebi Serh Mısır’a vali olarak tayin edilir. Hemen sonra Emeviler Mısır’ı yağmalamak için oraya transfer edilmeye başlanır, her taraf talan edilir, yağmalanır. Çok geçmeden Mısır halkı şikâyetlerini halife Osman’a ulaştırırlar. Ancak halife gelen şikâyetleri dikkate almaz. Nitekim daha sonra bu vurdumduymazlığın cezasını çekecek ve Mısırlılar tarafından odasında öldürülecektir. 

Sahabe’nin tepkisi

Halife Osman döneminde bütün önemli şehirlerde idarenin ve maliyenin başına Emeviler geçmiştir. Osman bütün akrabalarını devlet kadrolarına yerleştirmiştir. Bu adaletsiz ve sorumsuz uygulamalarından dolayı sahabe Halife Osman’dan desteğini çekmiştir. Mısır ve Kûfe’den gelen şikâyetler de isyan noktasına yükselmiştir. İnsanlar hacca geldiklerinde birbirlerine valilerinin kendilerine yaptıkları zulümleri anlatır hale gelmişlerdir. Hz. Aişe bir gün, “Senin valin insanlara zulmediyor, sen ise ona ses çıkarmıyorsun” diye şikâyet edince Halife Osman Hz. Aişe’ye hakaret eder, ona geçmişini hatırlatır. Hz. Aişe de, Peygamber’in terliklerini mescide çıkartıp, “Ey insanlar Peygamber’in terlikleri eskimedi ama bu Osman Peygamber’in sünnetini eskitti.” diyerek tepkisini koyar. Hz. Ali’yle de araları açılır, uygulamalarındaki tarafgirlikten dolayı sürekli Osman ile tartışan Ali’yi kıskançlıkla suçlar. 

40 gün süren kuşatma ve Hz. Osman’ın öldürülmesi

Kûfeliler ve Mısırlılar valilerini şikâyet etmek için Medine’ye geldiler Hz. Osman’la görüşmek istediler. Sahabenin araya girmesiyle görüşme gerçekleşmiş ve Hz. Osman gelen heyete Mısır valisini değiştirip yerine Muhammed bin Ebubekir’i atadığına dair gerekli atama yazısını vermiştir. Heyet, halifeden aldıkları tayin yazısı ile mutlu bir şekilde Mısır’a döner. Yolda atını alabildiğince hızlı süren birisi kendilerine yaklaşır, belli ki acelesi vardır, şüphelenirler ve attan indirirler. Bakarlar ki Halife Osman’ın kölesi. Üzerini ararlar ve bir mektup. Mektupta şöyle yazıyor: “Valinin tayin mektubuyla size gelenler isyancılardır hemen oracıkta başlarını vurun.”(Halife Osman) 
Mısır heyeti, Hz. Osman’ın kölesini ve mektubu alarak Medine’ye döner. Kûfelileri de Medine’ye geri çağırır. Sahabenin büyüklerini de yanlarına alarak Hz. Osman’a giderler ve bu mektubu niçin yazdığını sorarlar. Hz. Osman mektubu kendisinin yazmadığını söyler. Oysa Mektubun altında halifenin mührü bulunmaktadır. Tartışma uzayınca mektubu yardımcısı Mervan’ın yazdığı anlaşılır. Heyet Halife Osman’dan derhal Mervan’ı görevden almasını talep eder. Hz. Osman bu talebi kabul etmez ve heyeti saygısızlıkla suçlar. Görüşme tıkanmıştır. Heyet üyeleri kendi aralarında toplanırlar ve şu tarihi kararı alırlar, ve Halife Osman’a da kararı bildirdiler: “Ey Osman, bu mektubu sen yazdıysan hainsin, çünkü sen bize başka mektup, ulağına başka bir mektup verdin. Bu durumda derhal görevinden istifa etmen gerekir. Yok eğer sen yazmadıysan yine istifa etmen gerekir, çünkü senin haberin yokken devlette başka işler çevriliyor.” 

Halife Osman bu kararı kabul etmez. İş kılıca kalır. Sahabeler bu durumda geri çekilirler. Muhacirlerin hepsi Medine dışına çıkar. Emeviler de; “Ölü bir Osman, diri bir Osman’dan daha iyidir. Biz Osman’ın ölüsünü daha iyi kullanırız” diye yüksek sesle düşünerek Hz. Osman’ı korumaktan vazgeçerler.
Böylece 40 gün sürecek olan kuşatma başlamış oldu. Aslında Mısırlılar Osman’ı öldürmeyi düşünmüyorlardı, sadece görevden ayrılması için baskı yapıyorlardı. Bu arada Halife Osman, Muaviye’ye haber göndererek ondan askeri yardım istedi. Muaviye asker gönderdi ama askerlerine, Medine’ye girmemelerini,  Hz. Osman öldürülünceye kadar Medine’nin dışında beklemelerini söyledi. 
Nihayet, kuşatma sırasında birileri, Ensar’dan bir sahabenin evinden girerek Hz. Osman’ı öldürdü. Bu sahabe Aşere-i Mübeşşere’de adı geçen sahabelerden biridir. Hz. Osman’la birlikte 2 tane de kölesi öldürüldü. Kimse cenazeyi defnetmeye cesaret edemedi. Cenaze 3 gün bekletildi. Dördüncü gün gece yarısı akrabasından 2 erkek birkaç kadın tarafından, cesedi bir kapı kanadının üzerine koyularak, yıkanmadan, namazı kılınmadan gizlice Yahudi mezarlığına defnedildi. 
Halife Osman Hz. Ömer döneminde başlayan gelecek ümidini, adalet ümidini yok etmiştir. Tekrar kabilecilik anlayışı geri dönmüştür. “Allah şefaat hakkı verirse o hakla Emevileri Cennet’e sokmak isterim.” diyecek kadar kabilecilikte ileri gitmiştir Halife Osman.  Osman halife seçildiği gün Uhud Şehitliği’ne gidip, Hz. Hamza’nın mezarının başında, “Ey Haşimoğullarından Hamza, Uhud’da siz kazandınız ama biz galip geldik.” diyecek kadar intikam ateşiyle yanıp tutuşan  Ebu Süfyan’a bile şefaat etmek isteyecek kadar akrabalarına düşkün biridir Halife Osman…

Hz. Ali’nin halifelik ilanı

Bu karışık ortamda Hz. Ali bir hamle yaparak halifeliğini ilan etmiştir. Oysa Ehl-i Sünnet taraftarları Hz. Osman’dan sonra sahabeden hiçbirinin halifeliği istemediğini, Hz. Ali’nin de istemediğini, ancak ümmet halifesiz kalmasın diye mecburen Ali’ye verildiğini ve de onun istemeyerek de olsa kabul ettiğini söylerler. Bu doğru değildir. Hz. Ali eskiden beri beklediği fırsatı nihayet Osman’ın öldürülmesiyle yakalamıştır. Alelacele isyancılarla görüşerek onlardan biat almaya başlamıştır. Problem olabileceklerinden çekindiği kişilerden zorla biat almış, Mesela, Talha’yı zorla yanına getirtmiş ve kılıç zoruyla ondan biat almıştır. Zarar gelmeyecek, hilafet iddiasından bulunmayacak kişileri de serbest bırakmıştır. Hz. Ali bu şekilde ön plana çıkarak fazla zaman geçirmeden halifeliğini ilan etmiştir. Hz. Ali’nin bir anda Medine’de iktidarı ele alması yeni oluşumlara sebep olmuştur. 
Hz. Osman’ın hanımlarından Naile Süryani Hristiyanlarındandı ve Muaviye’nin karısıyla kardeşti. Muaviye, Hz. Osman’ın kanlı gömleğini ve Naile’nin parmaklarını Şam’da minberin tepesine astırttı ve Hz. Ali’nin Hz. Osman’ı öldürttüğüne dair propaganda yapmaya başladı. Bu arada Hz. Ali yakın arkadaşlarının uyarılarına rağmen acele ederek, her yere elçiler gönderiyor, bütün valileri görevden alıyordu. İleri gelen sahabeler tarafından kendisi defalarca uyarıldı; “Daha fazla düşman üretme,  en azından Şam Valisi Muaviye’yi görevden alma.” denildi. O bu tavsiyelerin hiçbirine uymadı. Derhal Şam Valisi Muaviye’yi görevden aldı. Onun Muaviye’nin yerine Şam’a gönderdiği valiyi Muaviye’nin adamları karşılamışlar ve geriye göndermişlerdir. Hz. Ali, bu olaydan sonra Muaviye’ye, biat etmediği için üzerine bir ordu gönderme hazırlığındayken Mekke’de başka bir oluşumun başladığı haberi gelmiştir Medine’ye. Bu uygulama Hz. Ali’nin siyaseten ne kadar zayıf biri olduğunun en bariz örneklerinden biridir.  

Hz. Ali-Hz. Aişe mücadelesi: Cemel Savaşı

Hz. Aişe, Hz. Osman’a muhalif bir görünüm sergiliyor, halifenin öldürülmesini teşvik ediyordu. Hz. Osman kuşatıldığı zaman Hz. Aişe umre için Mekke’ye gitmişti. Mervan o sırada Hz. Aişe’ye gelerek, “Ey Müminlerin Annesi, Osman zor durumda nereye gidiyorsun.” demiş, o da “Ey Mervan vallahi o kadar kızgınım ki sana ve halifene ikinizi bir torbaya koymayı, ağzını bağlamayı ve denize atmayı düşünüyorum.” demişti. 
Hz. Aişe Osman’a o kadar kızgındır ki Medine sokaklarında, “Öldürün bu bunağı” diye konuşmalar yapıyordu. Hz. Aişe Osman’ın ölüm haberini Mekke’de almış, bu olaya sevinmiş ve Allah’a hamd etmiştir. 
Daha sonra Hz. Ali’nin halifeliğini ilan etmesinin haberini alınca da; “Osman mazlumen öldürülmüştür, katiller Ali’nin yanındadır, bunun hesabını Ali’den sormamız lazımdır” diye intikam peşine düşmüştür.  Çünkü Hz. Aişe, halifelik için kardeşi Ebubekir’in oğlu Muhammed’i, Abdullah bin Zübeyr’i veya Talha’yı düşünmektedir. 

Bu arada Medine’deki Emeviler Mervan önderliğinde akın akın Mekke’ye gidiyorlardı. Talha ve Zübeyr de umre yapmak gerekçesiyle Mekke’ye gitmişti. Çünkü Mekke’de lider eksikliği vardı. Hz. Aişe lider pozisyonundaydı ama kadın olduğu için ordunun başına geçemezdi. Zübeyr de gelince bu eksik tamamlanmış oldu. Ordunun savaş araç gereç ihtiyacı ve para eksiği de Yemen valisi tarafından karşılandı. Böylece bir ordu kuruldu. Hz. Aişe hararetli konuşmalar yapıyor, Talha ile Zübeyr birbiriyle yarışırcasına liderlik yapmaya çalışıyordu. Hatta bir keresinde “namazda kim imamlık yapacak” diye tartışmaya girdiklerinde, Hz. Aişe müdahale etmiş ve “İkiniz de durun sizin oğullarınız sırayla imamlık yapsınlar.” demişti. Çünkü her birinin gönlünde liderlik düşüncesi vardı. 
Nihayet ordu Mekke’den hareket etti ve güzergâh olarak Basra’yı seçti. Çünkü Medine’de Hz. Ali, Şam’da Muaviye vardı,  Kûfe’de Hz. Ali taraftarları vardı. Basra da ise Osman taraftarları çoğunluktaydı. Hz. Ali bu oluşumu haber alınca hemen Basra’ya yöneldi. Ancak Hz. Ali Basra’ya ulaşmadan Hz. Aişe’nin ordusu Basra’yı kuşatmış, valiyi yakalamış ve yaklaşık 600 kişiyi de öldürmüştür. Hz. Aişe’nin ordusunda Emeviler de vardır. Mervan bin Hakem bunlardan biridir ve nitekim Cemel Savaşı’nda Talha’yı öldüren Mervan bin Hakem’dir. Hakem kendi ordusundaki komutanını öldürmüştür, bu manidardır. Emevilerin düşüncesi; Hz. Ömer’in seçtiği ‘şûra’dan kalan üye, halife adayı varken Muaviye gibi Tuleka’dan birisini kimse kabul etmeyeceği yönündeydi. Bu nedenle Hz. Aişe’yi desteklemişlerdir. 

Abdullah ibn. Sebe

Maalesef, bazı sahabeleri kollamak amacıyla zaman içinde Cemel Savaşı’nın gerçek anlatımı değiştirilmiştir. “Cemel Savaşı’na İbn Sebe ve adamları sebep olmuşlardır”, denilmiştir. İbn Sebe uydurma bir kişiliktir, böyle bir insan yoktur. Senaryo şöyle hazırlandı: “Hz. Ali’nin ordusuna Yahudi asıllı İbn Sebe sızmıştı. İki taraf karşı karşıya geldiklerinde görüşmeler yapıldı ve anlaştılar. Bu sırada İbn Sebe ve taraftarları gece yarısı gizlice Hz. Aişe’nin tarafına saldırdı. Hz. Ali’nin anlaşmaya ihanet ettiğini düşünen Hz. Aişe saldırıya geçti. Bunun üzerine Hz. Ali, Hz. Aişe’nin anlaşmayı bozduğunu düşündü ve o da karşı saldırıya geçti.” Böylece bütün suç İbn Sebe’nin üstüne atıldı. Aslında böyle bir olay olmamıştır, bu anlatım tamamen uydurma bir hikâyedir. Doğrusu şöyledir: 
Savaş gece değil gündüz olmuştur. Görüşmeler sırasında Hz. Ali elinde Mushaf taşıyan ve karşı tarafı onun içindeki hükümlerin hakemliğine çağıran bir genç göndermiştir. Ancak karşı taraf bu genci öldürünce Hz. Ali ordusuna savaş emrini vermiştir. Dolayısıyla Müslümanlar birbirlerini öldürmüşlerdir. Cemel Savaşı’nı Hz. Ali kazanmıştır. Bu savaşta karşılıklı ölü sayısı, Hz. Ayşe, Zübeyr ve Talha taraftarlarından yaklaşık 13.000,  Hz. Ali’nin ordusundan ise yaklaşık 5.000 kişi olduğu tahmin edilmektedir. Ölü sayısı toplam 18.000 civarındadır. Cemel denmesinin sebebi de Hz. Aişe’nin devenin üzerinde bir hevdecin içinde savaşı yönetmesidir. Sonunda Hz. Ali tarafından Basra ele geçirilmiş, Hz. Aişe teslim alınmış ve Medine’ye gönderilmiştir. Cemel Vakası, İslâm Devleti’nde yaşanan ilk iç savaştır ve İslâm âleminin ikiye bölünmesinde kilometre taşı olan olaylardan birisidir.(656)

Devam edecek

Rüştü Kam

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.